SİVİL(CE)
Saatlerdir içiyorlardı. Öğlenin sıcağında başlamışlardı. Hafta sonları, genelde çok iyi anlaşan, aynı ekip toplanır, ufak bir çayın göllendiği, ağaçlık, bu şirin yere gelirlerdi.. Burayı seçmelerinde en büyük etken, hem mahalleye oldukça yakın olması, hem de şehrin ana trafiğine girmeden, trafikçilere bulaşmadan, ara sokaklardan mahalleye ulaşabilmeleriydi. Hastası oldukları, koz helvacı da, yollarının üstündeydi.
Bu hafta, aralarında normal ekibin dışından, mahallenin sevimli emeklilerinden Selami de vardı.. Hepsi de içtiklerinde, çok fazla ve sağlam içtiklerinden, aralarına içemeyen, içince sapıtan kimseleri almazlardı, kolay kolay.. Ama Selami, ' N'olur, bir kerelik de olsa beni de götürün.. Muhabbetinize beni de alın.' diye yalvardığından, bu kez kıramamışlar birlikte gitmişlerdi.. Selami, iyi adamdı da, içkisi sakattı biraz.. Hiç beraber içmemişlerdi ama mahallede bir kaç kere pilot vaziyette denk gelmişlerdi.. Gerçi, kimseye takılmaz, zarar vermezdi.. Yıkılır kalırdı bir yerlerde.. Birileri de götürür, evine bırakır gelirdi..
İçmeye başlamadan önce, Kültigin; son bir kez daha uyardı Selami ’ yi...
“ Bak, oğlum.” dedi. “ Sen, bize uyamazsın. Bunu biliyor olmalısın. Israr ettin. Kıramadık, getirdik.. Kendini zorlama, ağır ağır, içebileceğin kadar iç.. Bu işin delikanlılıkla bir ilgisi yok, bünye meselesi.. Mesele yapıp da, kendini rezil etme. Etme ki bizimle gene içebilesin.. Yoksa bu son olur, mahallede bebelerle içersin gene.. Anlaştık mı? “
“ Ayıpsın, Kültigin abi; söz.. Edebimle içicem, içiniz rahat olsun.. Sen, benim ara sıra dağıttığıma bakma. Sıkıntılarım var, onlar çarpıyor bazen, yoksa sağlamımdır..”.
“ Görecez.” dedi, Kültigin. Sofranın sakisi Sümer ‘ e döndü.. Selami ‘ yi işaret edip, Sümer ‘ i de uyardı. “ Ayarlı git..”
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum