3.İdeolojiye Takılma:
Her şeyden önce kabul edilebilecek bir tanımla yola çıkmak lazım: “İdeoloji, politik yada toplumsal bir öğreti oluşturan, bir devletin, bir hükümetin, bir partinin, bir sınıfın yada toplumsal bir kesimin davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütününe ideoloji, denir.
İdeolojiler bazen,devlet düzeyinde ve halkı bağlayıcı şekilde yaptırımlar getirirler. Bu şekilde insanlar bu ideolojilere, bir inanç olarak değil, politik bir yaptırım olarak inanmak,uymak zorundadırlar. Bazen de ideolojiler,sadece inanç düzeyinde, zihniyet düzeyinde kalırlar ki,o takdirde insanların inanmak veya inanmamak, seçmek veya seçmemek hakları vardır.
Türkiye’de ideolojiler genellikle sağdan sola doğru açılım gösterir. Her ideoloji çerçevesinin kendine özgü kavramlar dizisi ve bağlantıları vardır. Örneğin sağcı,muhafazakar bir şairin şiirleri ve düşünceleri bir içerik analizine tabi tutulsa, şu sözcüklere bol bol rastlamak mümkün olabilir: kuran, namaz, hac,Allah,Peygamber, inanç, din, iman, inananlar vb.
Diğer yanda sol inançlara sahip bir solcu şairin şiirlerinde olmasa bile deklare ettiği “poetika”sında şu kavramlara rastlayabiliriz: Sol, solculuk, Karl Marks, Lenin, Rusya, Mayakovski, halk, özgürlük, toplum, toplumculuk vb…
Demek ki ideolojiler kendi kavram haritalarını da kendileriyle birlikte getirmektedirler. Çoğu kez,şiir düzeyinde bu kavramları afişe edilmiş bir şekilde göremeyiz. Ama, yukarda saydığımız kavramların çevrimi, şairin yazdığı şiire sızmıştır bunu hissederiz.
Ama sonuna kadar milliyetçi olan bir şair,; sonuna kadar dini şiirler yazan, toplumcu şiirler yazan bir şairin çevresi de ancak kendi çevresinden olan okuyucular tarafından izlenecektir. Onlar bile bir gün bıkabilirler, “yetti be gari...” diyebilirler Ama asıl ozan, bütün inançları özümsemiş, onların ötesine geçmiş bir ozan, artık her şeydir. Belli bir ideolojinin sırtına tutunma gereksinmesi duymaz. Onun şiirinde bütün felsefeyi hissedersiniz. Dünyayı anlamıştır ve kendisine özgü sentezler oluşturmuştur.
Kuru kuruya, belli bir ideolojinin etkisiyle yazılmış şiirler hemen kendisini “faş” ederler; ifşa ederler. Kimse de uzun boylu propaganda şiiri okumak istemez. Yok, bu sözümüz kendi kendini kandıran, inandıran insanlar için değildir. Bir atalar sözü var: “Bırak sarhoşu,yıkıldığı yere kadar gitsin.” Gerçekliği kendinden menkul bazı inanç mensupları da,istedikleri kadar propaganda yapsınlar, önce kendi kendilerini tam olarak inandıramadıkları için,başkalarını da inandıramazlar.
Şiirde inanç,ideoloji bir yere kadar saygıyla karşılanır ama ne zaman ki şiir bir propaganda vasıtası olur, nutuk çekmeye döner; insanları enayi yerine koyar; bu çekilmez. İnsanlar durmadan kendilerine “nutuk” çekilmesinden hoşlanmazlar. Böyle şiirler de çekilmez olur. Veya belli bir şiir okuyucu çevriminin dışında okuyucu bulamazlar.
Bu bakımdan şiir dinci olmalıdır, toplumcu olmalıdır; milliyetçi olmalıdır söylemleri sadece, politik içerikleri açısından dikkat çekici olabilirler. Diğer yandan önemli olan,bu şiirlerin şiir olup olmadıklardır. Bir şiirin “Ne söylediği” önemli olabilir; ondan da önemlisi, bir şiirin “Nasıl söylediği,”dir. Şiirde “Biçim” ve “İçerik” iç içedir. Birbirinden ayırt edilemez. İçeriği, biçimin önüne koşmak, arabayı atın önüne bağlamak gibi olur. Bunlar iç içedir, eskilerin terimiyle,”mündemiç”tirler. Ayırt etme çabası boşunadır. Önemli olan, şiir güzel mi? İçimizde bir teli sızlatıyor mu? Damarlarımızdaki kanı harekete geçiriyor mu? Bence sanatın ana değerleri de bunlardır.
Erdal CeyhanKayıt Tarihi : 13.5.2010 05:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)