Yıllar evvel bir Şair’e aşık oldum.
O bana şiir yazmayı öğretti
Ben ona şiirler yazdım
Fakât onun benden daha çok sevdiği şiirleri vardı.
Ben ise hayatımın on yedisinde takılı kaldım.
Onu ilk gördüğümde henüz on yedi yaşında bir kız çocuğuydum.
Şaire Hanım’ın bahar-ı ömür dediği bu olsa gerek.
Gençliğimi ona yazdığım şiirlerle birlikte büyüttüm.
Aslında Şairler en güzel şiirlerini gençlik yıllarında yazarlarmış.
Hoş ya o demler de beni görseniz on yedi demezdiniz gerçi.
Belki otuz yedi belki yetmiş yedi..
Okuduğumuz o Nazım Hikmet Piraye aşkının şiirleri.
Turgut Uyar bilmem kaçıncı kez sevgisinin acıdığını söylüyor fakât sokaktan geçen tanımadığı kızlara bile şiir yazıyor.
Serseri Şairim benim.
Tomris ne yapsın üç şiir avcısının ortasında kala kalmış kadıncağız fakât gönlü hâlâ Turgut’un gökyüzünde,
göğe bakalım.
Özdemir Asaf Lavinyasını üşütmemek için ceketini çıkarıyor.
Günün en güzel saatleri bunlar Lavinya, yanımda kal yanımda kal, diyor.
Sezai Karakoç sevdiği kadının adını dörtlüğün başına kazıyor.
Âh Mona Roza sen koklanmamış bir gül
Ben ise henüz sürgün zemherisi bir sümbül.
Şu Eyüboğlu’nun Çingenem diye sevdiği Mari.
Eteği çingene pembesi, gözleri gök mavisi
Âh Mari erken yaşta göçtü bu dünyadan
henüz bahar-ı ömründe.
Şu Beş Hececilerin üstadı Dıranas yok mu?
Bizim komşu Fahriye Ablaya dokunamadan göçüp gitti yetmişinde kadıncağız.
Birileri Ayten’dir tutturmuş gidiyor
Ayten, milyon kere Ayten, Oğuzcan’ı alkolsüz sarhoş eden Ayten.
“Sarıca düzlüğünde bir yığın toprak sulanır her sabah göz yaşlarımla.
Mihriban! Mihriban! uyanda bir bak
hasret düğüm düğüm ak saçlarımda" diyen Abdurrahim Karakoç
Ey Sırma Saçlı Mihriban!
Kaç şarkıda meze oldun yanmış yüreklerin masasına.
Kaç sanatçı okudu da hiç kimse bir Karakoç gibi bağlayamadı sarı saçlarını deli bağrına.
Ahmed Arif gazetenin bir köşesine şiirler yazardı Leylisi görsün diye
Hamallığın en güzel hâli bu olsa gerek.
Bir de Şaire Hanım mı vardı?
Hani şu Azizim! Azizim! Kıymetlim.. diye bağırıp duran.
Duyan var mı? Bilmem ki Azizim.
Onun şiir felsefesi de;
-“Sevmek belki bir gün okur diye Şaire olmaktır.” derdi kitabının ön kapağında.
Bilen var mı? Bilmem ki Azizim.
Kaç gecelerin âhı yatar bu mısralarda,
Kaç sabahların seheri ağlar bu pınarlarda,
Kaç sevginin günahı yatar bu yataklarda?
Gören var mı? Bilmem ki Azizim?
Bütün Şiirlerin tarihçesi!
Bütün aşk devrimlerinin tarihçesi!
Edebiyat mâzîmize bakıyorum da
Pek de hûr gibi görünmüyor.
Gerçek Aşk neydi?
Sevdiğine dokunabilmek miydi?
Yoksa dokunamadan ölmek miydi?
Ya da boşver,
yâlnızca kokusunu içine çekmek miydi?
Şaire Hanım bir kûblesinde diyor ki:
“Hâkiki Aşk: Beşer-i bir aşkın sabır girdabından geçtikten sonra
İlahi Aşk’a dönüştürebilmekteydi.”
Bütün bu beyhûde mısraların arasında Yaradanın Aşkını bulabilmekti.
Bu yüzden aşk henüz on yedisindeyken ahkem şiirler yazabilmekti.
Kayıt Tarihi : 12.4.2019 01:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)