Gidişinden önceki bir yıl...Belki de acılar zincirinin ilk halkası... Gitmeye karar verip de, iteleyerek götürdüğün zavallı aşkın son can çekişmeleri oynuyordu sanki, bir sinemada, film fragmanında... kesik, kesik geçişler, kararsız tavırlar görüntüsü, acemi bir şairin başı sonu olmayan şiirlerindeki, tasvirlerdi hareketlerin...
Zorlamasına yaratılan ve ayarlanan zaman dilimlerinde, aşk denilen yürek kıpırtılarının son çırpınışı gibiydi, son demleri beraberliğin... Sessiz, sesler gibiydi, usulcacık, titrek ve açık vermemek için dura, duraydı söylenen sesler... Boş bir sayfaya yazılmaya çalışılan, bir zaman dilimiydi, yaşanan son günler...
Hıçkırık seslerinden de, öte, can alıcı gibi, iniltilere benziyordu 'ben seni çok seviyorum' gibi aşkın tarifleri...
Dağ başında unutulmuş bir kış çiçeğinin, son yaşam savaşları gibiydi hayata tutunma arzusu aşkın... Bana göre sadece ben, sana göre de yalnız sen uğraşıyor gibiydi canlı tutmaya çalıştığımız, sevgi. Ki, buna, aşk diyorduk... Binlerce bahanelere sığınıyordu, suskun akşamlardaki sevgi itelemelerimiz.
Daha dostum eller ile gezer mi?
Solmuş derler gül benzinin iziği,
Daha dostum eskisinden güzel mi?
O ne dedi, sen ne dedin varıncak?