ŞİMDİ GELDİM
şimdi geldim.
yüzlerce yüzün arasından,
yüzlerce sokak arasından,
hiçbiri sen değildi.
neden, neden,
neden, sen değildin…
şimdi beklemekteyim…
geri döndüğün yerden
belki gelirsin diye
saatler geçiyor, geçsin.
geçse de bekleyeceğim yine seni
sen, sen ol, çabuk gel…
burada yalnızım.
sokaklar gezdim,
geçtim dükkanların önünden,
o çiçekçinin, o bankanın,
o kitapçının, o eczanenin,
o bakkalın, o restorantın,
o dönercinin, o sinemanın,
o tiyatronun, o galerinin,
o caddeler, o sokaklar
hiç biri vermedi seni bana.
sen neredesin
çık gel ne olur…
yalnızlık, sokak ve soğuk.
bir çeşmenin yanındayım.
sanki bir kavşak olmuş
etrafımdan
arabalar, insanlar,
kediler, köpekler geçiyor da,
sen geçmiyorsun
yoksa senin kavşağın burası değil mi…
neredesin, neredesin
ne olur, söyle hemen oraya gideyim…
şimdi geldim…
girip, çıktım.
sen yoktun…
şimdi geldim.
yüzlerce yüzün arasından,
sen yoktun…
inadına herkes siyah giymişti,
inadına herkes, siyahtı saçları,
inadına gözleri de siyahtı
hiç biri sen değildin
baktım, baktım
sen değildin
neden, neden
neden sen değilsin...
ayaklarım ağrıdı
seni beklemekten
yollara da bakamaz oldum
baka kaldım burada
sen geçsen, belki göremem…
neredesin, kim bilir…
hava soğuk açım
ve yorgunum
neredesin, neredesin
çık gel…
sanki beni tanımıyorsun
sanki beni bilmiyorsun
şimdi geldim geçtiğin yollardan
hem de hepsinden.
yüzlercesinin arasından
yüzlerce yüzün arasından
neredesin çık gel
zamanım az kaldı…
seni beklemekten yoruldum
yoruldum…
gel ne olur
deli sanıyorlar
yol kenarında yazıyorum
bunları sana
yolların kenarında
park ettim bekliyorum
gel, gel…
yoksa İstanbul üstüme gelecek
yoksa ben gideceğim İstanbul’un üstüne…
gel ne olursun
duymuyor musun beni
kulaklarını mı tıkadın…
şimdi geçtin ya buralardan
bir daha geç, ne olur
bir daha.
sanki çok uzaktasın
değil
yanımdasın
gel ben gelemiyorum
bilemiyorum neredesin
şimdi geldim o yollardan
ve sen, yok…
yüzlerce yüzün arasında sokaklarda…
şimdi sen gel artık
gel de bitsin
bu acı bu ayrılık
bitsin bu yalnızlık
bitsin, bitsin
bitsin bu şiirde burada
bitsin! ..
gel ne olur…
ellerim ağrıdı
kollarım tutmaz oldu
deli sanırlar insanı bu şehirde
dursam, baksam deli sanırlar.
bu sokaklarda
bu caddelerde
yapayalnız sen de dursan
seni arasam…
deli sanırlar bu şehirde
neredesin
hani şu köşeden geçip
gittin
gittiğin gibi gel ne olur.
sen gelmezsen
götürecekler beni deli diye
tıkacaklar bir yerlere
gel! ...
şimdi geldim…
beni, zamanı savdım
sen de gel sav
savma beni, yolları sav…
ben savdım yüzleri,
sen de sav yüzlercesini
gel bana, benim yüreğime
alırım, basarım seni
onun sıcaklığına…
istanbul hain
istanbul inat
istanbul ihanet dolu
kurtar beni, kurtar…
bu hainliklerden!
bu ihanetlerden!
bu yalanlardan!
gel kurtar
kurtar…
boğuluyorum, yoruluyorum
kurtar…
sensin benim kurtuluşum
sen gel gayri
duramam buralarda
neredesin…
şimdi geldim sokaklardan
şimdi geldim yüzlercesinden
yüzlerce yüzden geldim,
sen yoktun…
siyahtan vazgeç
ben geçtim
seni bana vermedi siyah
siyah aldattı beni…
herkes siyah olmuş
sen olma artık
yeter artık siyah yok!
dedim sana…
inat etme
gel üstüne başka şeyler giy
ve yanıma gel.
seni bulurum
yüzlerce sokakta
yüzlerce yüzün arasında
bulurum seni
hadi gel ne olur
üşüdüm…
hani o girdiğin pastane var ya
oraya girdim
bir çay söyledim
yoktu salep ki içeyim
seni hatırlayayım…
yoktun sen artık
umutsuzlaştım artık
yoktun sen
neredesin, kim bilir…
nerede…
artık unutmayacağım dediğim
unuttuğum umudum.
yoktun sen artık
neredesin nasılsın
kim bilir nerelerdesin…
ben bilmiyorum artık
senin nerede olduğunu
bilemeyeceğim de
biliyorum…
istanbul büyük
istanbul kayıp
istanbul kayıplarla dolu
istanbul yutar
yutar sevgileri, aşkları
kim bilir kimleri yuttu…
şimdi geldim
geçtiğin yerlerden
ve yoktun.
istanbul yuttum seni
neredesin
seslen bana seslen
uzat elini
uzat bana ne olursun
uzat sesini.
saçının telini göreyim ne olur
yapma böyle
uzan artık
çok uzaklarda mısın
neredesin
bilemiyorum artık…
seni kaybetmek kötü
hem de çok kötü
babasız, anasız,
yurtsuz kalmak gibi…
gel, gel artık…
tüketme yüreğimi
bilmiyor musun ben gelemiyorum
uzunca bir sürede gelemeyeceğim
neden bilmiyorum, anlamıyorum
ve de hatta duymuyor musun…
ne mutlu sana
ne mutlu sana ki
bensizsin
rahat ve huzur içinde
yudumluyorsun çayı
bense soğutuyorum çayımı
ve içemiyorum
elimden bırakamadım
bir türlü kağıdı kalemi…
bak herkesin geldi sevgilisi
ve sen hala gelmedin
neden
herkes mutlu artık
herkes elele,
yanak yanağa
yan masada bir kız
kızıyor sevgilisine
erkek “geldim ya işte” diyor
diğer masa boş.
herkes bakıyor bana
biliyorum,
ben onlara bakmasam da…
ellerim uyuştu
ellerim dondu
bu şehir yalnız
ben gibi
herkesin sevgilisi geldi
sen neredesin
ne yapayım
seni her gün her saat
burada bekleyim mi
yok, yok olmaz
bırakırlar mı…
saatler geçiyor
saatlerin akrepleri yelkovanlarını
yelkovanları akreplerini…
ben seni
kovaladım saatlerce
ve sen yoktun
neredesin neredesin
kim bilir…
siyahı yasakladım
suçlu!
idam etsinler siyahı
karardı bu şehir
ve hatta ben
benim içimde…
çay bitti
baksalar bir çay daha
içerim kim bilir
bir daha, bir daha
kim bilir…
arkadaşlar da yalnız bıraktı
olsun varsın.
sen yoksun,
geleceksin diye beklerim,
daha iyi,
seni.
ama yoksun
ve gelmeyeceksin bilirim
gelmeyeceksin…
burası da hiç sıcak değil
sanki dışarıdayım
belki dışarıdayken de buradaydım
kim bilir
sen bilirsin
yok yok bilemezsin
ama ben seni bilirim
ah bir de görsem
saçının telinden tanırım
o zaman hemen seni…
hadi ne olur çık
şu kadar
ve hatta bu kadar
sokak varken
birinden çık…
sokakları da yiyecekler
ağaçları, kuşları,
geceleri yedikleri gibi
suyum ol da gel ne olur
gelmezsen darılırım
kızıyorum, hem de çok…
bak, duy, dinle,
göster artık
saçının telini
özledim onları
dokunmak isterim
onlara
ellerinden öpmek isterim
dudaklarından denizlere dalarcasına
dalmak isterim…
yok yok anlaşıldı
sen beni boğacaksın
bu şehir gibi
yapma böyle
yoksa neden inatlaştı bu şehir
ve sokakları
ve de sen gibi…
ısınamadım bu şehre
bu pastanelere,
bu çaylara.
demlesen evimizde bir çay
içsem bizim sokaklarımıza karşı
kaybolmasan
gözden ıraklara gitsen de
bilsem yine
bizim sokaktan geçeceksin
olsaydı böyle.
neden neden gelmedin
neden içemedim
demlediğin çayı da
şimdi üç kuruşa buralarda
çay mı yoksa abdest suyumu
olanları içirtirsin…
hadi ellerini elerime uzat
ellerim dondu
felç olacak
oldu belki de
farkında değilim
dursam, yazmasam
belki bileceğim
donup felç olduğunu.
