Şiirsel Hikâye İçkinin Zaferi

Yusuf Kenan Atıcı
61

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Şiirsel Hikâye İçkinin Zaferi

Biri vardı… Yollarda salınıp yürüyordu;
Çirkin naralarını duyanlar gülüyordu…
Sırtında yatağıyla neden bağırıyordu?
Neden bu hale düşmüş,sızlanıp duruyordu? ..

Bir ara sendeledi… Zor yaslandı duvara,
Sırtındaki yatağı indirdi bir kenara.
Bir şeyler mırıldandı başını vura, vura;
Onu bu hale koyan neydi, içinde yara?

Yatağı: Bir tek hepsi yorgandı..O da kirli;
Biraz uğraştırmıştı; Çözdü ipini, çekti
Nemlenmiş tozlu yere önce şöyle bir baktı
Yatağını sererek bir de sigara yaktı…

Sokağa yönelmişti..Bakkala gidiyordu,
Epey içmişti belli… Ayağın sürüyordu.
Sallanarak gitmişti, kapıda duruyordu
Pelteleşmiş diliyle bir şeyler soruyordu…

Kuru bir kavak gibi..Sanki rüzgar yiyordu,
Yaşı kırk civarında; Elli gözüküyordu…
Uzun boyu bükülmüş, kamburca duruyordu
Zayıf… Deri adeta kemiğe vuruyordu…

Bakkal bir şişe aldı raflara uzanarak,
Paket bile yapmadı, ne tozunu alarak,
Sanki küfrediyordu ona ters, ters bakarak,
Şişeyi sert vermişti, üzerine atarak!

Cebini karıştırdı… Çıkardı biraz para,
Usulca uzatmıştı o sert duran bakkala,
Sonra geriye döndü… Düşündü kara,kara;
Zikzaklarla gelmişti yine eski duvara…

Çömelerek oturdu yatağının yanına,
Hakaretler, şakalar tak etmişti canına…
Hele içtiği şarap? İşlemişti kanına,
Küfürler ediyordu Dünya'nın imanına…

Biri daha gelmişti, ona takılıyordu,
Biraz iyi giyimli…Tepeden bakıyordu..
Bir, iki olta atıp, bir de göz atıyordu.
Adeta 'O'na karşı stemler yapıyordu…

Şişenin kapağını taktı, açtı dişine;
Şaşıyordu: Dünya'nın dengesiz gidişine
O takılıp gidenin şöyle baktı peşine;
Şişeden yudumlayıp dalıyordu düşüne…

……………………..

Sakin, sessiz bir yağmur hafiften yağıyordu,
Soğuk, soğuk damlalar başına vuruyordu…
Eğilmişti, adeta şişeye soruyordu;
Kim bilir o şişeyle neler konuşuyordu?

Önündeki şişeden küçük bir yudum aldı,
Yağmurun hoş sesiyle, nameli ıslık çaldı..
Gözleri ufuklarda, eli şişede kaldı;
Sanki orda değildi..Geçmişi onu sardı…

Gökteki bulut gibi kaplanmıştı dumana,
Gözleri dalıp gitti… Kapılmıştı zamana…
Yavaş, yavaş hayali gitmişti eski ana;
Yüzünde bir tebessüm belirdi, kana, kana…

Karşıda belirmişti yeşil çayır, tarlalar;
Küçükçe bir köydeydi! Bir de küçük evi var…
Esmer, tatlı bir eşti orta boylu şirin yar;
İki çocukla evde yaşanan bir ilkbahar…

Evinde; Yuvasında belli ki çok mutluydu,
Yaşamından,hayattan hem de çok umutluydu..
Her gün o tarlasında çalışmak çok tatlıydı;
Uğraşla yorulmazdı..Adeta kanatlıydı…

Akşamları: Bir ara kahveye çıkıyordu,
Televizyon, radyoda dünyaya bakıyordu.
Ara sıra dostlarla şaka da yapıyordu,
Zaman bir sel gibiydi..Çağlayıp akıyordu…

Evi iki katlıydı. Vardı ufak bahçesi;
Duyulurdu arada horozun tatlı sesi…
Çocuklar: Cıvıl,cıvıl.. Hep seyretmek neşesi;
Güzel eşiyle olur evi cennet köşesi…

Bir gün: Büyük ağanın çobanı çıka geldi.
Yanında yüzden fazla bir de sürüsü vardı.
Kasıtlıca sürünce; Sürü ekine daldı,
O vaziyeti gördü, tarlada dona kaldı…

Elinde bir sopayla saldırmıştı sürüye,
Rast gele yapıştırdı! Değdiyse her nereye..
Çoban zorla sürüyü toplamıştı geriye;
Sekiz, on baş hayvanı ölmüştü bir seviye…

Çoban: Koştu, anlattı olanları ağaya,
Öfkeden kudurmuştu! Sarılmıştı yabaya..
O yabanın sapını kaldırmıştı havaya,
Hunharca vuruyordu, sırtına ve kafaya…

Çobanın yerde cansız yattığını görmüştü,
Adamlarına sert,sert bir çok emir vermişti..
Ağanın davarını ne hakla öldürmüştü?
Nasıl cesaret edip o mallara vurmuştu?

Üç-beş kişi bir olmuş tarlaya koşmuşlardı,
Ellerine sopalar ve taşlar almışlardı..
O nu hala orada çalışır bulmuşlardı;
Önce, hayli döverek başını yarmışlardı…

Yaptığı mücadele onu hayli yormuştu,
Vurulan darbelerle epey yara almıştı..
Başına gelen taşla yere kapaklanmıştı;
Sonra kendine gelip, yola revan olmuştu…

Çitlere çarpa, çarpa zorla yol alıyordu,
Ara sıra kendini yerlerde buluyordu.
Burnu kanla dolmuştu..Ağzıyla soluyordu;
Bazen da bir ağaca zorla yaslanıyordu…

Büyük azap çekerek anca köye varmıştı,
Köylüler onu görüp ağzı açık kalmıştı..
Arkadaşları koşup koluna sarılmıştı,
Sağlık evine gidip, bir tedavi olmuştu…

Ağa; Hâlâ ardından küfürler ediyordu,
Bazen hakaret edip gönlünü eğliyordu..
'O' ise tüm bunları geçecek biliyordu;
Acıların gizleyip evinde gülüyordu…

Çektiği bunca azap, gün be gün artıyordu,
Çaresizlik içine ok gibi batıyordu..
Yapılan hakaretler içini yakıyordu;
Gelen yeni günlere korkuyla bakıyordu…

Bir gün köylüler ile hayli sohbet etmişti,
Her kes ona bin türlü ön fikirler gütmüştü..
Bunlardan bir tanesi hoşuna da gitmişti,
Duyulan yeni umut onu memnun etmişti…

Kuvvetliydi! .. Dirençli.. Gençlik vardı kanında!
O her şeyden korkmazdı.. Yiğitlik var şanında.
Kuru belaya girmek? Delilikti yanında,
Beladan kaçmak da var erkekliğin şanında…

İstiyordu ortada çocukları kalmasın,
Her yerde ona- buna eşi avuç açmasın!
İstikbale, zamana endişeyle bakmasın;
Düşüncesi bu yüzden: Beladan uzak kalsın…

Bunu düşünerekten elin sözüne uydu,
Kaderinden kaçmaya, aklı şehre kaydı..
Toprağını, evini satmaya haber yaydı,
Ağaysa bu haberi sevinerekten aldı…

Ağa, ortaya geldi. Mala müşteri oldu;
Her kes onu görünce elbet geride kaldı.
Her şeyini elinden az para verip aldı;
Sanki: Ondan tüm malın göz göre, göre çaldı…

Son zamanlar köyünde hiç rahat bulmamıştı,
Eza, cefa çekmekten başka şey olmamıştı..
Çoluk, çocuk ve eşya.. Başka şey kalmamıştı;
Şimdiye dek bu kadar hiç yalnız olmamıştı…

Bir traktör bularak getirmişti oraya,
Cüzi bir fiyat ile anlaşmıştı kiraya..
Üç beş köylü gelmişti; Dizilmişti sıraya,
Yavaş, yavaş eşyalar iniyordu araya..

