Şimdi Burda; Ve.. Nerde Kalmışım

Habibe Merih Atalay
496

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Şimdi Burda; Ve.. Nerde Kalmışım

Son paylaşımım konusunda şüphelerim var.
Uzanmıştım.. Ve O şiir..
İçim pek rahat değildi. Fazla mı açıklama doluydu ne_ acaba?

Bir şiir, belirleyebilir mi ne olduğumu - olacağımı - gerekeni.. hayır.
Buna gücünün yeteceğini sanmam. Sanmıyorum. Hayır hayır.. zihnimin gelecek vizyonu olamayacağını söylüyor bana bir şiir: yani neyi?

Yeteneklerimizle neler neler yapabiliyoruz.. bu -insanlığa- lığımıza- bir övgü - bir methiye düzmemizi gerektirebilir - bu doğru. Doğrusu budur belki ama bütün doğrular bu mudur? Aynı yeteneklerimizle daha kimbilir neler neler yapabiliriz -bilecekken- yapamadığımız da doğrudur.

Kime ve niçin? ! seni seviyorum dediğimize bi bakalım meselâ. Bir yetenek midir sevmek?

Sevmek bir yetenek midir?

"Pek bellidir ki insan nasıl bir toplumda yetişmişse öylesine bir bulunç edinir" - bulunç: 0s. vicdân, Fr. conscience, Al. gewissen, ing. conscience, İt. conscienza: insanın görgü ve bilgileriyle kendini yargılama yetisi.

Metafizik anlayış, doğuştan bulunçlu olduğumuzu ileri sürer; eytişimsel anlayışa göreyse içinde bulunduğu toplumsal koşullarla belirlenmiş görgü ve bilgisinin sonucudur bulunç.

Bu bulunç bize nerden geliyor?
Derin ben'den. Os. enei amik, Fr. moi profond. Sözcüğün etimolojik anlamı bile bunun bir bilinç işi olduğunu vurgular nitelikte.

Derin düşünceyle, derini görmeye çalışan gönül gözlerimizle, derinliği, şu düşey doğrultudaki boyutta, boyutun uzunluğunu, üç boyutta, boylam ve enlemi de hesabedersek, bir kaynak yapmamız gerekiyor bu yazıya.

Bazılarıyla yollarımız hiç kesişmezken, bazılarıysa çöreklenir kalır ruhumuza; yoğun güçlü sürekli duyurur tırmıklarını bir biçimde - o kesişmezlik noktalarında - kabul edilmesi gereken ön gerçek, boyutların - konut - koşut - koyutlarında, kaç askeri militan yığılmıştır tapınağın önüne, yerlere dek, aşırtılırken tüm gereklerimizle engellerimizden yüksek rütbeli bungee jumping usta şampiyonları?

Pratik usumun evi - kum çukurundan mağaraya, kaya oyuğundan ağaç kabuğuna, siperlikten değişik biçimdeki kulübeye, çadırdan ağaç ve taştan yapılana değin genişlemiş; yatıp kalktığım - kötü havalarda -yutucu hayvan ve insandan - baskından korunup - iş dışı barındığım - barınacağım - nacağım olacak - olacak.

"Bu çocuk nereye tırmanıyor öyle -böyle- bu yarı karanlık -loş merdivenlerden? Kim bu çocuk? Elinden tutan adam kim? Ya! "

Bir mendil ilizyonistin avuçlarında açılmış duruyor. "Bırak şimdi" diyor açılmış kocaman mendili işaretle, "Bırak onu buraya! " Işıklı topumu -tuttuğum- istiyor benden.

Her türlü özgürlüğün başlangıç anını oluşturan, bizi güçsüzlüğümüzden silkerek uyandıran, bir kere hayatımıza girdikten sonra kaçınamayacağımız gerçekliği, yeniden yakalamamızı sağlayan, bir güneş doğuşu vardır, ön itici kuvvet - sevgi - çıkarak, bizi -gerçek bizi- dünden bugüne, bugünden yarına, yarınları başlatacak -yeni duyumlar- inanışlarla: açtı ağzını yumdu gözünü on parmağın on marifetinde, çekim gücünün, ışığının en yoğun olduğu rengi taşıyarak üzerinde sapsarı. Gözümüzü alamıyoruz. Alamayız da. Alamayacağız da.

"Her oluş bir olanağın gerçekleşmesidir" Leş'mesidir.. Varsa olanak.. Peki var mı?

Ben pek çok -doğru- bir insan mıyım? Çok mu dürüstüm? Çok mu namuslu, çok mu çalışkanım? Çok mu başarılıyım? Çok mu bilgili, yetenekli ve de zenginim? Ha.. hayır.. ama ben çokum. Çok!

Çok olmak - çokluk - çok oluş - bir olanak mıdır? Evet. Çok oluş bir olanaktır. Her oluş bir olanağın gerçekleşmesiyse; çok oluş bir çok olanağın gerçekleşmesidir.

Bunun için birden çok olanağım var ve ben çok'um. Ve dünyamın bu olduğunu bilmeye hakkım olduğunu bilmeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Ben bu dünyanın - bu dünya insanının varlığıyım. Beni doğurduklarını bilmem gerek. Çok'u doğurduklarını benle - çok'u beslediklerini - çok'u büyütüp çoğalttıklarını - bilmem gerek.

