Karanlık bir dünyada bir ışık aramanın sonsuz mutluluğunu terk edip bütün mum ışıklarını parmak uçlarımla söndürerek kendimi kör karanlık kuyulara atmak çılgınlığıydı bendeki deli sevda. Yaşamanın zifiri karanlığında bir tek ışık bulamamanın hüznüydü gözlerinde bir pırıltı aramak. Çok muydu mazlum rolüne girmeden güzel bir oyunda oynamak? İdam mahkumlarına ve kölelere gösterilen muameleyi kendine gösterilmesine razı olmamak ve sonrasında kaşla göz arasında adil bir dünya kurmak çok mu zordu?
İlla kabullenmek mi gerekliydi cehennemlik olduğunu? Bütün iyiliklerine ve ağlamarına rağmen kuruyan göz pınarlarına inanmamak mıydı kendini yakmak?
Oysa çok saçmaydı kendi ellerine inanmadan başkalarının ellerine inanmak. Oysa aptallıktı başkasının gözleriyle, başkasının sözleriyle kendi mutluluğunu bulmak.
Öyleyse sana ne başkalarının yemyeşil gözlerinden. Sırma saçlarından sana ne her tarafın cennetten uzaklaştırılmışken, bütün yolların cehhenme çıkarken. Sana ne başkalarının mutluluklarından.
Senin iyi olmanın veya başkalarının kötü olmasının çok da önemi yoktur aslında. Çünkü bu dünyada beyazla siyahın çok farkı yoktur.Çirkinle güzel arasında çok büyük mesafa yoktur.
Her şey ince bir çizgiden geçer. Bu ince köprüde yürümek için sadece Allah'a inanmak yeter.
Yoksa insanlık ince bir hesap yapsa görecektir ki dünyada ne iyilik vardır ne de bir kötülük. Sadece her şey ince bir çizgiden geçer. Sana iyilik eden kötülük de eder.
Daha dostum eller ile gezer mi?
Solmuş derler gül benzinin iziği,
Daha dostum eskisinden güzel mi?
O ne dedi, sen ne dedin varıncak?