Şiirde Şehvet
İnsanı sevk eden üç ana kuvve var; kuvve-i şeheviye (yeme, içme, cinsellik, uyku ve konuşmak) , kuvve-i gadabiye (elde etme, hükmetme, menfaat sağlama) , kuvve-i akliye (felsefe ve düşünmek) . Bu kuvvetler üç şekilde kullanılır. Tefrit (en düşük seviyesi) , ifrat(azami düzey) , vakar (kararında yerli yerinde, uygun şekilde) . Örneklemek gerekirse; yeme konusunda en düşük seviye vücudu zayıf düşürerek verimli çalışmasına mani olur, üst seviyede olunca çeşitli hastalıklar ve hantallığa sebep olur; orta karar en uygunu. Diğer kuvvetler için de bu geçerli. Gadabiye kuvvetinin aşırısı Firavunluğu, yetersizi de köleliği doğurur! Vakar olan orta karar ise en uygunu ne köle ne de firavunluğa yol açmadan özgür ve insan onuruna uygun yaşamak.
Edebiyat konusunda güzel bir tespit var; “Edebiyat ne ahlakidir, ne de gayri ahlakidir; edebiyat la ahlakidir.” Yani edebiyat ahlak dersi vermek için değildir! Ahlaksızlığı ders vermek için de değildir; edebiyat ahlak konusunun dışındadır, ayrıdır. Edebiyat kelimelere edep vermek sanatıdır. Edebiyat, kelimeleri ustaca dizerek şiir olsun, yazı olsun; şeklen estetik, mana olarak da anlamlı olacak dizimi elde etme sanatıdır.
Hadis olarak duymuştum “Sözde sihir vardır” Edebiyatçı bu sihri şiir ve yazısında oluşturabilirse başarılıdır. İçerik zengin olabilir, kapsam geniş olabilir. Edebiyatçı ahlak bezirganlığı yapmaz, ahlaksızlık da yapmaz; edebiyatçı şekil ve mana açısından değerli üretim yapar. Yapmalı…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta