Mevsimler…Bir yılın değil, hayatın mevsimleri. Yaşamının bir döneminde sevgiyi bulmuş olanlar, daha sonra bu duyguyu kaybetmelerinin acısından, hangi mevsimle uyanmak isterlerdi diye sorsam, siz ne derdiniz? Sanırım uyanış mevsiminizi anlatmak için ilkbahar olurdu, tercihiniz. Kim Ki-Duk’un son filmi “Nefes”te de öyle oluyor. Bir zamanlar kendisini seven eşinin ilgisizliğinden de öte, kendisine karşı kışkırtıcı tavırları itiyor belki de kadını; hapishanede ölüme mahkûm olmuş bir caninin kollarına, kendi iradesiyle. Bu safhada, kendisinden cani diye söz ediyorum, çünkü öyle görünüyor ilk bakışta, işlediği suçlar ve bu suçları işlerken takındığı umursamaz tavrı sebebiyle.
Kalıba dökülmüş bir taş parçası gibi duran mahkûm, bulduğu her sivri nesneyi boğazına batırarak peş peşe intihar girişimlerinde bulunmaktadır. Televizyonda, gazetede sürekli karşısına çıkan bu haberin etkisiyle, bir gün, yolun onu nereye götürmesi gerektiği sorulduğunda, mahkûmun bulunduğu hapishanenin adını söyleyiverir, kadın.
Ölüm teması, alınmayan nefeste sembolize edilir filmde. Kadının çocukluğunda yaşadığı beş dakika nefessiz kalma deneyimi, aralarındaki ilk köprü olur, bir de kadına ait tek bir tel saç... Anadolu’da –bilirsiniz- sevdiğinin saçını cebinde saklamak âdeti vardır. Mahkûm da aynı o şekilde bu tek bir tel saçı saklar ama içinde bulunduğu şartlardan dolayı cebi yerine, ağzında... Kadından bir parça, onun kendisinin yanına geldiğine dair bir delil, yaşamla arasındaki bağ gibidir, o tek tel saç. Dokunur, tadar, sanki onunla yolculuklara çıkar. Dünyadan koparılmış küçücük bir odada, sadece o kişi için taşıdığı anlam kadar da değildir ayrıca, o tel saç. Diğer mahkûmlar için de o odaya gelmiş yeniliğin, dışarıyla bağın simgesidir.
Sonraki her ziyarette kadının hazırladığı başka bir mevsimi yaşarlar küçük bir hapishane odasında, daracık zamanlarda... Koreli yönetmen Kim Ki-Duk’un belleklere kazınan “Boş Ev” adlı filminde olduğu gibi sözlere ihtiyaç duymayan, sevginin anlatımı var bu filminde de. Diğer sinema yönetmenlerinden farklı olarak, sinema eğitimi ve dolayısıyla belirlenmiş bir yönerge almamış Kim Ki-Duk. Bu da onun filmlerinde kendisine özgü bir dili olmasını sağlamış olmalı. Bu filmde de minimize edilmiş diyaloglar, bakışların ve beden dilinin geniş anlatımına olanak sağlıyor yine. Epik tiyatro öğelerinin de kullanıldığı sahnelerde, her mevsimin bir şarkısı var. Kıskançlık, aşk, tutku, ölüm, aile, beklenti, suç, şiddet, dönüşüm, aldatma gibi pek çok kavramın birbirine geçirilerek anlatıldığı öyküde, iyilik ve kötülüğün aynı bedende kardeşliği, mahkûmun oda arkadaşlarından birinin tavırları ile ifade edilmiş.
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam