Kitabın içine kurşun kalemle Ekim 96 yazmışım. İşaretli sayfalarını çevirirken iki soru vardı aklımda. Fuentes’in sadece iki ay birlikte olduğu oyuncu Jean Seberg hakkında roman yazması daha genç olduğum yıllarda beni neden o kadar rahatsız etmişti. Ve aradan geçen onca yıl sonra ne oldu da fikrimi değiştirdim. Diana’nın tanıdık yazar bencilliğinin izlerini fazlasıyla taşıyan bir kitap olmasının ötesinde, sadece dedikodu boyutuyla değil, edebi ölçülerle de en çok hatırlanan Fuentes romanlarından birisi olacağını düşünüyorum doğrusu.
Ben insanın ‘sırların’ esrarlı perdesine ihtiyaç duyduğunu ve bazen onları hikâye ederek paylaşmasının varlık sebebini daha çekici ve anlaşılır kıldığına inanıyorum. Zaten yaşantının saf hali kendi kabuğunda öylece kalamaz. Başınızdan geçen bir olayı basit bir dille aktarırken bile ânı hikâyeleştirdiğiniz anda o kendi hakikatinden sıyrılıp başka bir kimliğe bürünür. O artık sizin bildiğinizi sandığınız ‘o an’ değildir. Gerçekliğin ‘saf büyüsü’ bozulmuştur. Samimi duygularla hayatlarının kaydını tutanlar bilir. İnsanın yazı vasıtasıyla kendisi hakkındaki gerçeklerle, sorularla, sırlarla, korkularla, çatışmalarla, boşluklarla yüzleşme serüveni sonsuz bir keşiftir. Yazı dünyasının derinlerine inebildiğimiz ölçüde duyguları ifade edebilme özgürlüğümüz genişler. Ancak karakterimizi oluşturan hikâyeleri anlatmayı, yazmayı öğrendiğimizde geçmişimizle, geleceğimizle güçlü bir bağ kurabiliyoruz çünkü. Dolayısıyla iyi anlatılamamış hikâye, biraz da kayıp bir hayattır bence.
‘Bende sevme yeteneği yoktu’
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta