Şiir Üzerine -2- Şiiri - Erdoğan Bakar

Erdoğan Bakar
62

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Şiir Üzerine -2-

ŞİİR ÜZERİNE -2-

26.

annesinin kendisini sevmediğini öğrenen şair:
“siyanür ve akik ya da İsa ile Yehuda, belki de lavanta,
kadife, ipek, ayna” diye, mırıldanıyordu oturduğu yerde;
yaşlılığın diliyle konuşan genç şair
kokain ve çiçek uzattı ona ve dedi ki:
“dostum, kendi aşkına tutunmaktan başka çaren yoktur
başına ne geldiyse; mevsimlerin hep soğuk olduğu
ölü evrende ölü bir kadının rahmine düştüğün,
doğmadan önce yanlış zile bastığın içindir”
şairlikten istifa eden şairin gerekçesi şöyleydi:
oturup bir şiir yazarsın ve ışık
ölümü bekleyen bir ruh gibi titrer başucunda...”
“kaç gün sonra diye sayıklama, ölüme kaç var, diye düşün! ”
önerisinde bulunan şairle,
istifacı şair birlikte yürümeye başladılar;
somutluk yerine soyutluğu tercih ederek;
kendini dayatmayan
rasgele seçilmiş mevzuları derin, derin düşünerek:
“anlam şairin karnındadır! ” diyorlardı
ve bir sümüklü böceğin gümüş pabucundan bir şeyler içiyorlardı...
“Ensest! Gel mıncıkla! ” diye bağıran kadın şair göründü uzaktan;
kucağında menopoza girmiş bir kedi taşıyordu;
peşinde bir başka şair de vardı...
tümüyle içe kapanışın ve anlamsızlığın
derin sularında boğulmuş durumda
karanlık bir denizden çıkıp geliyor, hiç durmadan:
“binlerce hiç kimseyim, binlerce hiç kimseyim,
sevmek diye bir şey yoktur aslında” diyerek ağlıyordu...-bu nedenle-
durmadan zar sallayan ve attığı zar hep
kırık gelen, şair dostunu fark etmedi bile;
acımasız düşmanları son kapısına da dayanmışlardı
kapının ardında başıboş yalnızlıklar, korkular dolaşıyordu...

‘yeni ben’e varma yollarında onu yüreğinden yaralayan
o kadar çok şey vardı ki; lal kırmızıdan eflatuna kayan bir tonlamada
eski donelere karşı yeni doneler bulmaya çalışıyor,
parçalanmış yaşamların,
baskının ve nefessizliğin,
umutsuz kalmanın,
yani;
insanoğlunun kırık imajının yansımalarını topluyordu
Divan’ı yaşatmakla,
ironical sıçramalar yapmakla tanınan şair...
New York’taki ışıklı Noel gecesini,
Toledo’daki müthiş tembel haziran sabahını
Prag’daki uğultulu sonbaharı yazan şair uçan halısından indi,
küf yeşili parmaklarıyla Louis Quince’ye şekil vermeye çalışan şairden
tozlu dilini, sedef kakmalara gömebilmek için izin istedi:
“ilk kim bakmış gölün bez olduğuna, bez olan mı? ” diyerek...

bu masallar masalı “kağıt âleminin”
tükenmişliğin bilinçaltını sayıklayan son yolcuları birer birer
gözden kaybolurken “tuzlu suyun önünde”
coşkulu, bilgi dolu, bilimsel şiirler yerine,
“saf, belki de boş, anlamsız” şiirler yazarak
giderek azalan sayılı sözcüklerle,
“yıllarca zarfları kanatıp” eskinin sarayında
hiçbir iç bütünlük taşımayan lafebelikleriyle kıs, kıs gülerek:
“yine anlayamadı salaklar”, tepkisi gelecek olsa da;
bizim için, söylenecek ancak bir söz var:
“onlar ermiş hayaline,
biz, erelim hakikatine! ”

Aralık 1997

Erdoğan Bakar
Kayıt Tarihi : 28.3.2009 16:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Erdoğan Bakar