Sıkıntı, içimde buğulu bir sis gibi; üstüme üstüme geliyor.Ben kaçıyorum.
Sanıyorum ki bu sis zehirli bir duman ve beni boğacak.Kalbim son sürat atıyor.İçimde bir sıcaklık var,yakıyor ama bitirmiyor.İnadıma mı yapıyor? Kızgınlığım gözlerimi köreltiyor...
Sis üstüme çöktü ama boğmadı beni.Hâlâ içindeyim.İşte bu yüzden korkunçluğunu fark edemiyorum. Kötülüğün içine girmeden de onu anlarsınız, çoğu zaman.Ama girdikten sonra bu girdabı fark ederseniz, işin içinden çıkmak zordur.İmkansız demiyorum.Alışılmışın içinden sıyrılmaktır esas olan; onun kötü olduğunu kabullenmektir içinizde ki hurdaya karışmadan. Kafamda bununla ilgili birçok kombinasyon şekillense de, karışığım; kafam, ben, ellerim, sözlerim...Anlaşılmaz çoğuna göre de tartışılmaz terimler içinde sürükleniyorum.Kimse yaramı; içimdeki çıbanı göremiyor, üstüne basıp geçiyor, iyileşemiyor,derinleşiyor derinleşiyor...
Koşullar kadar ısrarlı bir çaba içinde olsam da negatif bir tümceyi tamamlamak ne kadar zor sanki ben de anlamsız,manasını yitiriyorlar.Alacalı silûetler gibi dolaşıyorlar kafamda. Neden? İşte hep bu soruya takılıyor,dönenceli yolları seçiyor sözlerim.Aklımın gün ışığında ilerlemesi kadar
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Ben de sizin gibi düşünüyorum. Keşkelerimin yerini pişmanlık alsın istiyorum. Çünkü keşkelerimin kızgınlığı kendime pişmanlığımın müracaatı ise rabbime oluyor...tebrikler
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta