SIRASI MIYDI ŞİMDİ
Umulmadık zamanda,
Şimşek çakar ya bazen
Yıldız kayması gibi şavkı düşer yüzüne!.
Sırası mıydı şimdi,
Nereden takıldı gözüme;
Bir ucunu parmağıma doladığım ip,
Gerçek mi, gördüğüm?
Geriye mi aktı, zaman..
Hâlâ dönüyor dikey ekseninde;
Hızla yere fırlattığım Topacım...
Bir umutla taradı gözlerim,
Semâyı baştan-başa!.
Yoktu, hayallerimi yüklediğim Uçurtmam,
Yoktu görünürlerde,
Oysa bazı şeyler duruyordu yerinde...
Bir Topaca baktım,
Bir de, Tel Çembere...
Gökkuşağı misâli;
Tüm renkleri kuşanmış,
Bekliyordu, topacım…
Bir hevesle aldım elime;
Özenle sarıp ipi, tekrar fırlatacaktım!
Seyre dalacaktı gözlerim,
Zamanın akışını!
Fakat yoktu parmağıma doladığım ip,
Yoktu..
Saramadım,
Bıraktım yere usulca,
Yetim çocuk gibi bonu bükük...
Hani konuşursun da içinden,
Dile getiremezsin ya,
Düğümlenir de boğazın!,
Kalakaldım öylece...
Suskunluk, bazen etkili cevap,
Bazen umursamazlık..
Kimi zaman teslimiyet,
Kimi zaman derin acı...
Bir tel çembere baktım, bir ellerime...
Kader çizgisini okuyamam,
Fala da inanmam zaten!
Hayat dersek;
İki nokta arasında, bir çizgi...
***
Bâzen Romantizm,
Bâzen Acı Bir Tebessümdür
Akşamın Kızıllığı …
9 ŞUBAT 2017 / Metanet Yazıcı
Metanet YazıcıKayıt Tarihi : 9.2.2017 13:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
beğeniyle okudum
Hayat işte…
Ya zamana ne demeli?
Ona da;
Zaman işte…
Zaten hayat dediğimiz şey zamanın bir kesiti değil mi? Aslında bize bahşedilen kısacık bir zaman dilimi.
‘Nasıl istersen öyle yaşa’ denilmişçesine sunulan zaman, yani hayat dediğimiz şey.
Nasıl gelir insanın aklına, bazı hayaller, hayalden de öte bazı hatıralar?..
Bir yüzük…
Çocukların oynadığı bir çizgi oyunu…
Çevrilen bir topaç veya topaç gibi vızıltılı ses çıkaran bir nesne…
Bir tekerlek, bir jant kapağı, bir tencere eskisi veya bir kasnak…
Yahut unutulmasını istemediğimiz bir şey için parmağımıza taktığımız ufacık bir ip parçası…
Bugünü yaşarken anlık geriye gidiş…
İnsanın kendini şimşek çakması gibi düne, geçmişe ışınlaması sanki.
Dünü yaşamak…
Bizim için kurulmuş bir zemberek, hayat denilen şey. Zembereğin yayı sağlam ve kavi oldukça saat şaşmadan çalışır. Zaman içinde o yay da gevşer, yavaş yavaş hızını, azmini, şevkini ve hatta şavkını kaybeder.
Zembereği kurar gibi olsaydı hayat...
Topaç gibi olsaydı hayatımız, bir oyun gibi geri sarılabilseydi, zamanın ipini sarmak elimizde olsaydı…
Gerçekten böyle bir şey ister miydik?
Yaşanmışlıkları bir kenara bırakıp, kök saldıklarımızın varlığını yok sayıp yeniden sıfırlanmak, yani zamanı resetleyip yeniden yaşamaya başlamak ister miydik?
Çocuk kalabilseydik, topacın ipini sarar gibi zamanı tekrar tekrar sarıp zevkle topacımızı çevirirdik.
Elimize telden bir direksiyon veya çemberi çevirecek kalın telden u başlıklı bir iteç çubuğu ile ‘dön babam dön’ yapardık hayatımıza. Tabii çocuk olmak kaydıyla…
Bağrımızı rüzgâra açıp gömleğimizin yakalarından veya tişörtümüzün deliklerinden savururken hüzünlerimizi, hazzımızı göklere çıkartırdık uçurtmanın bağrında yahut tel tel hışırdayan kuyruğunda…
Ahhh!..
Bir iç çekişiyle hayıflanmak…
Parmağımıza bağladığımız ve sağlam bildiğimiz ipten kısacık bir uç kalmış olduğunu görmek.
Tüketiyor insanı, iç geçirtiyor derinden.
Bir ah değil, bin ah çekilse de biliyoruz ki, kısa bir zaman sonra parmaktaki ipten de eser kalmayacak. Topaç ve uçurtma iplerinden eser kalmadığı gibi.
Çember çevirdiğimiz iteç çubuğundan eser kalmadığı gibi.
Ağlayarak aldığımız ilk nefes başlangıç, kim bilir, belki de hırlayarak vereceğimiz son nefes bitiş noktası olacak.
İki nokta arası zaman çizgisi.
Fallarda ne vakit tükeneceğini göremediğimiz zaman.
Bazen akşam kızıllığını zevkle seyre dalarız, bazen hüznümüzün renklerine boyarız, biten günü.
İster acı acı, ister tatlı tatlı tebessüm ettiren hayat buymuş meğer...
İPİ KOPARDIK ve SUSTUK İŞTE!..
Hikmet Çiftçi
08 Mart 2017
Ve son söz açıksası ne kadar upuzun sansakta,aslında hayat bazan bir romantizim bazanda bir acı tebessüm değilmidir,akşam kızıllığı ...
Her şiirde dahada çok,adeta bam teline dokunan bir üslubunuz var,Metanet hanım,bunu anlayarak şiirlerinizi okuyup yorumlaya-bilen-lere ne mutlu.
Kısacası sizin şiirlerinizi okumak bana büyük keyif veriyor,bu arada malum sebeplerden dolayı uzunca bir zamandan beri şiirlerinize gelemedim,özür dilerim.
Bu tamamen benim hatamdı.
Bazı anlar vardır,hani tek başımıza kaldığımızda birden bire geliverir aklımıza,çocukluğumuzun en doyulmaz anılarımızdan bir tanesi,işte burda gizlidir aslında şairemizin iç dünyasına açılan kapının anahtarı.
Burdan sonrasında artık o istemesede biz, onun iç dünyasında kocaman bir seyhat yapabiliriz.
Açıkcası bu şiir kendi kendimizle,yada şairemiz sayesinde bir hasbihal yapabilme imkanıda veriyor.
Hayatımızda yapmak istediklerimiz yapamadıklarımız yada hep o anı yaşarken öylece kalakalmak istediklerimiz geçiyor gözlerimizin önünden
Yoksa neden birden bire çakan bir şimşek ve kayan bir yıldız kıymetli şairemiz Metanet hanımı çocukluğuna hatta topaç çevirip çember oynadığı yıllara götürsün,bence bu geçmişe özlem dışında başka manalarda içeriyor,bu sadece çevrilen bir topacın dönüşüne takılan pamuk ipliğine bağlı bir göz aşinalığı değildir.
O günlere yeniden dönmenin hiç bir zaman mümkün olmadığını kabullenememenin sesizce itirafının şairce ifade şeklidir.
Zaten satır aralarında bunu yazarak yaşatmış bizlere Metanet hanım,umutla semaya bakarken aslında elinde topaç ipinin olmadığını yerde duran çembere bakarak şaşkınlığını dile getirmiş
Ve işte yeniden gerçeklere dönüşün ilk ameresi geliyor,yere bırakılan topaç ve sonra boğazına düğümlenen söylemek isteyipte söyleyemediği cümleler...
Belkide bu hal tam teslimiyetin son halkası,her şeyi ama her şeyi olduğu gibi kabullenerek susuvermek...
Adeta zamanı durdurup ,kimselerin kimsesi olana,tam itaatle,her verdiğine senin lütfunda - kereminde baş göz üstüne diyerek sadece ONA yön dönüvermek herkesin harcı değildir.
TÜM YORUMLAR (4)