Şimendifer Şiiri - Erdal Topaç

Erdal Topaç
48

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Şimendifer

Her bahar yeniden gelirim dünyaya.
Yerle yeksan olurum
martılara düşen kar tanesiyle.
Dehre düşer utanç yüklü filika.
Belki an bizi kavrar.
Tarih düşer İstanbul sularına.
Sevişir gibi bir nehrin akıntısıyla.
Elimi bir âmânın yüz suyuyla yıkarım.
Bakarım, akar zaman, su akar.
Akışın yürek yakar.

Heybelide bir İsa var.
Musa ile dev asa var.
İnce hastalık diyorlar
nebileri koyar naçar.
Eyüp sabrı ister bu dert.
İster yanında el ensar.
İncelir erir buz, vücudumuz
bir varmış, bir yokmuşuz.

Aşka düşüp sana geldim İstanbul.
Düşüp aşkın peşine
bir katarın içinde
şairane ritmine geldim İstanbul.
Ritim tutar düşen gönülleri
aşk ateşine.

Remzi olmaz ucu yanık mektuplar.
Tersimi mümkünsüzdür
ateşe düşmüş kalpler gibi.
Aşk ateşi ne Kays’ın humması
ne Hazm’ın gerdanlığıdır
ne de sihri ten sırrının
Sirkecide esenleme.

El sallarken el alem
kayar gönülde şirazem
badem gözlünün kalbine.
Âlemin tersi döner.
Tersimi mümkünsüzdür.
Ak göksüne benzemiyor
süt mısırlar köz üstünde.
Üstünde, harcı âlem lakırdıların.
Göz yaşıdır en latif dil
bitap, düşerken kollar pencereden
raylara düşerken mendil.

Hüsrev
denince duraksıyor İstanbul.
Dökülüyor gerdanına beşi bir yerdeler.
Dökülüyor boğazından inciler.
Halice dökülüyor.
Zaman kadar mekan da dökülüyor denize
ve deniz gözlerin gibi
diyerek kur yaptığımız sevgilimiz
kur baskısıyla uyanıyor her sabah
kalbinin üzerinde.
Şirin bir sevdayla uyanıyor
sultanlar sultanına.
Balık ekmek, şalgam suyu, turşu
gibi kayıntılar
Ferhat’a yetmiyor.
Yetmiyor yakamozlar arasında
gönlünün akışına.

Kalamış’tan kayık geçer, içinde bey kızları.
Müheyya bekleşirler yusufçukları.
Göksu’da nergislerdir aşkın başakları.
Aşkı özgürleştirecek, özgürlük aşıkları
önünde bekliyorlar, şehrin ışıkları
trafik ışıkları önünde bekliyorlar.
Bekliyorlar azık çıkarmak için kemresinden
talih kuşunun.
Silerek bir paslı camı el açan
sokak çocukları.
İçimizi ele açan cam pencereler.

Mâlihülya, melankoli
Ciklet gibi çiğneniyor ağızda.
Put the headscarfs on.
Bir yanda Sultanahmet
Bir yanda Ayasofya.
What is going on.
Which one is yours.
Which one is mine.
This is the pray time.

Çağlayan nehir, akan bir insan seli.
Akar çünkü anlatılan ahvâd-ı adem meseli.
Kırkta bir paylanacak fukara zihinleri
Cağaloğlu yokuşuna kim saracak bu vakitte.

Sahaflar suhufları saklıyor.
Günahlar aklıyor bütün saklananlar.
Saklanıyorlar çünkü talan ihtimali var.
Çünkü bilmez medeniler kıymetin kıymetini.
Bilseydi satar mıydı aşksız insan etini.
İstanbul satar mıydı siluetini.
Bakışıp dururken
Haydar Paşa, şehremini
seven verir mi sevdiğini
Galata bankerine.

Atı alan Üsküdar’ a geçti.
Şimdi geçti sisli puslu dumanıyla bir vapur.
Düşlerimizden değil Kanlıca’ dan geçiyor.
Giderek Beykoz oluyor rıhtım.
Lepiska saçlarıyla genç kızlar
yalılar saçaklarıyla
arzı endam ederken
gelgeç hâvâidir hercâi, peyk-i arz seyyaredir.
İstimbot bir yâredir, terbi yâre bir nâmedir.
Pây-i tahtına âdemin, dâr-ı dünya bigânedir.
Pây-i tahtına âlemin çark-ı felek âvâne.

Aşkın i haliyle müptezel kafelerde.
Kafiyeli sözler duymak istiyor kızlar.
İstiyorlar kızlar, erkekler kızları istiyor
Dünür çıkılıyor geçmişten geleceğe.

Sahil boyu, kız kulesi, yanıp sönen bir hevestir.
Dizi dizi martı sesi, şimdi feryad-ı cerestir.
Toparlanın gitmiyoruz, kervan tacire kafestir.
Gül haneye koku salar, ömür güle bir nefestir
Misk-i amber kokluyoruz, Atikali sokağında.

Vakfeye mi çıkıyorlar tur dağına seyyareler.
Acenteler kuruyorlar
post kolonyal havariler.
Biteviye kuruyorlar dünyayı yenibaştan.
Elimize verildi sanılıyor sağlam bir ip
Deniliyor, bu hem levha hem de salip
İp, levha ve salip onca zaman bize gaip.
Havf ve recâ arasında, bir köprüdür geçiyoruz.

arzın kapatması kılınan güzel
döner hurmanın kuru dalına
ince belli, bardak gibi, bir içim su
ver içeyim mazrufundan, gark olayım ten sırrına.
Sırra kadem basalım da basmasınlar devriyeler.
Söz sırrına erelim de kol gezmesin tevriyeler.

Atayım terkisine sevdiğimi atımın.
Satayım bir handa atı.
Varayım yıkılası meyhaneye.
Bulayım bir Rum kayıkçı.
Olsun bu akşamki devirdiği son fıçı.
Yüz sürüp sakal sarayım.
Koşup saraya varayım.
Şu Kostantinin elinden
Elenor’u kurtarayım.

Erdal Topaç
Kayıt Tarihi : 11.4.2006 08:51:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Tevfik Fikret Erdal
    Tevfik Fikret Erdal

    şair uzun olmasın şiirin kalan ömrümüz kısa.....şiir azcık sözde deyiverme sanatı ....uzun yazmışın.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Erdal Topaç