Şiir insanın günlük hayatta kullandığı doğal dille anlatamadığı duyguları ve fikirleri anlatabilmek için ortaya çıkmış bir dil sanatıdır.İlk şiir herhalde ilk insanla başlamıştır.Şiir yazıdan önce vardı. Özellikle eski çağlarda şiirin büyülü bir etkisi olduğuna inanan insanlar şairlere mistik, yüce, doğaüstü güçler atfediyorlardı. Bu düşünce modern zamanlarda değişmiş güzelliğin gücü olarak düşünülmeye başlanmıştır.
Şiirin tam bir tanımı yapılamaz, sınırları çizilemez; şiirle ilgili yapılan tanımların kendi içinde bir doğruluk payı vardır ki o da onun sadece bir yönünü anlatır.Şiiri tanımlayarak değil özellikleriyle ve etkisiyle kavrayabiliriz.Her şeyden önce şiir estetik olanı yakalamak, salt güzelliğe ulaşmak işidir.Şiirde uygulanan teknikler, şiirle ilgili şekil özellikleri sadece bu efsunkar güzelin elbisesini oluşturur. Buradan şu fikri çıkarabiliriz.Saf şiir denilen güzelliği yakalayamamış, şiirin dünyasına nüfuz edememiş bir şairin yazdığı şiirler ne kadar şekil mükemmeliyeti olursa olsun güzel elbiseler içindeki bir acuzeye benzer. Güzel şiir ister aruzla, ister heceyle, isterse serbest vezinle yazılmış olsun, fark etmez; her durumda kendini belli eder.
Şiirde dizeler nasıl oluşturulmalıdır? Bütün büyük şairlerin şiire dair hemfikir oldukları bir şey varsa o da şiirin sözcüklerle yazıldığıdır. Bu demektir ki cümleyi dize diye alt alta yazmak onu şiirselleştirmez. Dizede sözcükler üzerinde tek tek durulmalı; sözcükler arasındaki ahenk, müzikalite yakalanmalıdır. Bunu şöyle örneklendirebiliriz. Güzel bir dizedeki iki sözcüğün yerini değiştirdiğimizde bütün büyü bozulur. Anlam aynı olduğu halde şiirselliği öldüren sözcüklerin bir araya geldiğinde oluşturduğu iç ahengin, armoninin kaybolmasıdır. Şaire düşen bir kuyumcu titizliğiyle sözcükleri seçmek ve işlemektir.
Sözcükleri işlemek...Şiirde günlük dili kullanmak kusur değildir; bilakis günlük dili kullanmak dili zenginleştirir, dile estetik katar. Yalnız sözcükleri dizede öyle bir kullanmak gerekir ki hiçbir sözcük konuşma dilinin yavanlığında olmamalıdır. Yahya Kemal bu durumu şöyle anlatır:''Sözcükleri duygu haline getirinceye kadar yoğurmak...''
Bazı şairler berceste mısraın peşinden koşarken bazıları buna karşı çıkmışlardır. Karşı çıkanlar bu işi slogancılık gibi görmüşlerdir. Benim kanaatim odur ki şiiri kalıcı yapan en önemli ögelerden biri de seçkin mısralardır. Bu mısralar sadece bir söyleyiş, duyuş güzellği değil aynı zamanda yukarıda bahsettiğimiz uygun sözcüklerin bir araya gelmesinden oluşan müzikaliteyi, ahengi ihtiva eder. Zaten şiirde bütünsel güzellik önce sözcüklerin seçimi sonra mısralar ile yakalanır.
Şiir diğer sanatlarda olduğu gibi fazlalıkları atma işidir. Şiirin malzemesi dil olduğuna göre dildeki fazlalıkları atmak... Bu bir heykeltıraşın taştaki fazlalıkları yontarak ondan bir şekil ortaya çıkarmasına benzer. O zaman şunu diyebiliriz: Şiir az sözcükle çok şey anlatma işidir.
Şiir az sözcükle çok şey anlatma işidir: Az sözle çok şey anlatmak mecaz, sanat ve imge ile sağlanır. İmge bir şiirin olmazsa olmazıdır bence. Bu hem anlam kapalılığı sağlar hem de okuyucunun ruh haline göre çağrışım yoluyla zengin bir anlam açısı kazandırır şiire. Bazen bir dize bir romanın anlatamadığı duyguları, düşünceleri anlatabilir.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta