Beni büyle çatalkalp kim öptü--şair değilsem şer-i sevabım
yüzümün defterlerindeki ömrüm deprem sukûneti
bir yanağım şubat yazı,bir yanağım mart karı
altdudağım üstdudağıma karışmış--ağzım kararık aşk
--Beni bağışla yârim,artık kendime bile sığınmayacağım
Elimde bir ölü kuş torbası--nere mi gidiyorum!
Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Devamını Oku
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
ayaklarım zozana gebe
saçlarıma ocak, şubat, mart yağıyor
ve sevi ertesi ölümlerde
ruhum azrailin nefesinde ağıyor..
(maksad kafiyeli olsun dedik;
cinaslı ölümler ne çok yakışır adama günlerden nisan ise..)
Elimde bir ölü kuş torbası-nere mi gidiyorum!
Beni zümrüt küpelerinde vurduğunuz yere-Aşk vurulmaktır!
Ölümü ne bilsin ölmeyen-kalk,bir de sen vur,zaten daha yok!
GİTTİĞİN YERE SIZILARINDA KÜMELENEN HÜZNÜN YANKISINI DA GÖTÜR ŞAİR...
O VAKİT YA NEFES YA ŞİİRDİR RUHUNU KURTARACAK OLAN....
TEBRİKLER...
Aslında güzel bir şiir,de,
'bir yanağım şubat yazı,bir yanağım mart karı' çok melodik ve çok tanıdık bir lezzet. Değerli şair, sağlam bir yerden ilham almış. Emeğine, şair yüreğine, sağlık teşekkürler.
Şiir diyelim...en azından,azından şiir.
Hemen geliyor karşı görüş :)))
Mecburdum. Karşı görüş beyan etmesem, bu dilin içinde doğup büyüdüğüm için Sn. Sinyali'nin söylediği bir şekilde dönüp dolaşıp beni vuracaktı. Bu yüzden ben yukarıdaki şiirin inceliklerini göremeyen olmuş olacaktım. İşte bu yüzden mecburdum, işte bu yüzden geliyor... Üç... İki... Bir...
Efendim...
Doğrudur.
Ama doğru olan fark etme açısındandır. Daha iyi kullanabilme, daha güzel söyleyebilme açısından değil... Bu şuna benziyor: Ben Trabzonlu olduğumdan denizi gördüğümde Ankara'dan gelmiş biri kadar fazla hayrete düşmem. Ama bu benim gördüklerim karşısında farkında olmasam bile onlardan daha az huzur duymamı gerektirmez. Mesela o bana, şu denizi her görüşünde neden mutluyum diye bağırmıyorsun derse ben ona derim ki;
Sen denizi şimdi görüp farklı bir mutlulukla yeni tanıştığın için heyecanla söylüyorsun bunları. Ama bizler o mutluluğu zaten yaşadığımızdan ismini koymasak bile farkında olmasak bile bizde o hep vardı :))))))
Gitmek zorundayım, gelecek cevaplara cevap veremeyeceğim, bazen, insanın böyle işinin çıkması da çok hoş bir şey olabiliyor :)
Edebiyatçılar arasında bir tez vardır..Bütün tezler gibi tartışılabilir bir tez. Bir dile başka dilden gelen sanatçılar daha bir çarpıcı buluşlara sahip oluyorlarmış yazdıkları yeni dilin içinde..Hani konuşmayı yeni öğrenen çocukların yaptıkları çarpıcı benzetmeler gibi..
Bir dilin içinde doğup büyüyenler o dili bir alışkanlık içinde yaşıyorlar.Alışkanlık içinde yaşamak ise monotonluğun, hayretsizliğin kısaca sanatın ve şiirin hoşlanmadığı bir halin içinde olmaktır
Sezai Karakoç un ''doğduğum yerde bir turist gibi olmak'' mealinde bir dizesi vardı hep bunu hatırlarım bu tezle birlikte
Ünlü öykücüler Borges, Büyüdükçe-blow up -nin yazarı Cortazar, Ernst Hemingway ve bir sürü sanatçı sayılır bu konuda..
Yani sanat eserinin öncesinde bir yabacılaşma bir bilinenden dışarı çıkma yaşanıyor..Aslında argo dediğimiz kavram da; eski anlamın yeni resmini çekme işi, bir bakıma
Sözü uzatmadan söylemek istiyorum.Şairin bildik kelimelere tuhaflık kazandırma çabasını gördüm bu şiirde
Şeye benziyor bu..Küçükkken babam meyve bahçemizde meyve dalları ve yapraklarındaki hastalıklara ve haşerata bakmak için bir büyüteç getirmişti evimize..
Ben onunla elimdeki kıllara ve gözeneklere baktığımda o elim bildiğim elimin üzerinde meğer ne müthiş vadiler ormanlar krateler gizlendiğini görüp müthiş taaccüp etmiştim..
Yani ki daha fazla kafa ütülemeden söylemek istiyorum, şairi kelimeleri farklı merceklere tabi tutmak ister bir halde gördüm şiir boyunca.
Saygılarımla..
kutlarım günün şiirini.pek bi ağır geldi ruhuma.
'bir yanağım şubat a-yazı..'
diye okudum..
aforizmal ve satıraraları kalabalık bir şiir okuduğumu düşünüyorum şair bütün söylemek istediklerini yoparlayabilse bu kadar yorulmayacaktı kanımca..
Daha önce de söylediğim gibi, -söylemediysem şimdi söylüyorum- ben bu sanatın medrese tahsilini almadım. Şuna benzeteyim: Ben halktım. Konuşuyordum. Dilbilimci diye birileri çıktı, konuştuklarıma bir lisan dedi, konuştuğum için bana insan, bir isim ihsan ettiler lisanıma...
Hasılı yukarıda icraına gayret edileni ilim lügatiyle çok daha iyi isimlendirecek birileri olabilir. Benim gördüğüm kadarıyla tenakuzları kullanarak bir şey anlatılmaya çalışılmış ama bu iş ne yazık ki -en azından bu şiirde- başarılamamış.
Matematikten gidelim. Burada yapılmaya çalışılan şey -1 ile -1 in çarpılarak +1'in elde edilmesine benzer. Yukarıdaki teşbihler genellikle böyledir. Şu farkla ki onu sınav kâğıdında kendisi elbette çarpıp sonucu yazmayacaktır. Yan yana iki adet eksi biri koyup, anlayanın zihninde artı bir belirmesini bekleyecektir. Bu çok kolay bir iş değil eğer fazlaca eksi ve artı değerler kullanarak böyle bir denklem kurmaya çalışıyorsanız. Bir araya geldiğinde büyük denklemi oluşturan alt kümelerin herbirinde kusursuz olabilmelisiniz ki denklemin sonucu da istediğiniz gibi çıksın.
Şimdi, matematiksel olarak çoğu arkadaşımızın beğendiği şu mısrada bakalım ne varmış:
bir yanağım şubat yazı,bir yanağım mart karı
Bu denklemin soluyla sağının sağlaması yapılamıyor. Çünkü şubat ve mart birer ay olarak kullanılırken ilkine bir mevsim, ikincisine bin nesne yükleniyor ve elimizde sadece bir yanağım sıcak, bir yanağım soğuk... türünden bir şey kalıyor. Oysa böyle olmamalıydı diye düşünüyor insan. Yani şiirde ben sadece bu kadar bir şey söylemek istiyor olabilir miyim? İster istemez insan -çünkü- hazirandan ötede tek heceli bir ay ismi yoktu diye düşünüp kalakalıyor. Veya çünkü diyorsunuz gökten kışın yağan fakat karın aksine 'yakan' onun karşısına konabilecek bir şey bulunamadı. Ama matematik bunları affetmez ki... Hasılı, başka değişkenler bulunmaya çalışılmalıydı bu sağlama için. Olmayınca denklemin tümü çöküvermiş.
Benzeri hatalar hemen her mısrada var: (Büyle'nin sehven yanlış yazılmış böyle olduğunu varsayıyorum) Çözümlüyoruz: Şair değilsem şer-i sevabım... Şair değilsem sevabın şerriyim... Daha önce beni çatalkalpli biri öpmüş olmasa daha rahat olacaktım. Ama şimdi işim zor. Buradaki formülden benim biraz kötüye gittiğim ortaya çıkmalı. Ama bu benzetme iyi için kurulmuş gibi duruyor. Hayır öyle değil derseniz, işi bu defa 'şair değilsem' bozuyor. Ha, derseniz ki sen şairliği formüle artı değer olarak koyuyorsun ama hayır, eksi değerdir... O zaman bir şey diyemem...
Naime Hanım'ın verdiği bilgilerden sonra yazdıklarımın şairin emeğine saygısızlık olup olmadığını düşünmedim değil. Ama saygısızlık bence bilakis kaale almamak, boşverip geçiştirmek olurdu. (Bakın düşünmedim değil diye yazdığımı şimdi fark ettim. Düşündüm de diyebilirdim. Dememişim işte. Böyle daha iyi durmuş, daha çok şey anlatılmış.)
Selam ve saygıyla.
Böyle 'çalakalp' kim öptü?
Yüz defteri... Yüz defterinde ömür... Deprem sukûneti...Yüz defterlerindeki ömürde deprem sukûneti... Yüz defterine karalama; sonuç:şiir.
İki yanak; şubat,mart karı. Yüz defterleri kalemi beyaz, kar. O halde pak. Dudaklar karışık; üstelik dil ve söz de tarumar. Yâr karşıda kutsal, bırakınız durduğu yerdeki haline, O artık kendine bile sığınmayacak. Kendi uzaklaştı kendinden. Sine-i Ahvedâ. Sonra bir rüya, ölü tuş torbası, gökyüzü iptal. Ondan önce duyulmayan bir silah patlıyor.
'Ölümü ne bilsin ölmeyen'! Ölününce de anlatılamaz ki ölümler.
Sesi sözü, şiirselliği: Kısaca: Harika. Hüseyin Alemdar'ın okunma fırsatı bulunan bütün şiirleri hep böyle farklı güzel.
Bu şiir ile ilgili 17 tane yorum bulunmakta