Nasıl denir? Yapı’nın araç ve olanaklarıyla yapı’nın içine dalıp, ortaya yeni bir yapı oturtma girişimi.Rengi, dokuyu, kokuyu, biçimi, ilişkileri sesle; sesi, tınıyı sözle karşılayıp dışlaştırma düzeneği… Şiir: Dil’in taşıyabileceği en ağır yük… ya da ondan kurtulma biçimi…
Adlandırma önemlidir. Evrensel gerçeğin kapısını ad anahtarıyla açmıyor muyuz? Varlıklara, onlara birer ad vererek ulaşmıyor muyuz? Canlı – cansız her şeye adlarıyla seslenerek ilişmiyor muyuz? Dağa dağ, suya su, başımızı döndüren sarhoşluğa ten kokusu deyince öyle olmuyor mu! O vakit soyutlama önemli…Varlıkların anlağımızdaki yansıları… Şimdi tasarım aşamasına mı geçiyoruz ne! Şeylerin yerlerinden, biçimlerinden, anlam, ses, sezgi, çağrışım …trafiğinden hoşnut değil miyiz? Bunları yenileriyle değiştiremez miyiz?
İmge: Var olana; dokusu, dikişi hesaba, kitaba gelmez urbalar giydirip yanar – döner bir aynanın karşısına dikme… Gerçeği, gerçeğe beğendirme inadı…Aynadaki güzel’in, karşısındakine yaptığı nanik! Eskiyi, hoyratı, çirkini; tasarlanabilen en iyi, en güzel ve en çılgın kendi’ne gönderme estetiği…
Süreç, bir “ çıkma “ süreci midir ki? Önce kendinden, sonra bütün bir verili gerçeklikten… Katı ve durağan gerçek, günlük dil nasıl terk edilir? Kopuş dinamiği nerede başlar, nerede ip göğüslenir? Bilen var mı! Yoksa her şey başından beri iç’e doğru bir yolculuk mu! Sonunda varıp el sıkıştığımız da yine kendi “ durduğumuz “ mu! Her ne iklimde ve hangi coğrafyalara yapılırsa yapılsın gezilip, görülenler sondaki yorgunluğa değmez mi!
Ah çekip de arkam sıra ağlar var
Bakarım bakarım sılam görünmez
Aramızda yıkılası dağlar var
Coşkun sular gibi akıp durulma
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta