bak şu surata,
endişeli,
gergin...
soğuktan mı,
güneşsizlikten mi,
yoksulluktan mı elemin,
zonklayarak ağrıyan dişinden mi gerginliğin,
tasanın ve intikamın
yakıp dağladığı yerde ki acıdan mı
kederin,
hüzünden mi, hasretten mi, ızdıraptan mı
sitemin,
Alzheimer mi sevdiğin insan,
bundan mı endişelerin,
yoksa ölmek mi derdin? ...
Ne bileyim,
belki berbat bir gün geçirmişsindir,
ilacların geçiremediği bir ağrı peydahlanmıştır başında;
dost bir yüz görmek istemiyorsun;
ya, unutmuşsun yaşadıklarını,
ya da yaşayacaklarını;
lütfen ölme yaşlı budala
gitmek için çok erken
henüz öğlen oldu
daha gelmedi akşam
yatıp durma kalk,
uyuma
böyle ölmeyi hak etmiyorsun...
umutsuzluk yakışmaz sana,
yaşa,
yaşaman gerektiği gibi!
umut
insan için
hep vardır
can çıkmadıkça…
sen varsay ki ölümsüzsün.
harika bir dünyada yaşıyorsun…
ölüm düşünülecek en son şey
unutma
mezarlıklar
ölecek kadar aptal olan insanlarla dolu…
Unutmak istediğin bir derdin olunca
Kapat gözlerini
ormanı düşün
nefes almaktan korkma
derin derin,
çiçeklenmiş mazıların ortasında
güneş’i örten gölgelerle örtün…
nedir farkımız, yanındaki koyun boğazlanırken,
otlayan koyundan?
eğer kendi ölümünden gayri bir dert ise çektiğin,
boş ver,
unut gitsin! ...
her koyun kendi bacağından asılır,
bilirsin…
şimdi,yaşamak vakti,
senin için…
Kayıt Tarihi : 22.11.2015 00:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!