Vicdanımı çok hırpaladım, hırpaladılar.
Artık attığım her adımda, yürüdüğüm her yolda karınca dahi incitemiyorum.
İçim sıkışıyor, yüreğim darlanıyor.
Fazla bu diyorum, ama duramıyorum.
Aklımla yada kalbimle yaşamıyorum.
Sürekli vicdanımla konuşuyor, onunla hesaplaşıyorum.
Küfür eder gibi yaşıyordu hayatını, hayatımdan çıkarken.
Bir gelin olabilmeyi bile çok görülen bir hayatı paylaşmıştım oysa ben.
Konumum neydi onun için, hiçbir zaman idrak edemeden birde.
Ve ardından mutluluğu sığdırabileceğim bir göz odaya serpiştirmiştim umutlarımı.
Zaman geldi, geçti.
Tek göz oda oldu cennet. İki kır çiçeği ve ben.
Hatırlayamadığım şeyleri yaşıyorum. Ya da yaşıyormuş gibi hissediyorum, hatırlamıyorum.
Gecenin nasıl geçtiğine uyku halindeyken bir anlam yükleyemiyorsam, inadına gündüzlerin gerçekten akrep gibi mıy mıy oluşundan daha kararsızım bu günlerde.
Dilimde birkaç sözcük beste kimin, güfte kimin, ben kimim?
Beynimin beni düşünmeye zorladığı o anlardan kaçmak için sığındığım uyku sanki ömrümden günlerimi çalıyor, düğünlerde havaya sıkılan gereksiz kurşunlar gibi gelip geçiyor…
Mücadele etmek mi zor, yoksa yaşam mı kararsızım.
Mücadele edecek gücüm mü yok, yoksa yaşamaya mı emin değilim.
Nasıl göndereceğim ben seni?
Bu kapıdan son kez çıkışını kaç bin kereler hatırlayarak ağlayacağım.
Pencereden bakarken ardından, başını yukarı bile kaldırmayışının acısını nasıl hafifleteceğim?
Neyle avunacağım?
Arkanda bıraktıklarına nasıl sarılacağım?
Herşeyin seni hatırlatmasına mı yanacağım, yoksa hatırladıkça kendime olan öfkeye mi?
Pişmanlık nafiledir, yitip gidenlere karşı. Olmasını hiç istemediğin ne varsa hepsi pişmanlıktır.
Hayal etmekten öteye geçiremediğin o tatlı huzurun yerini, artık öfke nöbetleri alıyorsa. Ve çaresizliğini sabaha karşı lavabolara kusarak atmaya çalışıyorsan üzerinden, üzgünsündür.
Üzgün olmayı yeğlediğin bir hayatı kaybetmişsindir avuçlarından. Kayıp giden sadece zaman değil, sensindir artık.
Yapılması gereken nedir diye düşününce biraz, toparlanmak öyle birilerinin hadi kalk gidelim demesiyle gerçekleşmeyecek önce bunu bil. Sen kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman rahata geçeceksin. Unutma hazır olmadan rahat olmaz.
Elbette çekeceksin acını hem de dibine kadar. Belki rakı sofraları kurarsın kendine, mezesi ve benzemez kimse sanalar ile.
Yalnızlığın diye bir şey yoktur artık, sen ve müzeyyen senar vardır o sofrada…
Bu Kitap!
Sizlere Göre;
Bir kadın düşünün, ne çok kelime çıkmıştır naif dudaklarından…
Ne çok anlatabilmiştir kendini, size, seni siz yapanlara…
Nasıl da girişimci, nasılda olağan…
Bir kadın düşünün, nede biriktirmiştir içinde, içinin sızılarını
Beni ulaşılmaz sanıyorlar
Aslında öyle değil, bilmiyorlar.
Beklediğim bir düş var sadece,
Hem de en koyusu kahvenin…
Ulaştığım bunca gerçeğin,
Vazgeçeni oldum olalı üzgünüm ama böyleyim.
Kadersizim, yüzü gülmeyenim. Yanakları al al olanım. DURGUNUM SESSİZİM, USLUNUM. Sitemini gözlerine ateş yapanım, yalnızım.
Açmamış bir çiçek gibi süzüm süzüm süzülenim, kar beyazım.
Hasret çektiğin hayatın hayalini bile kuramayanım, bahtsızım.
Kendini bilirken, bilmeyenlere anlatmayanım.
Sızım.
İçi ürperenim, kalbi titreyenim avuçları hala terleyenim,
İçimde kasfetin, başımda felaketin.
Hangi yüksekliğe çıksam da, içimde alçalan bir sensin.
Nerede yoksam, orada sen varsın.
Siyah çelenklere adını yazdırıp, kendi cenazeme gönderiyorum..
İçimde ölüyor ve hergün yeniden doğuyorsun.
Yakında diye diye avutuyorum kendimi.
Yakında kurtulacakmıyım?
Yakında unutacakmıyım?
Yakınımda olmasan da,
Yakında yok olacaksın hayatımdan.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!