Bülbüller  konuşmuyor  gülünle. Solmuş yaprakların  sayfalarında   damlaların var diye yağmura  alışmadı yalnızlığım.  Her acının   tanımını yaptı  elemler.  El  olduk  diye  ellerini uzatmıyor ilk  aşk,ilk bakışın, ilk el ele tutuşumuz.   İlkler  küskün. İlk kezlerin kezzaplarını  sunuyor. Yakıyorlar gün görmüş özlemler.  Bu  giden,  bu kalan ben miyim  bilemedim.
-Suskunluğun inşaatı başladı inşa edemediğim     sensizlikte. Sen misin   yoksa senden kalan   ben miyim   uzaklığın mucidi bilemedim.
-Uzatsam bütün alemleri,  elemlerime   defter olur musun? Kalemimle  yazılmamış  yarınlar var.Yarin kokusuyla  işlenmiş  özlem dersleri var.
Cümlenin öğelerinde kaldık hep.
-Sen, yine, sen, özlediğim, istediğim, unutamadığım,  aşki bir adıldan çok    bitmez cümlelerimin  yüklemiydin.   Arasözlar, ara aşklar,  ara cümlere yer  yoktu.Yarin yüklemiydin.Ve sürekli öznemi  vurguluyordun   aşk  gözlerinle.
-Vurgulanmış bir özne olarak özüne   sunuldum.
 Martılar ayrı  tümleçler taşıdı  gözyaşı denizine. El ekmek attıkça    balıkların “ben” geldim diye   çıktılar aşk sularına.
-Oysa el eğlencede, bense aşkına   meftun  ölümsüz   Yunus…
Sırtını dönüyor   tersten  okunan dünya.
Ay /dün.
-Aşk/yarin 
Bana,  solmaz   güllerin   doğuşu     gelir.Kırmızılarını  sorar.Oysa  kara bahtın kadar , kara bir renk kaldı ardında.
-Harelenmiş yaşamın payında ay yüzünü bekledim. Bir gülüşüne metelik atan çok seven; ama sen fakiri, sen fukarası, sen zirvesi bir öznellik kumaşıyım.
-Küskün  yamalar  buluyor  insani  kumaşımı.Egolarımın  yırtıklarını  yamalıyor özünden   arta kalanlar.
-Bir süperogo  yamacında, amaçların  çatışması  algı  kapatıyor.Aradığınız   ben değilsem, arayış   zehirlenmesinde   kendine    ölümcül yarınlar arıyorsun.
 
-Kapalı  algıların  bilinçdışı   arayışlarında  ,arayışın  özetsiz   yarınlar sunar.Bir   benlik  sığınağında  sığındığım özlemlerin mazisi sensin.Sensin  aşka kalan,aşkı  aşka  andıran. Sensin, benliğimi  güzellerin  hiçliğinden arındıran.Sensin  hoşluğun boşluğunda haz partisi  düzenleyen nefsin    tuzaklarından  arındıran.
-Ben de bir insan müzesiyim.  Mucizeye   gerek yok. Her   vasıftan  bir   ecza  var.Alem  alem    son  bendlerine  benliğimi sundum.    Devriyeler   sahilinde sular üstüne  sular   yüceldi.Sulardan    örülü   en yüksek aşk   gökdeleninde bir damla suyun özü kadar sana yakınım.
-Yakınım  sana işte.Sular şahit, aşk ahit. 
"İnsanın kendini bulduğu an, tüm ümidini yitirdiği andır,
Çünkü o zaman ancak kendine güvenebileceğini bilir..."
J. Paul Sartre
-Son sözünü yazmamış bir ayrılışın ayrık otları besleyen cümlesinde unutuldum sandım.
-Gözlerimde  demlenen bakışının   binbir anlamını açıklıyor anlam bilimciler.
-Otomatik  makineler gibi insanın otamatik duyguları, sözcükleri,  anlamları olur mu? 
-Sinir bilimci olup  susuyorum.Oysa gerçek olan şu:
-Sinirlerin  sinerjisi incelendiğinde,  insandan olan  otamatik olamaz.
İnsan otamatik gülemez, yazamaz,  yaşayamaz.İnsan, özüne kadar farklı bir mecra, üstün bir  özeldir.
-Anlam olmadan sözcük olamaz, bu yüzden   otamatik yazma da olmaz.
Şimdi bu   olgular, bulgular, özlemler risalesinde susmak neye çare.
Çar’ını  kaybeden Çaresizliğin Çareçise   gibi   uzaklarıma  ipekböceği olmuşken gidemem   Kumruzen.
Kayıt Tarihi : 5.11.2012 22:57:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 
 



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!