Ortalık yangın yeri, sokaklarda ölüm kol geziyor. Kürt halkı günlerce, aylarca aç, susuz ve elektriksiz bırakılarak kendi evlerinde ve yurtlarında tutsak ediliyor. Barış ve kardeşlik yerine diktatörün arzuladığı iktidar aşkı için çatışmalarda asker, polis, korucular, Kürt kadınları, gençleri, çocukları ölmeye devam ediyor. Anaların, babaların, çocukların yüreği yanıyor. Anaların gözyaşları, acıları ve çocuk ölümleri bile ayrıştırılıyor artık... Diktatör ve adamları tarafından ölenler Kürt kadınları, gençleri ve çocuklarıysa eğer önemsenmiyor bile… Diktatörün para havuzlarında kulaç atan ve diktatörün “aport” emrini bekleyen medyatik askerleri toplumu “öteki” ölümlerden habersiz kılıyor…
Ölümleri ne kadar değersiz kılarsanız kılın çocuklarının cansız bedenleri karşısında anaların yüreğinin cayır cayır yanmasını, oluk oluk kanamasını, arkadan alçakça içlerine saplanan bir hançer gibi acı duymasını ve gözyaşlarının aynı renkte akmasını nasıl engelleyebilirsiniz ki?
Savaşı ve ölümleri siyasetlerinin biricik aracı yapanlar savaşın ve ölümlerin çirkin yüzünü şehit evlerine bayraklar asarak ve “Ne mutlu şehit olanların ailesine “ diye hamaset nutukları atarak örtmeye çalışıyorlar. Gözümüzden bile sakındığımız çocuklarımızın ölüleri üzerinden kendi kalelerini, kirli ve kanlı iktidarlarını inşa ediyorlar.
İçimizde, yüreğimizde insanlar öldürülüyor… Ağır silahlar, tanklar, toplar, bombalar geziniyor içimizde… Genç, kadın, çocuk ölüleri içimizde, yüreğimizde yatıyor boylu boyunca… Yurdundan kopup içimize, yüreğimize göç ediyor varlığı inkâr edilen bir halk; Marmara’nın, ege’nin, Karadeniz’in, Akdeniz’in dayanılmaz suskunluğunu sırtında ağır bir yük gibi taşıyarak… Evleri başlarına yıkılıyor insanların, günlerce sokak ortasında kalıyor ve kanları vücudunda donuyor ölenlerin, yaralı olanlar ölümün kucağına terk ediliyor, yaralılara ambulans bile gönderilmiyor artık...
Artık yeter… Artık yeter… Artık yeter… Samsun’luyum dilim Türkçe, çığlıklarım Kürtçedir benim… êdî bese… êdî bese… êdî bese…
Yüreğim yaralı ve anadan üryan sokak ortasında yatıyor boylu boyunca… Hiçbir ambulans acil davranmıyor artık yürek yarama… Ve dışarıda barış renginde yağıyor kar kanıma dokuna dokuna…
Ve bizler koltuklarımızda sessizliğe gömülmüş, umursuz seyircisi konumundayız tüm bu yaşananların… Diktatör ve adamları tarafından yaratılmak istenen korkunun esiriyiz belki de…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta