Köprüden önce son duamdayım, inanır mısın?
Bütün itikadımı kaybettim sana karşı ama yine de sorayım;
Ruhum ‘sen’ boşluğuna hızla düşerken, bu gece sol göğsümde sabahlar mısın?
Ne kadar da imge arsızı oldun sen böyle
Hiç uyanmayacağın bir rüyaya diyorum, bu flu aşka ne dersin?
Bu satırlardan geçerken de belki, yine başkalarının yalanlarına göz yumacaksın!
Kitabımı okurken gözlerin yorulur da birden uyuyakalırsın diye, sesi kısıktır oysa benim harflerimin... Seni incitecek son kişi bile değilim, çünkü hayalidir senin nazarında benim karakterim!
Bu fikri hürriyet vaktinde, pişmiş tavuğun başına gelenler var menümüzde
Hem ayrılıkla sınanıyoruz her an senin tarafından, oh ne ala
Hem de şair duruşuna karşı nefs-i taarruz halinde kimileri, vursunlar aldırmam
İlle cevap istese de o edebiyat simsarları, ben susmayı yeğlerim
Ve attıkları onca çamura rağmen, sabır gösteriyor ya mümkün mertebe
Tefekkürler diyorum ruhuma…
-ki bunun da hikmetini nice recmden sonra, en iyi ben bilirim!
Yazmak için, ağustosta dahi içinin üşümesi gerekir aslında
Terk edilmiş bir evden ilk izlenimler mahiyetinde;
“Özünde buzul gizleyen bir kar tanesiyim, fark et beni
İçinde çöl barındıran bir kum tanesiyim, fethet beni
Aklında kasırgalar kopan bir su damlasıyım, teskin et beni
Beni seversen eğer, kalbindeki kalabalığın bir tanesiyim
Yalnızlığın ikilemlerine emanet etme beni! ”
gibi afili örnekler dahi versem yazın hayatına
Benim o edebiyat simsarları ile olan farkım, samimiyetin gizeminde
Tamam şiiri onlara bırakıyorum, riyakâr kelimeleri de onların olsun
Bu çağın kansız ozanları ile uğraşmaya hiç lüzum yok
Yalnızca sana yazıyor olacağım ben, onlar egolarına kına yaksın
Ciğeri beş para etmezlerin marjinallik kaygılı dünyasında
Aslan boğma peşindeki kediler her şeyi mundar eder elbette
Hoşgörü sahiden de mezarlıkta, evet çoktan ölmüş…
Önce kahrından öldürüp sonra mezarını balyozla yıktıkları şairlerin
Bir tek dizesini silebildiler mi yaşamdan?
Acemi bir ebeye mi rastladı bu arsızlar acaba
Tam doğamamışlar sanki, insanlıkları yarım kalmış ibnelerin!
Merak ettiğim şu, hiç mi yolları geçmedi aşktan?
Bir hatırlasınlar bu dediklerimi…
Eskiden duydukları o tutuşmalar yok değil mi şuan
Az da olsa varmış yürekleri, onlar da tükenmiş belli ki boşa yanmaktan!
Hasar tespitini, olaydan çok sonra yapmak gibidir bazen yazmak...
Fırtınanın kasıp kavurduğu alanda gezinirken, dağılanları daha iyi görebilmek
Yanlış anlaşılmasın sakın, seni yazmaktan asla vazgeçmedim
Hatta aldım o adilerin ağzından, sözü taa sana getirdim
Kalbim senin tek_elinde, en ufak çarpıntısı da dâhil olmak üzere
Beni aşka uğrat yine, alıştım yanılgılara…
Senin olmadığın tüm muhitleri silsem de şehrimin zihninden
Yalnızca hayalinin ikamet ettiği o sokak kaldı
O da çıkmazdı zaten, sana...
Hani veda sahnemizde, suretini benden çevirdiğin o birkaç saniye bile
Asırlar götürdü sanki kişisel tarihimden
Ne kadar çirkin bir iç yüzün var senin bazen, dış güzelliğinden nasiplenmemiş hiç
Gittikçe küçülüyorsun gözümde, uzaklaştıkça azalıyorsun bende…
Ve sonra yine, mutlaka dönüyorsun sol yanımdaki meskenine
Yalnızca sana yazacağım ben ömür boyu, sensin çünkü benim ezberim
Bu çağın kansız ozanları ile uğraşmaya lüzum yok
Dara düştüğünde bunu bir hatırla, senin yerin yurdundur benim harflerim!
Ben onlara bıraktım şiiri kullanarak onursuzca rant elde etmeyi
Onlara bıraktım, kelimelerin sırtından geçinmeyi
Korkma uzat ellerini, hâlâ köprüden önce son duamdayım
Yüreğin ikiliğe düştüğünde, bunu bir hatırla!
Kayıt Tarihi : 22.8.2011 19:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!