küllüklerde sigara mı içer
oldular
bense dumanından nasiplenir
oldum…
bir umut diye arada sırada
bakarım yollara,
yüzlere ve sokakların aralarına.
ve sen
ve senin saçların yok
yok…
ağlatma be papatyam
çık gel
ben o zaman geldim
denizden,
datça’da hatırlar mısın
ölümlerden geldim
ben sana ölmedim
senin olmak için
hani sen
sen nerelerdesin
ölmeden gel
hem ben
hem sen…
ve bir sigara
bir daha, bir daha
ve bir yudum çay
(ne çayı yok abdest suyu)
bir daha
bir öksürük bir bakış
ve yollar
ve sokaklar
ve yüzlerce siyah giysili insanlar
ve yüzlerce yüz.
sen sen değilsin
sen olamadı
istanbul sokaklarının
siyah saçlı
siyah giyen
o güzel kızı
hiç biri olamadılar…
sarışınlar ah sarışınlar!
boşuna uğraşırlar
boşuna bakarlar
bilmezler bu adam
esmer hem de siyah saçlı
esmerini sever
siyah giyenleri değil…
ama yok…
yok artık
bu kent olmuş
siyah giyenler kenti
ama sen yoktun
hiç birinin arasında…
bu kentte mahkum olmama
gerek yok
kentin sokakları
mahkumlarla dolu
ve hatta ölülerle
ve hatta leşlerle
dolu
katledilmiş ruhlar
gezinir sokaklarda…
bir tane göremedim
siyah saçına papatyalar takan
sen gibi
sen de gel artık
yalnızlık
her yanımı sardı
düşman gibi geliyor
insanlar
düşman gibi geliyor
sokaklar ve yüzlerce yüz
üstüme geliyor
yalnızlığımın üstüne
ama ben onları değil
seni istiyorum
yalnızlığımın üstüne…
gel artık
sevgilim
ey siyah saçlı yarim
koştum saatlerce peşinde
sokaklar dolu yüzler arasında…
bir iki kere
baktın bana
bekledin beni
biliyorum
gelemedim yanına
korktum
belki kaçacaksın diye.
ki kaçtın da
kayboldun
bu şehirde…
ama sen affet
beni
en yakın duraktan
en yakın istasyondan
en yakın terminalden
bin bir arabaya
aş yolları, sokakları
yüzlerce yüzü
aş gel yüreğime
ısıt beni
dondum, felç olacağım
kırılıp dağılacağım
bir cam gibi
toplayamazsın…
gel şimdi gel
bak ben şimdi geldim
o yollardan
o yüzlerce yüzün arasından
sen de gel artık
bekletme yüreğimi, tüketme
ağlatıp sızlatma
yüreğimi…
esmerim gel
bakmam kimselere
kördür gözüm nicelerine
duymaz nicelerini
sağırdır kulaklarım
senin sesin, senin gözlerin
dururken…
neden neden bırakırsın
bu ihanet dolu şehirde ki!
ihanet dolu insanlara beni
bir vahşi hayvan gibi
sokağa bırakırsın…
aradım
bir o yana bir bu yana
avcılardan kaçarak
vuracaklardı…
beni senden
müebbet koparacaklardı…
yoksun be nazlı kız
anan baban nazlı etmiş
seni
ben seda ha da ettim
seni nazlı
gel tamam
yine yine bir daha
aşkımsın bilesin
seni beklerim
sokağın başındaki pastanede…
hala yoksun sen
neden…
bari söylemek için gel
söyle bileyim
neden gelmezsin
engel mi var aramızda
kalmadı gücüm.
yüreğim var
yıkarım engelleri
yıkılmadan,
yıkmadan yüreklerimizi
gel söyle bana…
ey sevdiğim nazlı kız
esmerim seni severim
bilesin
hem de saf bir aşık gibi
vahşi bir hayvan gibi
severim seni bilmeden de
olsa hatam olduysa söyle
nazlı kız üzdüm mü seni
çetler, ketler, cepler, cepkenler
yok ben de
ki olsa neye yarar…
sen yoksun yanımda
elimdeki son kağıtlar da
kalemler de bitecek
elimdeki son sigara da
son çayım da bitecek
ve sen yoksun
neden ey nazlı kız
kardelen gibi karımı bekliyorsun
açmak için
bilmiyorum
bu şehir ihanet dolu
kar yok ki açasın
gel be nazlı kız açamazsın
bu şehirde kardelen misali…
bak yahu! gelmez oldu
nazlı kız
naz etme gel artık
bak tükendi sabır taşım
yüreğim sızlıyor anlasana
garip bir kuş misali
yuvasız kaldım, al götür beni
yuvamıza…
bilemez oldum yolları
sokakları
gelemez oldum yuvamıza
gel kurtar beni bu lanet şehirden
gel artık
gel demekten tükendim
karartma çıkar siyahları da
göreyim
o papatya yüzünü…
yeter!
bak insanlar geliyor üstüme
binalar geliyor üstüme
nazlı kız naz etme
esmerim gel
dinle beni, duy beni
bak körelecek gözlerim,
sağır olacak kulaklarım,
felç olacak ellerim,
kurtar beni
bu acıdan,
bu yalnızlıktan…
aç yüreğime
bir papatya misali
yalnızlığımda aç
esmer nazlı kız
gel, gelsene…
tamam kızdıysan affet beni
gideceğim papatya dolu datça’ya
kaçıp geleceğim sana
ölümlerden…
sen de gel
bu şehir yuttu yutacak
beni ve aşkımı
izin verme
gel tut elimden
kurtar beni
bu şehirden,
bu yalnızlıktan.
senden gayri kimse kurtaramaz
beni bil!
bunu bil!
artık nazlı esmer kız
acılara, kederlere, kaderlere
mahkum etme…
bilmez misin
bu şehir
mahkumlar şehri
ruhlar dolaşır sokaklarında
bir demli çayını
içirtmeyecek misin bana.
döküp gidersen çaylar olur
mezarıma su
bitmez papatyalar üstümde
bilmez misin çay suyu yaramaz
papatyalara…
ver elini esmerim
ver de kurtulayım
bu dertlerden,
kurtulayım bu yalnızlıktan
kucak dolusu papatya olayım
ellerinde
izin ver, izin ver de
boynuna sarılayım
papatyalar misali…
bak zaman geliyor
ve sen gelmiyorsun
bak, gel gideceğim buralardan
gece gelir üstüme, bilmez misin
gecelerdir yalnızlığımı
körükleyen,
bilmez misin aşkından
oldum gecelere düşman
yalnız kalmayayım diye,
günyüzü varken gel…
göreyim, bulayım seni
geceler karanlık
bu şehirde,
gece ihanet dolu.
hiç, ama hiç bulamam
seni…
gel be! üzme beni
nazlı esmerim
çok mu.
bak peşinde saatlerce
dolaştım
hiç mi bilmezsin
yürek nedir?
gel de
emeğimi,
yüreğimi vereyim sana.
sensiz bu aşkı neyleyim
varsan, var aşkım
yoksan yok olur gider aşkım…
ol yüreğimde,
ol ki yanımda
aşkım olsun sana
müebbet
uzar uzar ufuklar gibi
yollar yollar bilmezmi
gök gibi olamaz
gök uzun büyük ve müebbet
yollar kısa küçük ve en fazla
yirmi beş otuz sene cezası var
ondan da affa düşer
olur birkaç sene,
ondan sonra çıkar gider
başka yollar…
yani anla be güzel
nazlı esmerim!
yolların cezası az
sen değilsin
göklerde olan ki
ulaşamayasın
sen bana ben sana
yollar kadar kısa senesin
biter biter bilesin
uzatma boşuna
edeceksin beni gök
kaybolup gideceğim
ve bir daha
bulamayacaksın beni bak…
ben gelip geçeli
o yolları ve yüzleri
saatler oldu.
ve sen yoksun…
hala umut derler
ne umudu be!
umutta olacak
bu şehir gibi
bu gök gibi
müebbet!
kurtar beni
beni de mahkum etsen de
umudumu etme müebbet…
etraf aynı
etraf yol, yalnızlık, yüzler
ve bana deli diye bakanlar…
deli!
bir sen bakmadın bana
deli diye
hadi bak artık
kahretme kaderler bırakma
bu şehir olmuş kader
ve kaderci
ben olmadım hala
seni bekliyorum
ve bekleyeceğim
bunu böyle bilesin
gelmesen de…
26.02.2000
İstanbul’da bir yerle
kim bilir nerede …
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
Hasan Hüseyin BeydilKayıt Tarihi : 10.8.2011 15:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!