Çoğa bir zarar gelmezdi. Gelmedi de. Çoğun her zaman çoğalmasını -hiç- engelleyemezdi - engelleyemez de.
İnsanlarla hiç'i öğrendik. Hep birlikte. Kimdir hiç? Hiç kimse! Kimdir? Hiç kimse kim?

Kimse hiç kimse olmadı. Hiç kimse olunamaz. Ama yine de insanlar hiç'i çok iyi bilir. İçindedirler çünkü o hiçin. İçindedir o hiç hepimizin. Bir hiçlik vardır kim olduğu bilinmeyen. Bu nedenle ben- öyle durup dururken -çoğalmadım.

Bir erek çoğalttı beni.
Neydi bu erek?

İnsanlara Hiç görmedikleri, Hiç duymadıkları, Hiç bilmedikleri, Hiç'i - onlar için ama, çok ama çok önemli olmuş bir varoluş felsefesini - sunmayı - arzu etmek - ama neyi?

Ne çok - ömrümüz var aslında düşünecek olursak.
Yaşamak için ne çok günümüz var.

Bir bardak su bile günlerce yetiyor hayatta kalmamıza. Öyle değil mi? Bir bardak su bizi kaç gün yaşatıyor? Ne filmler çekildi bunu örnekleyen. Demek açlık değil bizi öldürecek olan ya da öldüren. Hiç aç kalmayız ki zaten bu dünya nimetlerinden en aza indirgesek bile yaşamımızı, sadece zayıf kalır -zayıf düşebiliriz- yeterince besin, yeterince su, zaten bizi güçlü kılmaya yetiyor günlerce, aylarca ve yıllarca.. demek ki gücümüzü elimizden alan açlık olasılığı değil. Çünkü aç kalmamıza olanak yok! Niçin yok?

Seviyoruz çünkü.
Neyi?
Çalışmayı.
Üretmeyi. Aletler icat etmeyi. Bilimsel keşifler yapmayı. Tüm bunları seviyoruz. Çünkü en birincisi, kendimizi seviyoruz. Sevmiyor muyuz? Bir kişi var mı kendini sevmeyen, parmak kaldırsın! Yok! Hayır yok. Kendimizi seviyoruz ve sevdiğimiz bir çok şey daha var bunun yanı sıra, sevmediklerimiz de. Evet. Sevmediğimiz kendimiz değiliz ama. Sevmediğimiz kendimiz olmayan, diğerimiz. Diğerimiz, çünkü o da bizi, kendinin diğeri olan bizi sevmediği için, sevmiyoruz onu.

Yani birbirimizi sevmediğimizi yazıyorum, açıkçası, çünkü öyle.

Neden bir birimizi sevmiyoruz?
Neden birbirimizi sevmediğimiz halde seviyor muşuz gibi yapıyoruz?

Çünkü bizi - beni - hiçleştirmeye -leş'leştirmeye - çalışıyorlar. Çalışıyoruz. Çalışıyorsunuz.
Çünkü birbirimizi çoğaltmıyoruz. Çoğaltmıyor hiçleştiriyoruz.

Yeni doğumlardan çok, kendi içimizde yeniden doğumlara ihtiyacımız var aslında.

Çokluğumu hissettikçe, bakış açılarımın da çoğaldığını hissediyorum. Bu da bir tür bakış açısıdır diyebileceğimiz şey neye tekabül ediyor - çoklu bakış açısına - yani - çoklu perpektif-derinliğine bakmaya - yani çoklu derinleşmeye - yani çoklu vizyonerliğe - yani - çoklu geleceğe - çoklu gelecek nedir?

"Bir ben vardır bende benden içeri" dedi adam. Kaç? -yedi- yüzyıl kadar önce. Hâlâ da dillerde adı o adamın. Bu fikir o adamı deli ve çılgın yapabilirdi kendi zamanında ama yapmadı. Az biraz yaptı belki, hiç yapmadı denemez, ama hangi çılgınlığı ona zincir vurabilirdi. Ki 'hiç' beceremedi bunu. Kükremiş sel gibiydi bendine sığmayan, enginlere sığmayıp taşmadı mı? Hâlâ da taşımıyor mu bizi bu sularda onun bu felsefesi?

Şimdi bu bir olanaklar çokluğu değil de ne? Çokluklar olasılığı mı_ şimdi burda; ve ye devam edersek eğer ne yapıyor olmalıydım sizce?

Bilgisayarımın başına geçip bunları dikte etmeliydim -öyle değil mi?

Öyle de yaptım işte.
Bunu sonsuza değin yapabilirim de çünkü bu benim için en kolay ve yakın olasılık.
Ancak bu paylaşımlarımın alımlanması olasılığı ne kadar çokluk içerecek bunu da ancak deneyerek öğrenebilirim.

Ben çoksam herşey çok.
Sen de çoksun.
En az benim kadar çok.

Ve kendini sevmeye devam et.
Kendimizi sevmeye devam ettikçe diğerimizi de sevmeye başlıyoruz.
Çünkü çoğalmaya giriş bileti burdan kesiliyor.

Habibe Merih Atalay
Kayıt Tarihi : 2.9.2013 10:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


‎ 02 ‎ Eylül ‎ 2013 ‎ Pazartesi 10:15:05 Bu dünün yazısıydı aslında: Dün yani 01 Eylül 2013 Pazar... ama emin değildim sürdürmek istediğimden bu seriyi.. seri yapmak arzum bi gidip bi geliyordu.. ama bugün.. Pazartesi sendromu var sanırım üstümde.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Habibe Merih Atalay