7 Nisan 1932 - 7 Haziran 2012
Çakal-tilki tetikte, kuşlar konmuyor dala
Zurna normal havaya dönmüyor çala çala
Arıcıyı kementle boğdu ya eşkiyalar
Bir anda mor sinekler üşüşüverdi bala...
27 Mayıs 2008/Vakit
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bazı zamanlar bazıları sevdiği şeyde boğulur masala sinek balı sever bal ise onu içine çeker ve boğulur tilki tavuğu sever çitliğin çomarı onu bir güzel döver. İnsan denizi sever deniz beni seviyor diye onu boğmamazlık etmez kardeşlerin durum biraz politik şu bir gerçek devlet çanağından yal yese köpek iflah olmaz çünkü bey tul maldır. Evet, güne ışık tutan bir şiir tebrikler zaten şair cerrahtır günün olaylarına neşter atar isabetli olursa ayağa kalkar yâda sırt üstü yatar Az ve öz söz bu dur. Az dan Öz’den söz'den anlamazsan kudur.
Acaba
Uyuyan göllere ay ışığında
Sevginin resmini çizsem kim anlar?
Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında
Yağmurun saçını çözsem kim anlar?
***
Bir mekan kaplamış ne varsa nerde
Kendi ötesini saklar her perde
Sonsuzluğun sona erdiği yerde
Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?
***
Aşk, kömür beyazı; kin, süt karası
Eklenir yarama her dost yarası
Et oldum bıçakla kemik arası
Cellatla ahdimi bozsam kim anlar?
***
Doğumda yalan var, ölümde gerçek
Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek
Kırık gönülleri toplayıp tek tek
Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?
***
Gün geldi zamanı gömdüm kabire
Dağ oldu aklımın verdiği fire
Bağlasam telaşı çelik zincire
Sabrın derisini yüzsem kim anlar?
***
İçte deprem olur dışın düğümü
İhlâssız çözülmez işin düğümü
Aklımdan geçeni, düşündüğümü
Okusam kim dinler, yazsam kim anlar?
Gökçekimi(sh.121)
Abdurrahim Karakoç
Aşk Hikayesi
Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
İplik iplik damarlarım söküldü
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!
Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana
Anladım ki kendi gönlüm dar bana
Alev dolu bardakları yâr bana
Sunuverdi içtim içtim kandım oy!
Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım
Ne zamana, ne kendime alıştım
Kırk senede yedi hasret bölüştüm
Yedi dünya bana düştü sandım oy!
Gönül şahinimi yordum gerçeğe
Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe
Teselliden kanat kırdım gerçeğe
Tecellinin sinesine kondum oy!
Yasaklı Rüyalar(sh.60)
Abdurrahim Karakoç
Aşk Yarası
Yüreğimden aşk kurşunu yedim ben
Doktor ağlar, merhem ağlar yarama.
Dilekçemi gökyüzüne verdim ben
Yağmur ağlar, meltem ağlar yarama.
Gözyaşları kiripiklere dizilir
Damla damla yanaklara süzülür
Ruh röntgenim duygulara çizilir
Zülüf ağlar, perçem ağlar yarama.
Yazan kalem kesin yazmış fermanı
Kimse sorsam ''yoktur'' diyor dermanı
Anlatsam çıldırtır dağı - ormanı
Yangın ağlar, deprem ağlar yarama.
Aşk yarası ilaç kabul etmezmiş
Bir gelirse daha dönüp gitmezmiş
Tıb ilminin aklı fikri yetmezmiş
Hatip ağlar, ebkem ağlar yarama...
25 Eylül 1997/Yasaklı Rüyalar(sh.48)
Abdurrahim Karakoç
özetin ,özeti olmuş mana geniş.kutlarım kalemi
' Sineklerin Bayramı 'Oçakallar o tilkiler yok mu! Ne kuşları dala konduruyorlar ne zurnacıya hava çaldırıyorlar !Eşkiyalar arıcıyı boğuyor ve sinekler bala konuyor.Çok hoş çok güzel bir şiir...Kısa ve öz. Bir toplumun hazin öyküsü.Bizlerde hala ne tilki ne çakal ne zurnacı nade eşkıyalar eğitilmedi ki! Sineklerin bayramı ortadan kalksın. Türkiyemin hazin öyküsü. Ah! Paylaşmayı ne zaman öğreneceğiz !Dostça kalınız. Saygılarımla.
27.05.2010 / Ankara / Nazır Çiftçi
100 yıllık karmaşa....ne bitmez ganimetmiş Maaşallah...!!!
armağan olsun
27 mayıs devrimi,
işçiye
köylüye
emekçiye,
barışa
kardeşliğe...
...
armağan olsun, armağan olsun memlekete...
...
kızılçocuk sevgiyle...
Bu şiirin hikayesi:
27 mayıs 1960 20 yaşındaydım.Kütahya şeker fabrikasında teknik ressam olarak çalışıyordum.O zaman televizyon cep telefeno hatta ev telefonumuz dahi yoktu.Bir karış eninde bir karış boyunda tahta kutulu bir tek kanal radyom vardı evimde.O gün tevafuk olarak ne hikmetse gece saat 04 de uyandım Radyoyu açtım TSK idareyi ele almıştır anonsu duydum.
her zamanki gibi saat 07 de işe gitmek üzere evden çıktım.yolda resmi kıyafetli bir assubay elindeki bir tomar bildiriden bir tanede bana verdi,
Aklımda kalan şu cümle.Başta Celal Bayar ve Adnan menderes olmak üzere
hükümet erkânı bir uçak dolusu altınla yurt dışına kaçarken yakalanmışlardır.
Altında ki imza
Eskişehir garnizon komutanı general Bedii Kireçtepe.
Anlatmakla bitmez bu hikaye....
12 Eylülde görüşmek üzere inşaallah.
Tedavi değilse de ağrı kesici niyetine.
Evet !:::ağrı kesici niyetine.
Nazım'ın Karayılan'ına Nazire
1938 Atatürk öldü,
yaşasın kral dediler,
İnönü yü milli şef ilan ettiler.
ortalığı perişan ettiler.
ve 1945
seçim dediler birileri,
nasıl olsa bitkin perişan,
yarı açtı,üstelik aptaldı
milletin efendileri.
seçimse seçim
açık oy gizli tasnif,
yaptılar.
hem cumhuriyetçi
hem demokrattılar.
bir defa da böyle yırttılar.
Lakin,
belki isteyerek
İstemiyerek,
belki bilerek,
belki de bilmiyerek
milleti yarıdan fazla
uyandırdılar.
ve 1950
gizli oy açık tasnif.
nefes almaya başlamıştı millet,
yalanla dolanla nefesini kestiler.
ve 1960
ihtilal yaptılar.
4500 güzide subayı
ordudan attılar.
ve 1961
Yetmedi milletin yüreğini
uslansın diye,
urgan ile astılar.
On yıl Demir elle
idare ettiler
1971 korkusuz halkı
namusu ahlakı
yine korkuttular,
yetmedi,
sağı sola,
solu sağa vurduttular,
şaşkına döndü millet,
yarap bu ne çekilmez illet
dedirttiler,
sabah namazına giden
garibe bile
silah çektiler,
kardeşi kardeşe
düşman ettiler.
yeter dedirttiler,
1980 de bir günde işi bitirdiler.
koltıuklara yerleşip
işe ara verdiler.
anayasaya yalandan,
din ilk okullarda öğretilecek diye
yazdılar.
uyuşturdular.
Gözü korkmuştu milletin,
bir sonu olmalıydı bu illetin.
belki bir faydası olurdu Demir elin.
devam ettiler
dindar subay kıyımına devam ettiler
başörtüsü üzerinden,
halka karşı,Allah'a karşı
cihat ilan ettiler.
irtica adı altında,
milleti en birinci
düşman ilan ettiler.
sık dişini sabret,
dindar diye assalar da,
kızlarını soysalar da.
bunlar gerçek düşman değil,
nede olsa kardeş,
kardeş kanı akmasın
yine yürek yakmasın
dedi akil adamlar.
sabret dediler.
sabrettiler.
Bir Kasımpaşalı çıktı ortaya
attılar onuda
Minareli
şiir okudu diye
karanlık odaya.
O baş koymuştu bu davaya,
Karanlık odadan aydınlık çıkacakmış,
hesap edemediler.
Kasımpaşalıdan değil paşa
çoban bile olmaz sandılar
bir defa daha aldandılar.
2000 ler geldi çattı,
yine bombalar patlamaya başladı,
durum berbattı.
seçimlere yakın.
korkuttuk zannettiler,
namustan bahsedene deli dediler,
kaca koca adamlar namusu fişlediler.
yetmedi üzerine
roket ateşlediler.
Fişlenen
Korkak millet uyandı,
uyuşuk millet dayandı
demokrasi kılıcı yaman dı.
korkutanları bir korku sardı.
bet benizler sarardı.
Onlar olsa hemen ipe asardı.
o yüzden sarardılar.
korkak milletin Allah'ı vardı.
Kardeş katillerine bile
adalet vardı.
Adalet iş başındayken,
karışılmazdı.
20.11.09
Feyzi Kanra
Bu şiir ile ilgili 40 tane yorum bulunmakta