Ne gariptir,şairlerimizin şiir yargılaması,yorumlamasını bilenlerimizden çok daha fazla.Şiiri yapmak,şiirden anlamaktan daha kolay.Şiirin orta hallicesi beylik ölçülerle,sanat bilgisiyle yargılanabilir; ama şiirin iyisi,olağanı aşanı,evrensel olan kuralların ve aklın üstündedir.
Onun güzelliğini sağlam ve olgun bir görüşle fark eden,bir şimşeğin parıltısı kadar görebilir ancak onu.O güzellik aklımızı işletmez,
başımızı alır,allak bullak eder.Ona varmasını bileni saran coşkunluk,şiiri okutup dinlettiği bir başkasını da etkiler.
Nasıl ki mıknatıs bir iğneyi kendine çekmekle kalmaz,onu da mıknatıslayıp başka iğneleri çekmek gücünü aktarır ona.Tiyatrolarda daha da açıkça görülür ki,şairi öfkeye,hüzne,kine kaptıran,dilediği yerde kendinden geçiren o kutsal esin gücü,şairin aracılığı ile oyuncuya,oyuncudan da bütün tiyatrodaki halka geçer,birbirine asılan mıknatıslı iğneler dizisi gibi.
Şiiri yapan şaiirin,o şiiri yaptığı andaki duygu seviyesine varamadıkça,şiirin hazzına varmak olası değildir.Şiiri okurken bulunduğumuz ruh hali,şiirin hazzına erişmemizi engelleyebilir.O yüzden şiiri tekrar tekrar okumak ve şiirdeki şimşeğin çaktığı andaki ışığı yakalayabilmek anıdır,şiiri anlamak.
Ünlü düşünür (Montaigne) ve felsefecinin biri; ’’Yorumlar her yanda karınca gibi dolanmakta, ama,gerçek şair ve gerçek yazarsa binde bir çıkıyor’’ demektedir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.