Sisli Şiirler Şiiri - Bilal Yavuz Şiirleri

Bilal Yavuz Şiirleri
145

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Sisli Şiirler

KAYNATIN KAYNAKÇILAR

Ben müslüman kürdüm, türküm, habeşim, arabım!

Topuğuna bir taş değse kanar tâ ayağım.

Sen benim, ben sen! Siz biziz, biz siz, kardaşım!

Sıcağımızla erir putlar, kucaklaşalım…

Ne hazin; bir damladan var olan nefsin kibri.

Göze tapan; görmez, görünmezin görselini.

Soyculukların soyu soysuzlukta kesişir!

Bayatlığa düşenin sonu tozda yüzmektir.

Güneşin sesi her an patlayacak gibi der;

Parçalamak kolaydır, zamklamak yürek ister!

Ahîlik, jilet güzleğinde buz tutan ateşti.

Kanser vicdanlara işlemez radyoterapi…

BÖRTÜK SAĞANAK

Dünyayı sömürmediğin ölçüde erkinsin!

Mülksüzlük; en hıncahınç mülkü zengin yüreğin.

Işık, yürekçe atar karanlığın büstünde…

Zulmün celladı adâlet peşinde zalim bile!

Derviş ki sırf tâlibdir; talebi, talepsizlik…

Sığ seslere en gökçek refleks derin sessizlik.

Dikilmiş; inleyişler gibi mezartaşları,

Seyyahı durdurmak isteyen münebbih gibi.

İşkilsiz, kavrulanlar için kış bir bahardı;

İnleyiş ki beş mevsim dinmeyen ruh depremi.

Şimdi esmeyen poyrazların bereketinde,

Bir kuraklıktır gayzer kılan ötleğenleri…

Firdevsi tatmak sizsizlikler işkencesinde,

Sağlamlaştırır bülbülün bağır kafesini…

Çatlar kafatasları yeryüzünün koynunda,

Başı dik gözü yerde kuşlar gezer magmada.

Çürümeye kıyamayan çocuk kemikleri…

Çatırdar; ahların arşa yükselmesi gibi.

Önlesin kalbin bakır zehrini kalaycılar!

Hüngürdesin sipsiler; dile gelsin ıraklar,

Gassalları kızartsın gazelinde kıskaçlar…

Dalgalansın canlardan bir umman yaşamaklar!

Körükler, esnedikçe tımarhaneler boyu…

Zağlı pas; tırnak kılar bronşa her soluğu!

KALABALIK YALNIZLIK

Ay: gökkuşağı çelengiyle arşta bir kuyu,

Namlular alınlarda volkanik kış mevsimi.

Buzulda har kesilen nabızlarda çarpan su;

Öksüz kalderalar gibi haykırır tevhîdi…

Ölümcül yerle gök arası fışkıran hayat!

Çağırır; hepliğin, hiçliğin tek sahibine…

Uzay okyanusunda inci devran ne bayat,

Heyecanla gelenler hep gider çöküntüyle.

Onlar siyah aydınlık! Biz özgürlük tutsağı!

Onlar havra sessizlik! Biz barışın kurbanı!

Unutma! Ey boşluklar çölünden sızan feyiz,

Kumsaati yurdunda çıdamdır sermayemiz…

HELAL GÜZELLİK

Yüzleri tanınmayan cesetler arasında;

Tanımama hissi ağır basan annelerce,

Öldü antik kaygılar beklenen gün doğunca,

Caiz cemal sofrası serildi ezgimize…

Deha deha yeşeren rasathaneler kalbin,

Eş zamanlı indirilen uzay roketleri…

Mümin filozoflar ki ecdâdıydı bilimin!

İslam, medeniyetlere insanlık öğretti.

Ey kafataslarından parklar doğuran hande!

Yüksel yüksel büstümden üstlerin kursağına!

Ufalanır mumyalar azmin gömütlerinde!

Gıcıklanır kuşkular tinlerin gırtlağında…

Dirilişe adaklar doğurmalı rahimler;

Akıncılar aşkına doğrulmalı gerdekler.

Anneler dantel gibi işlemeli yelkenler,

Örmeli yıldızlardan; ışıl ışıl şilepler…

Sılanın volkanik gölünde yüzen âşıklar,

Haşinleri inletmek o mertlerin cenneti!

Kabre definden sonra aniden canlananlar;

Anlayabilir belki bu ârâflar pistini…

Değil dudaklarla nefesdaş şu mısralarım!

Kendini bildiğini sanırsın, bilemezsin.

Sempati! Neye göre? Nafile çağrılarım,

Gözden bakan eremez görküne görünmezin!

NÖTRİNO KASIRGASI

Yanıp yanıp küllenen Kuantum Köpükleri.

Kuarklar kozmosunda Hakk’a âşık enerji;

Milyar ışık yılında Süper Kümeler sanki.

Evrenler atomlardı, atomlar evrenlerdi…

Mikroskop teleskoplar, teleskop mikroskoplar!

Aklın varsa kalbinle; düşün, kop kof egodan!

Nanometrik leptonlar, gökadalar, kuşaklar;

Yakından devasaydı ve bir nokta uzaktan.

İçimizde; iç içe kâinâtlar, âlemler…

Dışımızda dış dışa; cihânlar, galaksiler!

Farkını ve fakrını belki de görmen için;

Hakk için vuran zebaniler dahi kardeşin.

FELAKET ULAKTIR SELAMETE

sarsıldı yeryüzü

tutuldu saflığın şehri Kirmanşah

hüznün başkenti Halepçe

işte bir kez daha yıkıldı

taşların altında sinir uçlarından

ayrılan binlerce yetim can

ve sıkışan yürekçiklerin uçuramadığı çığlık kuşları

düştü ihanetlerin

düşüremediği yorgun Süleymaniye

nükleer deneylerin bedeli erozyonlarla savruldu

dindaşın dindaşa gavura vurur gibi vurduğu topraklarda

bir günde yaşlanan çocuklar arasında

en çok da çocukluklar

çocukluklar, çocukluklar vuruldu

hangi çadır, hangi yorgan

sarabilir, ısıtabilir şimdi

annesi kalıntılar altında inleyen yavruların üzerini

ölümlere sevinenlerin çıkardığı kışı

hangi güneş kapatabilir

öyle dağlar üstüne öyle karlar

öyle karlar yağdı ki

serpilen kibirli sular daha tutuşturur yaklaşan cehennemi

artık bildim

yumrukların çelikleşme zamanı münafık yüzlere

artık bildim

surlaşma vaktidir mazlum safların sımsıkılaşarak

andım olsun ya Rabbi

atılacağım ilerilerin ilerisine

kuzuları kaptırmayacağım sisli kurtların sinsi dişlerine

adalet yağdıracağım katil mankurtların ensesine

şahid olsun tarih, şahid olsun zaman, şahid olun

şehadet eder gibi sivrilen şu dosdoğru kılınlçar

yakındır, keskince sıyrılacak

bu muhkem kınlarından

kılıç artığı megalomanlar gömülecek ürkek bizansına

derisi yüzülecek tüm hurafelerin

çevikliğini diri tut öz müslüman

soylu isyanların çiçeğe durma zamanıdır

ehvenlerin biteceği sahih sabah yakındır

asıl deprem içimizde

ruhlardaki çarpık kenleşmenin bitiş arefesinde

mazluma riyasız sahip çıkılacak o hakikat devletine

yüzleri döndürcek mücahidler ufuktadır

Bilal Yavuz Şiirleri
Kayıt Tarihi : 13.10.2020 13:57:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bilal Yavuz Şiirleri