Kayık aşırı karanlık suda küreğe yaslanıyordu,
Zaman kayıptı,
Çölde kum ne değilse
Suda yakamoz oydu.
Tam zamanını bekledi şafak,
Ufukta güneş,
Kafiyenin son harfine kapılmış
Büyüsünü sözcükte unutmuş dizeler gibi
Kentin karanlığına gömülen bir kadranda
Bir akrep ve bir yelkovan buluşmayı bekler
Hayatın çalar saati isyana alışkın bir rüzgarı hikaye eder artık
Kahverengi göl akşamlarında
Tuvaline ney sığdıran çocuk,
Beni de götür
Ufkun serapla birleştiği yere.
Bulutlar titrerken
Ay ışığı fikrime kafidir.
Ufka boynu bükük ışıklar düştü
Yeşilinden utandı ormanlar
Kuşlardı
Kanatları tutuşmuştu
Asit köpürüyordu dereler
Buğday plastik kokuyordu
Kimsenin meçhule akan suları olmamıştır
Ve kimse durulmamıştır akarken
Gün erken
Erkene giderken
Yasemin kokar zaman
Belirsiz bir çizgi var ufukta,
Rüzgar sakin yaprakları süpürüyor.
Gün güneşini mavi bir tepsiyle getirmek üzere.
Şafak,
Ağrılı bir şeyler taşıyor.
Kızıl bir kavanoza benziyor gökyüzü.
Yağmurun buncası boşa düşmez kentlerin yüzüne.
Ürkek,mağdur,malum zamanlar...
Her yer kırmızı
Kanı gülden,gülü şafaktan ayırt etmek zor.
Gene de çarşıya pazara çıkıyor insanlar,
Nehir kenarlarında dalgın gezintiler yapıyor
Gonca ateşini terk etmiş bir meçhule gidiyor
Zaman küle dönmüş
Ufuk müphem serenatlara hazırlanıyor
Kimsesiz bir ağaç kendine ağlarken göl kıyısında
İnsanın içindeki çöl çoğalıyor
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!