Bir enstürmanı, nasıl kullanılacağını öğrenmeden çalmayı dene bakalım, neler oluyor?
İlk okumayı yazmayı sökmeye çalıştığımız zamanlardan itibaren kullanmaya başladığımız şu enstürman: kalem; neden en zorudur enstürmanların?
Neden eli ayağı tutan, okumayı, kalem tutarak yazmayı öğrenen herkes, bir mektup yazabildiği halde en azından, hatta cep telefonlarıyla kısa mesajlar bile geçebilirken kolayca, ordan burdan alıntılar yapabilip, edebiyat bile parçalayabilirken, yazar olamaz?
Mail yazar, Facebook da yazar, Twitter de yazar, gazeteler de köşelerde yazar, Antoloji de şiir de yazar ama.. Ne hikmetse yazar değildir yine de. Niye?
Çocukluğumuzdan itibaren kapı gıcırtısına el çırpıp oynatılırız ama hiç birimiz doğru dürüst göbek atmayı bile beceremeyiz. İlk agularımızdan beri konuşuruz konuşmasına ancak bu hemen hiç birimizi ünlü bir şovmen ya da söylev ustası yapmaz.
Aman ne güzel kızlarımız vardı mahallemizde, dönüp dönüp baktığımız, birer içimlik su gibi buhar olup gittiler. Ne akıllı, ne zeki, ne çalışkan, kırmızı kurdelesi eksik olmayan arkadaşlarımız vardı, esameleri okunmuyor, nerdeler naparlar bilinmiyor. Ne bir star ne bir jonglör ne bir dahi akla durgunluk veren müzikler bilgelikler yazı ağaçlığı sergileyemeden göçüp gittiler de.. nice potansiyel suçlularımız kaldı bir tek geriye, bir de hapishanelerde bazılarımız onlar da çilelerini yumak yapıyorlar. Şimdi burda ve gözüme kaçırdığım bir memleket hırsızlığıdır, yozlaşmasıdır, yalancılığı dolandırıcılığıdır gidiyor.
Ama birileri öke, birileri yıldız, birileri müthiş komedyen -söz ustası - müzik ustası - dans ustası - filozof - bilge birileri.. Birileri Yazı Ağacı..
Onları varlaştıran ne?
Sizi varlaştıran ne?
Seni beni varlaştıran ne?
Gözümüze gözümüze sokulan bu vahşet ne? Ve..
Durmaksızın birşeyler satmaya uğraşılıyor; birbirimizi de fena halde birbirimize düşüren satışlarla hem de ve buna felsefelerimiz de dahil satılmaya uğraşılıyoruz. Ama içimizdeki en başarılı satış uzmanı kim? Kim bu konuda en dahiliyeci uzman? Aramızda bir satış profesörü oturuyor Şimdi Burda; Ve evet.. Kim o?
Koltuğuna rahat rahat gömülmüş sırıtan sırtlan...
Bu uzman çavuş, o kadar iyi biliyor, o kadar yakınen tanıyor ki bizi, bu defa bu deha, 21. y.y. mı? Çoktan çekip gitmiş bile onun için, Şimdi Burda; Ve gelecek yüzyılların alım satımını yapıyor. 22. y.y.'ın defterini dürmüş bükmüş oramıza buramıza sokup çıkarıyor; 23. y.y.'a hazırlıyor kendini de bizi de. Ya!
Kim neleri alıp satacak, kimler nelerini gözden çıkaracaklar kim bilir? Bu profesör biliyor. Sanıyor. Aslında.
Ama hayır bilmiyor. Aslında bilmiyor sadece sipekülasyon yaratıyor ama bildiği tek bir şey var o da doğru.
Herkes onun ağzının içine bakıyor. Ne derse inanıyor.
Yapılacak bir şey yok.
Akıl almaz öykülerini öylesine inandırıcı şehvetli bir dille yazıyor ki başka bir çok site, bunları gerçek sanıp, onun yazılarını alıntılayıp, haber yapıyor. Bir ikinci işaret: geminin dibe oturmaması için gerekli su derinliğini belirleyen bir gemici terimi kullanır gibi sanki o da tıpkı diğerlerimiz gibi kendi adıyla yazmıyor yazılarını da bir nik kullanıyor. Meselâ -virüs gibi.
Mizah anlayışıyla çok güzel yazılmış öyküleriyle ülke çapında duyuruyor kendini, eleştirmenler tarafından övgüler kazanıyor. Gezilerini dönemin mizah anlayışını keskin bir gözlemle, alaycı, kurnazlıkla, tepkili ama dürüstçe capcanlı bir yazarlık sergileyerek aktarıyor. Döneminin gülünç olaylarını da hiç es geçmeyerek kısa ve özlü bir biçimde anlattığı konuşmalarıyla büyük ilgi topluyor. Pratik ve zeki alaska frigosuyla.. ülkenin en sevilen sayılan zatı muhteşemi oluyor.
İçimizde o Şimdi Burda; Ve de kendisi. Ama kendisi içinse tek şey gerekli: Ölümsüzlüğü.