Bütün eşyalar geldi.. Yükleme işi tamam;
Tek, tek öpüşmüşlerdi köylülerle camian..
Su bile getirmişler sevenleri. Kovaylan
Peşlerinden serptiler.. Hareket ettiği an

Toprak yol çok kuruydu.. Havaya tozuyordu;
Traktör: Hayvan gibi adeta soluyordu..
Tarlalara baktıkça kendine soruyordu;
Öfke ile dolmuştu… Sanki kuduruyordu! ..

Eşi:- Sanki fısıltı-tatlı bir şey söyledi;
Ona güvenlerini dünyalara yeğledi.
Şurda geçen son günler onları del’eyledi;
Söylenen bu az sözler, çok teselli eyledi…

Toprak yoldan kurtulup bir şoseye çıktılar,
Şoför ile beraber bir sigara yaktılar..
Çocuklar: Geçenlere şaşkın, şaşkın baktılar;
O upuzun yollardan bir su gibi aktılar…

Ufukta: Dumanlarla binalar görünmüştü,
Yorgunluk son haddeydi.. Canlarına yetmişti..
Her şeyi unuttular, mutluluk yer etmişti;
Sanki tüm çektikleri bu çileler bitmişti…

Hızlı bir tırafiğin içine dalmışlardı,
Kalabalık yollarda bir tuhaf olmuşlardı..
Bu karmaşa içinde epey şaşırmışlardı,
Kavşakta kırmızıyı görünce durmuşlardı…

Şoför dikkatli idi. Yavaş yol alıyordu;
Ara sıra mecburi kılakson çalıyordu..
Bazen bir kuyruk olup sırada kalıyordu;
Bu yollardan kurtulmak için çabalıyordu…

Ana yoldan ayrılıp, ara yola saptılar;
Küçük defterin açıp bir adrese baktılar..
Ara sıra durarak sorgu sual yaptılar;
Sonunda tıraktörü kenara bıraktılar…

Birkaç el darbesiyle kapıyı çalmışlardı;
“Ev sahibi evde mi? ” Diyerek sormuşlardı.
Birkaç dakika öyle kapıda kalmışlardı;
Sonunda hemşeriyi karşıda bulmuşlardı!

Yıllar vardı arada.. Nihayet kavuştular,
Hasretle kucaklaşıp, kol kola sarıştılar…
İçten coşkular ile öpüşüp koklaştılar;
Sonra birden durarak derinden bakıştılar…

Tek, tek kapıdan dalıp girmişlerdi içeri,
Heycandan: Hepsisinin titriyordu dizleri.
Sevinçten: Kadınların yaşla doldu gözleri;
Çocuklarsa: Mutluydu! Al, al idi yüzleri..

Evin sahibi kadın, bir demlik çay getirdi;
Biraz çökelek, ekmek çocuklara yedirdi..
Çayı: Bardaklarına usul etten doldurdu;
Gezdirip, önlerine yavaş, yavaş indirdi…

Oturdukları oda: Köy hali dizilmişti.
Duvarlara paralel minderler serilmişti.
Halı dokuma yastık yan, yana çevrilmişti;
Tam köşeye bir büfe özenle kurulmuştu..

Yavaş, yavaş çayların içmeye koyuldular,
Sırasıyla bir birin hatırını sordular..
Bu sorular ardından, bir sohbete daldılar;
Epeyice haberler bir birinden aldılar…

Sohbete ara verip, hep işe koyuldular,
Römorktaki eşyayı bir odaya aldılar..
Her şeyi yavaş, yavaş özenle taşıdılar;
Sonunda tıraktörü köye geri saldılar…

Bir ev bulana kadar, bir oda vermişlerdi;
Bu şekilde olmayı çok uygun görmüşlerdi..
Vakit hayli geç olmuş… Yatağı sermişlerdi;
Yeni hayata karşın uykuya girmişlerdi…

Sabah oldu. Erkenden hemen yola koyuldu,
Bir yandan kendisine bir ev aradı durdu..
Diğer yandan iş için her yanı gözlüyordu;
Ev bulup taşındılar.. İşi bulamıyordu…

Sağa, sola koşarak, hep bir iş aramıştı,
Ümidi kırılınca: Sırta semer sarmıştı…
Sebze Hâli, garajda hamallık ta yapmıştı;
Boş kalan zamanında aramış, yılmamıştı…

“Ümit Hâk’dan kesilmez! ” Diyerek yaşıyordu,
Ordan orya kuş gibi adeta koşuyordu..
Tembel, tembel kahvede durana şaşıyordu;
O sırtında durmadan eşya da taşıyordu…

Bir gün yük için hâlde, bir kavga başlamıştı,
Orda eski hamallar bunları haşlamıştı..
Yüzleri: Epey çürük.. Yara, bere olmuştu;
Yenilerse birleşip onları taşlamıştı…

Yalnızlıktan korkmuştu… Sessiz kenarda durdu,
Kendi gibi çekinen birkaç arkadaş buldu.
Yeniden “güvenceyle” o işine koyuldu;
Bu yaklaşım altında epey samimi oldu…

Yavaş, yavaş topluca kahveye gidiyordu,
Ara sıra eğlence, kâğıtta oynuyordu.
İddialar “çay” iken, “bira” da oluyordu;
Bira bile ağırdı! Çakırkeyf oluyordu…

Bir gün işleri hayli kârlı, iyi geçmişti;
Bu iş onları hayli mutlu, memnun etmişti..
İçlerinden birisi eve davet etmişti;
O da onlara kalkıp beraberce gitmişti…

Akşam: Epeyce yiyip, iyi eğlenmişlerdi,
Rakı, şarap içerek kendinden geçmişlerdi…
İçkinin tesiriyle dünyadan göçmüşlerdi;
Hayli sarhoş olarak yere dökülmüşlerdi…

O gün eve gitmeyip, yerlerde uyudular,
Birer hasta idiler; Ayılıp bayıldılar..
Sabaha karşı tek, tek içkiden ayıldılar;
Yorgun, argın kalkarak yollara koyuldular…

Eve: “Sözde dikkatli? ” Gayet sessizce girdi,
Kadınını ayakta, hâlâ yatmamış gördü!
“-Neden yatmamıştık ki? ” diye bağırdı, sordu;
Geç geldiğine hayli kendide nadim oldu…

O gün işe çıkmadı. Çok uyudu.. Yorgundu.
Beti, benzi kalmamış. Perişandı, solgundu..
Sanki dayak yemişti.. Her tarafı kırgındı:
Eşi hiç konuşmuyor.. Kendisine dargındı…

O günün boş geçmesi, üç gün darlığa yetti.
İçkinin debdebesi çabuk aklından gitti..
İçinden gelen bir haz, onu içkiye itti;
Her gün, her gün içmeye arkadaşıyla gitti…

O çalışkan kişilik hayal oldu, yok oldu;
Ayyaş, sarhoş bir kişi onun yerini aldı..
Kimi zaman evinde çocukları aç kaldı;
Karısı: Komşulara teselliyle dert yandı…

Bir akşam hemşerisi evlerine gelmişti;
Sözde: Sohbet arası ona akıl vermişti.
Oysa: Bunları hepten tam tersine yormuştu;
Akabinde, o gece karısını dövmüştü…

