"Allah yolunda öldürülenlere "ölü" demeyin:
Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz."
Bakara / 154
Uğur Mumcu ben 13 yaşındayken öldürüldü. Her gün yaptığı gibi arabasına binip işine gidiyorken hepimizin gözleri önünde onun canına kıydılar. Bu ülkede birini ulu orta öldürmek, yani bir kaza yahut intihar süsü vermeksizin milyonlarca insanın önünde öldürmek, hayaletlerin bir korku toplumuna çevirdiği ülkemizde aleni bir mesaj mahiyetindedir. Elinde her daim bir devrim inisiyatifi olan halkın basiretinin bağlandığının resmidir. Ve benim gibi 13 yaşında etrafında olup biteni daha yeni yeni kayda geçirmeye başlayan bir çocuk içinse; büyük bir vehimdir, bir çocukluk gaspıdır, bir ağır tecavüzdür.
Çünkü ben 13 yaşındayken yalnızca güzel kızlar vardı. İzlediğim filmlerin, okuduğum kitapların arasından “hangi yarda benlik bir şey bırakmış Çalap? ” diye göz göz dolanır dururdum. 13 yaşındaki bir çocuğun en ağır mesaisidir hayal kurmak. Dünyanın çirkin suratına açılan bir harptir çocuk olmak. Ama bir gün, Uğur Mumcu gözlerimin önünde öldürüldü, yani birileri benim yaşadığım bütün 13 seneye ilan-ı harp etti. Oysa aynı sene okuduğum “Vadideki Zambak”, bana dünyadaki en çetrefilli işin sevdiğin kadına evet dedirtmek olduğunu söylüyordu. Heyhat!
yumuşakbaşlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana
suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan,
bir yanımızı defneler sarsın...
demir kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek