KAYNATIN KAYNAKÇILAR
Ben müslüman kürdüm, türküm, habeşim, arabım!
Topuğuna bir taş değse kanar tâ ayağım.
Sen benim, ben sen! Siz biziz, biz siz, kardaşım!
Sıcağımızla erir putlar, kucaklaşalım…
Ne hazin; bir damladan var olan nefsin kibri.
Göze tapan; görmez, görünmezin görselini.
Soyculukların soyu soysuzlukta kesişir!
Bayatlığa düşenin sonu tozda yüzmektir.
Güneşin sesi her an patlayacak gibi der;
Parçalamak kolaydır, zamklamak yürek ister!
Ahîlik, jilet güzleğinde buz tutan ateşti.
Kanser vicdanlara işlemez radyoterapi…
BÖRTÜK SAĞANAK
Dünyayı sömürmediğin ölçüde erkinsin!
Mülksüzlük; en hıncahınç mülkü zengin yüreğin.
Işık, yürekçe atar karanlığın büstünde…
Zulmün celladı adâlet peşinde zalim bile!
Derviş ki sırf tâlibdir; talebi, talepsizlik…
Sığ seslere en gökçek refleks derin sessizlik.
Dikilmiş; inleyişler gibi mezartaşları,
Seyyahı durdurmak isteyen münebbih gibi.
İşkilsiz, kavrulanlar için kış bir bahardı;
İnleyiş ki beş mevsim dinmeyen ruh depremi.
Şimdi esmeyen poyrazların bereketinde,
Bir kuraklıktır gayzer kılan ötleğenleri…
Firdevsi tatmak sizsizlikler işkencesinde,
Sağlamlaştırır bülbülün bağır kafesini…
Çatlar kafatasları yeryüzünün koynunda,
Başı dik gözü yerde kuşlar gezer magmada.
Çürümeye kıyamayan çocuk kemikleri…
Çatırdar; ahların arşa yükselmesi gibi.
Önlesin kalbin bakır zehrini kalaycılar!
Hüngürdesin sipsiler; dile gelsin ıraklar,
Gassalları kızartsın gazelinde kıskaçlar…
Dalgalansın canlardan bir umman yaşamaklar!
Körükler, esnedikçe tımarhaneler boyu…
Zağlı pas; tırnak kılar bronşa her soluğu!
KALABALIK YALNIZLIK
Ay: gökkuşağı çelengiyle arşta bir kuyu,
Namlular alınlarda volkanik kış mevsimi.
Buzulda har kesilen nabızlarda çarpan su;
Öksüz kalderalar gibi haykırır tevhîdi…
Ölümcül yerle gök arası fışkıran hayat!
Çağırır; hepliğin, hiçliğin tek sahibine…
Uzay okyanusunda inci devran ne bayat,
Heyecanla gelenler hep gider çöküntüyle.
Onlar siyah aydınlık! Biz özgürlük tutsağı!
Onlar havra sessizlik! Biz barışın kurbanı!
Unutma! Ey boşluklar çölünden sızan feyiz,
Kumsaati yurdunda çıdamdır sermayemiz…
HELAL GÜZELLİK
Yüzleri tanınmayan cesetler arasında;
Tanımama hissi ağır basan annelerce,
Öldü antik kaygılar beklenen gün doğunca,
Caiz cemal sofrası serildi ezgimize…
Deha deha yeşeren rasathaneler kalbin,
Eş zamanlı indirilen uzay roketleri…
Mümin filozoflar ki ecdâdıydı bilimin!
İslam, medeniyetlere insanlık öğretti.
Ey kafataslarından parklar doğuran hande!
Yüksel yüksel büstümden üstlerin kursağına!
Ufalanır mumyalar azmin gömütlerinde!
Gıcıklanır kuşkular tinlerin gırtlağında…
Dirilişe adaklar doğurmalı rahimler;
Akıncılar aşkına doğrulmalı gerdekler.
Anneler dantel gibi işlemeli yelkenler,
Örmeli yıldızlardan; ışıl ışıl şilepler…
Sılanın volkanik gölünde yüzen âşıklar,
Haşinleri inletmek o mertlerin cenneti!
Kabre definden sonra aniden canlananlar;
Anlayabilir belki bu ârâflar pistini…
Değil dudaklarla nefesdaş şu mısralarım!
Kendini bildiğini sanırsın, bilemezsin.
Sempati! Neye göre? Nafile çağrılarım,
Gözden bakan eremez görküne görünmezin!
NÖTRİNO KASIRGASI
Yanıp yanıp küllenen Kuantum Köpükleri.
Kuarklar kozmosunda Hakk’a âşık enerji;
Milyar ışık yılında Süper Kümeler sanki.
Evrenler atomlardı, atomlar evrenlerdi…
Mikroskop teleskoplar, teleskop mikroskoplar!
Aklın varsa kalbinle; düşün, kop kof egodan!
Nanometrik leptonlar, gökadalar, kuşaklar;
Yakından devasaydı ve bir nokta uzaktan.
İçimizde; iç içe kâinâtlar, âlemler…
Dışımızda dış dışa; cihânlar, galaksiler!
Farkını ve fakrını belki de görmen için;
Hakk için vuran zebaniler dahi kardeşin.
FELAKET ULAKTIR SELAMETE
sarsıldı yeryüzü
tutuldu saflığın şehri Kirmanşah
hüznün başkenti Halepçe
işte bir kez daha yıkıldı
taşların altında sinir uçlarından
ayrılan binlerce yetim can
ve sıkışan yürekçiklerin uçuramadığı çığlık kuşları
düştü ihanetlerin
düşüremediği yorgun Süleymaniye
nükleer deneylerin bedeli erozyonlarla savruldu
dindaşın dindaşa gavura vurur gibi vurduğu topraklarda
bir günde yaşlanan çocuklar arasında
en çok da çocukluklar
çocukluklar, çocukluklar vuruldu
hangi çadır, hangi yorgan
sarabilir, ısıtabilir şimdi
annesi kalıntılar altında inleyen yavruların üzerini
ölümlere sevinenlerin çıkardığı kışı
hangi güneş kapatabilir
öyle dağlar üstüne öyle karlar
öyle karlar yağdı ki
serpilen kibirli sular daha tutuşturur yaklaşan cehennemi
artık bildim
yumrukların çelikleşme zamanı münafık yüzlere
artık bildim
surlaşma vaktidir mazlum safların sımsıkılaşarak
andım olsun ya Rabbi
atılacağım ilerilerin ilerisine
kuzuları kaptırmayacağım sisli kurtların sinsi dişlerine
adalet yağdıracağım katil mankurtların ensesine
şahid olsun tarih, şahid olsun zaman, şahid olun
şehadet eder gibi sivrilen şu dosdoğru kılınlçar
yakındır, keskince sıyrılacak
bu muhkem kınlarından
kılıç artığı megalomanlar gömülecek ürkek bizansına
derisi yüzülecek tüm hurafelerin
çevikliğini diri tut öz müslüman
soylu isyanların çiçeğe durma zamanıdır
ehvenlerin biteceği sahih sabah yakındır
asıl deprem içimizde
ruhlardaki çarpık kenleşmenin bitiş arefesinde
mazluma riyasız sahip çıkılacak o hakikat devletine
yüzleri döndürcek mücahidler ufuktadır
Bilal Yavuz ŞiirleriKayıt Tarihi : 13.10.2020 13:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!