Siyah Beyaz İstanbul Şiiri - Betül Yazıcı

Betül Yazıcı
16

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Siyah Beyaz İstanbul

SİYAH BEYAZ İSTANBUL

I.

durdu tren
durdu sise aldırmayan kum saati

burnumda artık taşraların hazin kokusu
yangın yeri ıhlamur desenli eteğim
sırtını çoktan dönmüş örümceklenirken hep aynı ikindi
aşkımızın şarkısını mırıldanıyor ağır aksak taş duvarlar
Uykuda mısın sevgili yarim, uyan, uyan…

balıkçı tezgahlarında adım kısalıyor
sararıyor kanatları lüferlerin
kimliksiz acılar, yitirilmiş bir cüz
yağmurdan vazgeçmiş ara sokaklar

sıcak miting alanları geçiyor üstümden
Üsküdar dolmuşları
eriyik halim asfalta bulaşıyor

Bizans hanesinde medüsa başları
ağlayan kayalarda savaş kahramanı kesik başlar
ilk kez dinliyorum ardıç kuşlarını
bir çığlık!

görmedim, duymadım, bilmiyorum at meydanlarını
uzantısıydı oysa adımın bu kent
şairlerin yattığı köprü altlarından geçiyorum
bensiz eksik kalmış şiirlerin son dizesi
radyoların içinden, çekingen kız hallerinden
abla evlerinden başım dizimde, giz denilen şeylerimle
altı üstü birkaç kişiyiz ama yer yokmuş bize kayıkhanede

II.

bakımsız düşlerim, eski moda gömleğim
noktaları iki yana düşmüş sızımla bir balıkçı kahvehanesi
ince belli bardağın ağzındaki en güzel gülüşü
gündelik teri, yosun kokan kum tanesini yerli yerine
dikilitaşın kayıp gölgesine bağdaş kurdurup oturtabilseydim eğer
gözlerinize, oradan yüreğinize seğirten kirli mavinin tozunu almış olurdum ellerimle
lodosundan, karayelinden kanatlar takabilseydim karabasanlarınıza
kendime çevirebilirdim bu eski madalyonu
karşımda en eksik haliyle belki Haşim, belki Turgut….kırçıl martılar

ağaran günün eş anlamlısı değildir saçlarınızdaki aklar
hani adlarınız, çocuklarınız, telaşınız, yer döşekleriniz
pencereden bakamayan suçlu gölgeniz
Karaköy iskelesinden değil
annelerin küskün yüzlerinden kalkıyormuş sessiz vapurlar
artık hiç ağlayamayacak bir çocuğun gözleriymiş son durak
bilmiyordum, ben yaşlardaymış

III.

ve saat altı ve saçak altı ve saçlarıma eklenen Rumeli hisarı
bir pencere kenarı yahut tramvayın altı

meydanda bayramlık heykel, mızıka ve yağmur
Rejans’ın orada, tam köşede gülümseyen dudaklar
sokakta, soğukta, köşe başında bir başına kadının adı
masumiyeti alıyorum dudaklarından, kaybediyorum
yine geliyorum, bakmıyorum bu sefer
yerli yerinde kuruyor mu lavanta kokan çamaşırlar

durmaksızın gömlek değiştiriyor kent alınganlığı
anlaşılmıyor ne dediğimiz
haydi bana çevirin Süheyla’nın sesini, Seyyan hanım’ın, Necla’nın:

yüksek kaldırımın taşları yenilenmiş
kule dibinde kırmızı karanfiller
demleniyor mu hâlâ aşkımız eteğimize serilen kıyıda
en çok neye seviniyorum biliyor musunuz; hâlâ o sandal
oysa ben kocamış evleri dolduruyorum Ortodoks valizime
köprü altlarının fısıltılarına yer kalmıyor, güzelim gazellere
gölgelenmiş yüzümü karşı kıyıya koyunca
dengede duruyor sanki köprü
nefes almadan uzaklaşıyor taş plağın cızırtılı sesi

“gönlümdeki bu sevda hiç dinmeyen bir acı, ruhumun derinlerinde gözlerim yaşla doldu, bana bilmem ne oldu
en candan arkadaşım ruhumu saran derin gece, ben kime bağlanmışım ağlıyorum gizlice
kimsesiz karanlıklar derdime şifa verir
kalbimdeki yaralar daha çok, daha derin”

aç gözlülüktür hiçbir şey istememek
her yerde birden olabilmekse...

bekletiyor buharını kara tren
düş kırıklarını çıkardım avucumdan
şimdi vakt-î çağla

Betül Yazıcı
Kayıt Tarihi : 19.4.2006 01:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mehmet Ali Doğan
    Mehmet Ali Doğan

    Jüri olarak katıldığım bir yarışmada, beğendiğim bir şiiri, kafiyesiz olduğu için beğenmemişti diğer arkadaşım. Yahu yorumları okudukça da ülkemizde şairlerin neden okunmadığını, şiir kitaplarının neden satılmadığını anlamaya başlıyorum. Eleştiri güzel şeydir de kardeşim, insanın eleştiri yaptığı konuda biraz bilgi sahibi olması lazım. Kimileri 'Ölçüsüz, kafiyesiz şiir mi olur!' demiş, kimileri ' Şiirin dili sadece ve sadece Yunus Emre'nin kullandığı dil gibi saf ve temiz olmalı.' ...vb. şeyler söylemiş. Şiirde zihniyeti ve zihniyeti etkileyen unsurları bilmeyen, şiirde gelenek ne demek bilmeyen insanlar şiirin gittiği rotayı eleştirmiş durmuş. Fuzulî günümüzde yaşamış olsaydı, bence aruz ölçüsüyle yazmazdı. Yukarıdaki şiiri bu ölçütlere göre eleştirmek, grekoromen stilde güreşen birisine 'Sen neden yağlı güreş yapmıyorsun.' demek gibi bir şey. İnsan değişirse, sanat da -istisnalar hariç- az ya da çok değişir kardeşim. Günümüz insanı, bunalımları arasında sıkışmış kalmış; kimsenin kimseye güvenmediği ve teknolojik gelişmelerin takibinin dahi mümkün olmadığı bir çağda yaşıyor. Şiir de bu sosyo-kültürel ortama ayak uydurup hızlı bir değişim içine giriyor. Değişimi kabullenemeyen bir toplum olarak da hemen sataşmalara, bel altından vurmalara giriyoruz. Ölçüyle yazanlara yahut kafiyeyi kendi adına vazgeçilmez görenlere değil lafım, lafım kendi estetik inancı dışındakileri olur olmaz karalayanlara. Bu böyle devam ettikçe de gelişemiyor; siyasette olsun, sanatta olsun, sporda olsun birbirimizi yeyip duruyoruz. Bu şiir bence gayet başarılı olmuş. Eleştiri olarak değil de bir saptama olarak düşündüklerim; son dönemde imge kullanımında, ön plandaki çoğu şair kendi bilinçaltına iniyor ve okuyanlarda çağrışım uyandırmaktan uzak kalıyor. Sanırım okuyucuyu sıkıntıya sokan da bu. Sanırım bunun için Atila İlhan'ları, Ü. Yaşar Oğuzcan'ları arıyoruz. Bu şiirdeki imge yapısını da uyandırabildiği çağrışımlar açısından başarılı buluyorum. Selametle...

    Cevap Yaz
  • Abdülkadir Kalay
    Abdülkadir Kalay

    güzel bir şiir tebrikler

    Cevap Yaz
  • Tuba Ulutaş
    Tuba Ulutaş

    Gerçekten güzel bir şiir yazmışsın... Tebrikler, başarılarının devamını diliyorum..........

    Cevap Yaz
  • Göktuğ Yayman
    Göktuğ Yayman

    Tashih yaptığın için teşekkürler.Bu Osmanlıca işe yaramıyor sözünü ben en çok Osmanlıca sınavından korkan öğrencilerden duydum.Öss mantığının yonttuğu pragmatik kafalardan çıkar bu söylemler.O işe yaramıyor,bu işe yaramıyor.Bugün birçok şehrimizde yazma eser kütüphaneleri vardır. Osmanlıca bilmeyen biri bunlardan nasıl faydalanacak? Sonra nasıl edebiyatçıyım diye yaşayacak? Sonra bizim Türkiye Türkçesi derslerimizde bir çok ek eski halinden yola çıkılarak incelenir. Senin derdin 2007 yılını yaşamak. Ben birikimli bir hayatı alıp gerçek anlamda ‘medeni’ yaşamak istiyorum. Bu son yazdıklarından sonra gözümden düştün.Bende seni iyi bir rakip görmüştüm,ama sen bildiğimiz öss neslindenmişsin. Neyse tashih yap bu yazıyı,ben düzeltirim.

    Cevap Yaz
  • Göktuğ Yayman
    Göktuğ Yayman

    Çok basit bir şey ben Osmanlı türkçesi ve kültürünü bugünden apayrı saymıyorum.bu bir merhaledir sadece. İstanbul türkçesi dediğimiz şey zaten osmanlının 20. yy. başlarında şairlerince oluşturduğu ve kullandığı dildir. Osmanlı Türkçesini biraz kavramanızda fayda var.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (91)

Betül Yazıcı