Dayak, yokluk, işkence.. Evinde hüküm sardı;
Bazı zaman evinde oturup içki aldı..
Kimi de sokaklarda, öylece uyur kaldı;
Tembellikle içkiye kendini kaptı saldı…

Artık şarap ve bira kendine az geliyor,
Rakıyı almayaysa bütçesi el vermiyor..
Kendini yolda gören: Gülüp, alay ediyor!
Bir sepet kaldırmaya artık gücü yetmiyor…

Çoğu zaman çocuklar aç kalıp yatıyordu,
Konu, komşu arada onlara bakıyordu..
Kadının gözü seldi.. Durmadan akıyordu..
Kimi zaman ekmeğe hasretle bakıyordu…

Bu işin sonu yoktu. Nihayet anlamıştı,
Kocasının halını: Hep düzelir sanmıştı.
Çile; Her gün arttıkça, bildi ki: Aldanmıştı!
Komşuların sözüne hep boş yere kanmıştı…

Üç gün üst üste eve kocası gelmemişti,
Üzüntüden, açlıktan çok perişan olmuştu..
Bu çileyi kendine son safhadır! Bilmişti.
Çocukların alarak annesine gitmişti…

Bir hafta sonra geldi. Çocukların görmedi,
“Komşudadır” diyerek boş yere çok bekledi…
Komşu, hemşerilerden sordu, sual eyledi;
Başına bu gelenler nedendir? Bilemedi…

Bu olay: Yaşamına kötü darbe olmuştu;
Bakkal, meyhane, içki… Epey borca dalmıştı..
Boynunu bükerekten, bir ispirto almıştı;
O gün de öyle sarhoş… Zor teselli olmuştu..

Bir evde yaşaması,hiç mana etmiyordu;
Zaten kira vermeye bütçesi yetmiyordu..
Çocukların hayali gözünden gitmiyordu;
Çevredense: Hakaret bir türlü bitmiyordu…

Bu iş böyle gitmezdi.. Nihayet anlamıştı.
Borçlarına karşılık, eşyaların satmıştı..
Epey borcun ardından, birkaç kuruş kalmıştı.
Yorganını alarak yollara koyulmuştu…

Birkaç gün sokaklarda sürtünmek ağır geldi.
Akşamları: Parklarda yatmayı uygun gördü..
Bazen de tarlalarda, akşam yorganın serdi;
En düşük alkolleri kendine reva gördü…

Başıbozuk bir hayat onda aldı, yürüdü;
İçkinin esiriydi! Hep peşinden sürüdü.
Su değmiş sabun gibi: İçin, için eridi;
Tarlalar: Oldu evi! Köpr’altı meskeniydi…

Biliyordu. Toplumda görevi kalmamıştı.
Bir tek elinden tutan dostu da olmamıştı.
İçkiden başka şeyde teselli bulmamıştı;
Geçen zamanda yüzü, hiç mi hiç gülmemişti…

Kaderine küserek durmadan içiyordu.
Şişeyle sohbet edip, kendinden geçiyordu..
Yuvasız kuş misali durmadan göçüyordu;
Ağlıyor, konuşuyor, içiyor…İçiyordu! ..

Biliyordu: Hayatta içki galip gelmişti!
Dengesiz benliğinde tam yerini almıştı…
Eşi, dostu, yoldaşı… Tesellisi olmuştu
Şartlar nasıl olsa da? Yine onu bulmuştu…

Sokakta gezemiyor… Çocuklar taşlıyordu;
Büyükler: Kem söz ile durmadan haşlıyordu..
Her geçen gün: Yeniden dertlerle başlıyordu;
Kimi zaman: İsyanla bağırıp, koşuyordu…

Zaman iyce yormuştu… Kimseyi görmüyordu;
Sallanarak geziyor, kendini bilmiyordu.
Kimi zaman isyankar.. Neden o ölmüyordu?
Artık o ne yaşamı, insanı sevmiyordu…

Senelerdir su nedir? Bilmez.. Yıkanmamıştı.
Kir, yağ, pasak… Üstünde bir deri kaplamıştı.
Perişanlık içinde saç ve sakal salmıştı;
“O” toplumda karaydı.. Hep dışarıda kalmıştı…

Sonbaharın ardından kış geldi yerin aldı.
Soğuklar iyce artı. Gökyüzüyse karardı.
Beti, benzi kalmadı; Rengi iyce sarardı;
Yağmur gören derisi, bir çamura bulandı…

Havanın değişmesi; Şaşkına çevirmişti.
İçkinin tesiriyle sallanıp yürümüştü,,,
Koca çarşıyı geçip, bu köşeye gelmişti;
Şu vefasız dünyada ne çileler görmüştü? !

Gök birden aydınlandı.. Yeri uğultu sardı.
Bu ani gürültüyle hayaller gözden kaydı.
Biraz kendine geldi. Benliğin yerin aldı,
Kenara iyce geçip, öyle uykuya daldı…

Sabah oldu. Hiç kimse kendini uyarmadı;
Ordan geçenler ise: Hiç mi hiç aldırmadı.
Akşam oldu. Gün bitti. Hava yine karardı,
O köşede yatıyor… Öylece sessiz kaldı…

Sabah oldu. O çarşı canlanmıştı yeniden.
Dükkanın sahipleri gelmişti ileriden..
Onu yatar görünce; Sarsmışlardı derinden,
Hiçbir kıpırtı yoktu? Söz yoktu dillerinden,

Onu: Orada öyle uyuyordur. Sandılar
Türlü, türlü sözlerle epeyce bağırdılar.
Bazen de ağır, ağır küfürler savurdular,
Elle, ayakla vurup iyce hırpaladılar…

Elbette ki: Adamlar dükkânın açacaktı.
Çocuklarına ekmek, para kazanacaktı…
Tatilin arkasından, ilk gündü. Olacaktı
Bu saatte dükkâna müşteri alacaktı…

O kadar bağırdılar… Vurdular da olmadı;
Orda yatan acizden hiçbir seda gelmedi.
O kadar darbe yedi; Yine de uyanmadı!
Elinden tuttu, çekti… Öldüğünü anladı…

Orda toparlandılar…Hepsi: Vah,vah.. Demişti
Dükkânın sahibiyse hepten pişman olmuştu…
Birisi telefonla Savcıyı aramıştı,
Yanında bir doktorla, savcı çıka gelmişti…

Önceleri: Etraftan olanları sordular.
Kimse bilemiyordu.. Kimliğin aradılar.
O kadar uğraşyılar? Yine bulamadılar!
Kimliksiz olduğunu o zaman anladılar…

Doktor şöyle bir baktı: Muayene etmişti.
İçkiyle, soğuk ile… O geceden gitmişti..
Azrail gece gelmiş ve canından etmişti;
Hem de ölü olarak orda bir gün yatmıştı…

Savcı, Belediyeye bir haberin yolladı,
Raporunu yazarak,orada kala kaldı..
Belediyeden araç gelip meftayı aldı;
Yorganıyla, tükenen boş şişe orda kaldı…

Götürdüler mezara,, İsimsizce gömdüler.
Mezar taşına ise: “Kimsesizdir” dediler.
Mezarının üstüne biraz da su verdiler;
Allahtan: Garip kula rahmette dilediler…

YufKA’yım, garip kulum.. Siz alkolden sakının;
Eğer bağlanırsanız? Kalmaz dostun, yakının..
Her ne olursa olsun; O illetten kaçının;
İçkinin zaferine fırsat vermen! Sakının!

YufKA

Yusuf Kenan Atıcı
Kayıt Tarihi : 27.1.2011 21:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


1985 yılında bir alkoliğin, duvar dibinde gecelediğini görünce,esinlenip kaleme aldım.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yusuf Kenan Atıcı