Ticarette pek başarılı olamasa da, kendisine almaya can attığı ölümsüzlüğü yine de bize pazarlamaya çalışıyor. Başarıyorda! Düşünebiliyor musunuz?
Öyle böyle değil.
Onun dükkanının önü ana baba günü gibi. İğne atsan düşmez yere.
Bir kuyruk bir kuyruk görseniz şaşar mısınız?
Şaşmazsınız bence... Bu anlatımdan sonra hele hiç.
Onun ofisinde telefonlar hiç susmaz, havalandırmalar da.. dışarısı bin derece olsa, yansa kavrulsa donsa savrulsa dahi onun ofisi hep güney ılıklığındadır. Onun web sitesi gün boyu kilitlidir -yoğunluktan elbet - yoksa yasaklı site olduğundan değil.
O da hepimiz gibi, hap gibi lokum gibi bir çocuktu bi zamanlar. Mutlu bir aşk çocuğu bile değildi. Öylesine vasat bir kundağın içine dürüp bükmüşlerdi onu da zamanında. Sıkıntıdan patlamıştı o da hepimiz gibi. O da her bebek kadar ağladı memeden kesilince. O da düştü kalktı toz toprak içindeki mahallesinde. Onun da süt dişleri çıktığında ağzının dizisinden, çok komik oldu suratı... utandı... ama sırıtmaktan hiç vazgeçmedi hiç.. siyah önlük beyaz yaka üstünde duran tek tabanca kafası ve dev anlığıyla.. Ne?
Bu fotoğraf giderek bana mı benzemeye başladı ne! Yok artık daha neler!
Neden her kazıkazanın dibinden ben çıkayım?
Bu kadar mı çoğum, çok dediysek!
Hayır ben şaka ediyodum! Demeyeceğim.
Hayır bu kadar çok olamam. Diyeceğim sadece.
Hayır hayır! Bu satış uzmanı arkadaş ben değilim, malesef. Olsam şu an dükkan benim! Daha ne isteyeyim canım.
Ama bütün çocuklar birbirimize benzeriz çocukken, öyle değil mi çocuklar! Evet! !
Bütün zenciler, bütün çinliler, bütün koreliler, bütün... bütünler.. birbirlerine benzerlerdir. Tek birbirlerine benzemeyip, birbirlerinden ayırt edilebilmeyi başarmış siyahlar beyazlar kırmızılar sarılar Amerika Birleşik Devletleri'nde toplanmışlardır şu sıralarda. Onlar ABD vatandaşları olup BM'ye bağlıdırlar.
Hollywood onların (kendilerinin yani) ne denli birbirlerinin içinden çıkan matrak matruşkalar olduklarını, kendi yazıp çekmeleriyle, göstere göstere bir hal olmuşlardır zaten. Ama onlar yine de kendi içlerinde elbirliğiyle kendilerini birbirlerinden nasıl ayırt edeceklerini iyi bilirler. Dir. Her halde.
Aktris Sandra Bullock ve yakışıklı aktör George Clooney'in aralarında da bir eros oku şaibesini rahatlıkla fırlata bilirler eğer onlar bunu arzu ediyorlarsa. Onlar için bu aşk vurgunundan bir satış çıkarmayı plânladıysa uzmanımız da neden olmasın?
Haydi..! Nasıl olsa fotoğraflardaki -fotoşoplu olduklarını bildiğimiz halde- gözümüze batan her güzelliği kendimiz sanan bir kitleyiz biz, öyle değil mi?
He heyy! Aniden durma öyle önümde kalemin kurşunu gözümü çıkaracak!
En hızlı koşucular kimdir biliyor musunuz aslında? Romancılar ve Şairler! Gerçekten.
O denli hızlı kaçarlar ki romana ve şiire ve de hep sanata sanata sanata.. satan ata yatırırlar bütün variyetlerini geri dönüşsüz bu sınırsızlar, hepsi de bu sığınma evine sığınırlar.
Ben de sanattan ve satan atlardan kaçınırım bu yüzden.
O denli sığınma evi oldu ki sanat.. şu son yüzyıllarımızda hele.
Bu nedenle, benlerimden birilerini asmak istiyorum sorgusuz sualsiz savunmasız -yargısız infaz- etmek istiyorum.
Alanlarda açık arazilerde toplu taşımalarda -orda burda- kentte kasabada.
Çığrımdan çıkıp-fırlayıp çağıma, kimini parçalamak kesmek biçmek doğramak, kimini garlarda metrolarda rayların altına itelemek, kimini grizu çöplüğüne, kimini uçakla füzeyle denizin dibine gömmek istiyorum.
Kimini de atıp hoppalaa yapıp havalara tutmamak geliyor içimden.
O kadar çok benliğim oldukça da böyle bir köşeye sırtımı yaslayıp keyifle sırıtmak... Muhteşem bu Yüzyıl da!
E bu kadarcık ayrıcalığımız olsun artık.
Kayıt Tarihi : 2.9.2013 17:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
02 Eylül 2013 Pazartesi 17:59:00
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!