İlkokulu dördüncü sınıftan beşinci sınıfa geçtiğim yıl,yanlış hatırlamıyorsam,çünkü beşinci sınıfı ilçede okudum.
Yaz tatilindeyiz.Gölpazarı ilçesinin Çengeller Köyü,Anadolu'nun her köyü gibi tarım,tarla işleriyle boğuşuyor.Bizlerde annem,babam,küçük kardeşimle tarlaya gidiyoruz çapa yapıyoruz.Sabah hava ağarmadan ezanla birlikte gidip akşam hava kararınca ezanla dönüyoruz. Kör kandilin (Lamba o zaman zenginlerde bulunurdu,ne lambası mı? Gaz lambası hemde beş numara) aydınlığında anam tarhana çorbası veya bulgur pilavı yapar, yemeğimizi yer hemen yatardık.Ahşab bir evin iki odası var.Bir odasında çoluk çocuk biz,öbür odasında çoluk çocuk amcamlar kalırdı.
Teyzemiz vardı birde bizim.Artık babamın teyzesi mi,akrabalık nereden bilemiyorum.Teyze derdik kendisine..Bir kaç kocaya gitmiş,en son Arıcaklar Köy'ünden gelmiş,Arcaklı Teyze..
Babam ona evimizin avlusunun bir köşesine bir göz ev yaptı.Bizde yer içer, orada yatar kalkardı.Hoş bu işe kimsenin bir şey dediği yoktu.Yalnız kendisi hiç hoşgörülü olmazdı.İhtiyarlıktan mı,huysuzluktan mı bilemiyorum.Durmadan anneme söylenirdi.Akşam ezanında tarladan eve gelen anneme:
-Niye yemek yok,
-Niye esvapları yumadın..
Gibi söylenerek başının etini yerdi.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim