“dehr bir bâzârdır her kim metâın arz eder
ehl-i dünya sîm ü zer ehl-i hüner fazl u kemal”(Fuzûlî)
herkesten çok yorgunum baba,
rüzgâr sert esti bana,
gecelerim doldurmuyor, gülden heybemi,
şarkılarım köpürmüyor eskisi gibi…
pabuçlarım soluk; işe geç kalmış,
boyasız bi’ palyaçoyum,
apaçık okunan bi’ hüzün dalgasıyım…
suyum ısınmıyor baba; her yanım buz,
sesime mânâ veremiyorum,
gözlerim, çirkin çıkıyor, fotoğraflarda…
………………………………………………………….
dünya; eğreti gelin baba,
içime kaçtı, dünyanın kiri,
bozuk düşlerimin bekâreti…
sırtıma vurulunca, hayatın semeri,
anladım ettiğim eşeklikleri…
baba bana kızma;
gözlerim ağrıyor, susmaktan;
sen, böyle cevapsız sorular sorunca…
beni vurdular baba; hava karardıkça,
kimliğimden tanınmayacak kadar yaralıyım,
kavgamla büyürken, bu çocuk; kurudu elimde ekmek,
ne aldıysam insanlardan; benim diyerek,
tadına bakamadan çürüdü…
………………………………………………………….
bi’ vahşet sofrası kurulmuş baba;
kan yalamış kurtlar, mezeleri; insan yüreği…
………………………………………………………….
kiminle yuvarlansam, en sonunda;
uçurumun kenarında buldum kendimi,
kalabalık sabahlarım; geceyle tenhâ hep,
beni kandırıyorlar baba; yok ötesi,
bu ne uzun koşuymuş; neyin maratonuymuş?
bitsin artık; şu düdüğü çalsın birisi…
canım yanıyor; emeklerim, ekmeklerim bayatlıyor,
kirli sara nöbetim, sürüyor;
ağrıda yapıyorum; bitmeyen askerliğimi…
………………………………………………………….
bozuk yemekler yedim ben,
kirli sulardan içtim, ucuz şaraplardan,
beni vur baba, telgrafın tellerine as beni!
kadınlar baba, kadınlar; böğrümde, kırık bi’ kilitte,
boşa dönen anahtarlar,
sakallarımda, maraza kadınların,
doğum sancıları uzuyor, baba…
beni yor baba, beni yargıla,
sor-sorgula beni; geri çağır fabrikana!
bıçağımı bile, ellerimi büyüt;
beni yeniden yorumla…
aşk; adamın, köpeği ısırmasıymış;
kuruyorum, kudura kudura…
………………………………………………………….
dünyanın yazgısını değiştiren insan;
insanın yazgısını değiştiren dünyadan, değerlidir,
Tanrı’m, kendini bağışla bana,
aşıla umudumu, tutkuma kudurtma…
………………………………………………………….
acının çıkını, ne genişmiş,
dayağın her türlüsünü yedim,
sırtımda bi’ kedi uyuyor sanki;
öylesine tedirginim…
neyi özlesem; isimsiz bi’ boşluk karşımda,
neyi tutmak istesem; dönmeye başlıyor, kendi etrafında…
………………………………………………………….
erkekler ağlamıyor baba,
kadınlar da ağlamıyor, artık,
hepimiz, çok güçlü insanlar olduk;
(böyle emrediyor; modern psikoloji…)
dünyayı, ağlayanlar değil; ağlatanlar yönetiyor, baba,
ağlayan insanları özlüyorum;
ruhu kınanmış, acıyla sınanmış…
………………………………………………………….
kırgınım baba; kırılmış içimde, camgöbeği hüzün,
bardaktaki suyun hâlini anlarım; yarım,
akvaryumdaki balığın yaşadığı kısır döngü; yalnızlığı,
ne kadar sahici! görünür, bilirsin…
………………………………………………………….
bilirsin; üç kuruş; tarihin her döneminde, az bi’ paradır,
fakat artık, parayla en çabuk yayılan hastalık; tifo değil, riyâdır…
bilirsin; üç kuruşluk insanlar; tarihin her döneminde,
çok bulunan insanlardır…
hepimiz, bu kadar ağır hastayken, baba,
ölmek; hızlı bi’ iyileşme biçimidir, olsa olsa…,
5 Mart 2016 Cumartesi / İstanbul
Halil IşıkKayıt Tarihi : 8.3.2016 14:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!