Sıkıldım İçime Düşmekten...
hangi sözcüğe dilim değse
ucu yanık bir mendil
gözlerime birikiyor
yırtıyor içimi sonra,
sonra yırtıyorum yastığıma
düşen izi,
hangi sözcüğe sığınsam
içinde sen geçen her tümce
düşük doğuyor.
ihtimalsiz gece,
üşümüş bir harf gibi Ay
çarşafıma dolanıyor
düşmese de insan
d/izleri k/anıyor…
22 - 0/yedi - 2008
Dilek Burak
Sıkıldım İçime Düşmekten…
Günümüz insanının bunalımını, özellikle kadın iç dünyasını, bunalımını şair etkili bir biçimde anlatıyor. Hayat, ilişkiler bütünüdür. İlişkiler ise sözcüklerle dilleniyor. Sözcükler birer göstergedir. Her sözcük bir kavrama bir değere, bir yaşantıya gönderme yapar. Bir sözcüğe uzanmak, bir anıya, bir eşyaya uzanmaktır aslında.
“hangi sözcüğe dilim değse
ucu yanık bir mendil”
Mendilin ucu yanık olması, bir sevgiye, bir sevdaya, bir özleme göndermedir. Kırık, buruk duygular ve hasret…
“gözlerime birikiyor”
İnsanın bütün duyguları gözlerde yoğunlaşır. “İnsanın süsü yüz, yüzün süsü göz” derler. Gözler güzeldir, gözlerin ayrı bir dili vardır. Birçok insan ülkemizde gözleriyle konuşur. Gözler sessiz, görsel bir dildir.
“yırtıyor içimi sonra,
sonra yırtıyorum yastığıma
düşen izi,”
İnsanın duyguları bir yoğun enerjidir. Gözlerde yoğunlaşan acı, özlem, çaresizlik bir öfkeye dönüşüyor. Öfke, insanın içini yırtar, fırlar çıkar dışarı yastıkta bir ize boşalır. Bu yastıkta yatmıştı, izi duruyor, kendisi yok… Oysa bu yastık, yastıktaki bu koku, yastıktaki bu iz nasıl da değerli bir anıydı… Beklemek ve özlemek… İçine sığmayan bu çaresizlik, bu öfke…
“hangi sözcüğe sığınsam
içinde sen geçen her tümce
düşük doğuyor.”
Şair, anılara ve sözcüklere sığınıyor yine… Ama sığındığı her sözcük ona götürüyor. Bir sözcük neler de anlatıyor. Bir sözcük bir cümleye bedel olabilir mi? Oluyor işte… Her cümle, atılan bir ok gibi hedefi bulmuyor, her cümle boş… Bu, yeterince karşılık bulmayan ya da beklenen ahengin yakalamadığı bir sevdadır. Sonuçsuz bir bekleyiş gibidir.
“ihtimalsiz gece,
üşümüş bir harf gibi Ay
çarşafıma dolanıyor”
Bu gece sevgilinin geleceği yoktur. Ne kendisi gelecek, ne bir haber gelecek… Bu belli… Odaya çaresizlik, sessizlik egemendir. Dışarıda gece, gecede ay duyguların yoğunluğundan, dehşetinden, bekleyişin sıkıntısından bir köşeye büzülmüştür. Oysa gece, ay ve sevgili… onunla bir coşkuyu yaşamak vardı. Anılar vardı. Şimdi bütün bunlar gereksiz bir ayrıntıya dönüşüyor ve seven kadının eline ayağına dolaşıyor. Diline dolaşıyor. Dönüp duran, yatağında uyku tutmayan kadın, sözcüklere dolanıyor, her şey buruşuyor. Duygular, düşünceler buruşan çarşafa dolanıyor…
“düşmese de insan
d/izleri k/anıyor…”
İnsan güçlü olmalı, kadın güçlü olmalıdır. Toplumsal değerler, ilişkiler, ilişkilerdeki kırıklıklar bir başına ayakta durmayı zorlaştırıyor. Yıkılmıyor o. Direnebiliyor, baş edebiliyor sıkıntılarıyla… Yalnızlığıyla… Bitmek bilmeyen bekleyişlerle… Ama çocukken dizlerini sürtüp yaralandığı gibi hayat yolunda, aşk yolunda kazalar yaşıyor. Dizleri yaralanıyor.
Orhan Veli, ünlü şiirinde “Bir kadının suya değiyor ayakları” demişti. Bu şiirin ağırlık notası da tam burada. Dizleri kanıyor bir kadının hayat yolunda… Neden? Buruk anılar, yaşanmışlıklar ve dahası asıl yaşanamamışlıklar yüzünden. Bu birlikteliğin de “izleri kanıyor.” Son dizedeki harf kesikleri az sözle çok şeyler anlatmaya yarıyor.
Şiir burada bitti sanıyorsunuz ama bitmiyor. Atılan tarih de konuşuyor! 22.07. 2008 tarihi öyle bir düzenlenmiş ki “Yaşadığım 2008 yılı 22-0’lık bir skorla bitti.” diyor şair. Bu, aşkta ya da hayatta umduğunu bulamamanın, bu yıl yaşanan bir mağlubiyetin yeni ve değişik bir anlatımı oluyor.
Ağustos-08
Sedat DemirkayaKayıt Tarihi : 24.7.2008 21:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

yazan kaleme,yüreğe sağlık...
TÜM YORUMLAR (1)