Su Gibi_Sizi tanıyoruz ama yine de bizlere kısaca yaşam hikâyenizi anlatır mısınız?
Zekâi Budak_
8 Ocak 1956 ‘da, babamın memuriyet yaptığı, Bursa’nın kazası Karacabey’de doğmuşum. 1972 Yılında Edirne Lisesi’nden, 1976 yılında İ.D.M.M.A. Kadıköy Mühendislik Yüksek Okulu’ndan (inşaat mühendisi olarak) mezun oldum. Aynı yıl “GÖZLER” isimli şiir kitabımı yayınladım ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Sanat Galerisinde Mehmet Tanju AKERMAN ile birlikte ortak şiir sergisi açtım. 1977 ‘de ihtisas öğrenimi yapmak amacıyla gittiğim Belçika ‘da 18 ay kaldım. Athénee Royal de Wavre ‘da beş aylık Fransızca Dil Kursunu müteakiben kendi mesleğimde bir teknik kitabın Türkçeye tercümesini gerçekleştirdim. (La Maison En Bétonarmé) . Birlikte çalışmalar yaptığım Profesör José Hanusét ‘nin ofisinde “ÇARESİZLİK ÇATLATACAK GÖĞSÜMÜ” isimli şiir kitabımın teksir baskısını gerçekleştirdim. Türkiye ‘de henüz özel yerel radyoların bulunmadığı o dönemde, Hasselt Devlet Radyosunda kendi sesimle şiirli iki program hazırlayıp yayınlattım. 1982 Yılında evlendim. 1983 ve 1989 doğumlu iki oğlum var. Büyük oğlum Serdar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İngilizce bölümü 5. sınıf öğrencisidir. Küçük oğlum henüz Üniversiteye hazırlık aşamasındadır. 1986 Yılından bu yana Lüleburgaz ‘da kendi mühendislik büromda serbest inşaat mühendisi olarak çalışmaktayım. Faaliyet konularım proje ve danışmanlık hizmetleri, inşaat kontrollük hizmetleri ve adli mercilerde teknik bilirkişilik hizmetleri şeklindedir. 1998 Yılının Şubat ayında ani olarak koroner arter bypass ameliyatı oldum.
Lise yıllarımdan bu yana amatörce beste çalışmaları yapmaktayım. 2004 Yılında TRT ‘nin düzenlemiş olduğu “ALATURKA TÜRK SANAT MÜZİĞİ BESTE YARIŞMASI” na 3 adet bestemle katıldım. 2005 Yılından bu yana, Kadıköy Belediyesinin KASDAV ile birlikte düzenlediği “TÜRK SANAT MÜZİĞİ BESTE YARIŞMASI” ile “TÜRK SANAT MÜZİĞİ GÜFTE YARIŞMASI” na her yıl düzenli olarak katılmaktayım. 2003 Yılında İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin düzenlemiş olduğu “Sedat Simavi Ödülleri” yarışmasına Edebiyat dalında “YOK DÖNMENE İHTİMAL” isimli 144 sayfalık şiir kitabı taslağımla katıldım.
Su Gibi_Şiir yolculuğunuz nasıl başladı?
Zekâi Budak_
İlk şiir denememi, 8 yaşımdayken, yurt dışında bulunan bir akrabamıza yazılan bir mektubun sonundaki, (Kestane kebap, acele cevap) , (Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma) şeklinde klişeleşmiş manileri aşabilmek amacıyla yaptım. (Gurbet) adını verdiğim o iki dörtlük, benden habersiz olarak babam tarafından yerel bir gazetede yayınlatılınca, o anda duyduğum sevinç ve gurur beni şiir yazma konusunda motive etti. O günden beri de şiirle iç içeyim.
Su Gibi_Etkilendiğiniz şair ve yazarlar oldu mu? Varsa kimlerdir?
Zekâi Budak_
Elbette. Yunus Emre, Karacaoğlan, Yahya Kemal Beyatlı, Cahit Sıtkı Tarancı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Seyfi Orhon ilk etkilendiğim şairlerdir. Daha sonra ise Ümit Yaşar Oğuzcan, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Ziya Osman Saba gelir.
Su Gibi_Şiir akımları, şiirde biçim, öz konusunda neler söylemek istersiniz?
Zekâi Budak_
Şiirde biçim olarak, millî nazım birimimiz olan dörtlük ve vezin (ölçü) olarak hece veznini benimserim. Serbest şiiri yadsımam ve yadırgamam, ancak her serbestmiş gibi görünen yazımı da şiir olarak kabul edemem. Çünkü uzun bir cümleyi birkaç parçaya bölüp alt alta yazmakla serbest vezinli şiir oluşmaz. Şiirde iç musiki olmalıdır. Manzume ile şiiri birbirinden ayıran en önemli özellik iç musikidir. İç musiki taşımayan yazılar, vezinli de olsalar şiir olmazlar. Akıcılık, anlaşılırlık ve veciz deyişler şiiri besleyip kuvvetlendirir. Eskilerin (mısra-ı berceste) dedikleri seçkin bir mısra her şiirde mutlaka olmalıdır.
Su Gibi_Niçin şiir yazıyorsunuz?
Zekâi Budak_
Şiirle yaşadığım için. Şiir bence ölçüdür, inceliktir, zarafettir, nezakettir, dikkattir, söyleyişte varılabilecek en üst seviyedir. Kutsal söze en yakın ifade biçimidir. Şiirle ilgili düşüncemi belirten şu şiirim her şeyi anlatmaya yeter:
ŞİİR ve BEN
Ey dost şuna inan ki, benim şi’rden umduğum
Ne servettir, ne şöhret, ne de ekmek parası
Eğer bütün insanlar şi’rle söyleşse idi
Eminim ki dünyada olmazdı dil yarası
O en lezîz en nefis, o en hafif lisan o
Düşüncede sentez o, söyleyişte iz’an o
Tanrı ‘dan biz kullara en şerefli ihsan o
Şiir nere, küfr nere, nere sarhoş nârası
(24 Mayıs 1975 Kadıköy/İSTANBUL)
Su Gibi_Türk Şiiri ve edebiyatının geleceğine ilişkin düşünceleriniz nelerdir?
Zekâi Budak_
Türk şiiri ve edebiyatı, kendisini yabancı edebiyat ve kültürlerin tesirinden koruyarak, ancak yabancı akımlardan gerektiği kadar beslenerek ilerlemek ve gelişmek mecburiyetindedir. Şu anda, edebiyatımızın yabancı kültür saldırıları altında olduğunu düşünmekle birlikte, doğal seçilim kanunları gibi edebiyat ta kendi seçilim kanunlarıyla özgün kültür özelliklerini içeren eserleri ayıklayacak ve onları ileriye taşıyacaktır. Böyle olmadığı takdirde millet olma özelliği de korunamaz.
Su Gibi_Şiirin yaşam felsefenize kattığı anlamlar nedir?
Zekâi Budak_
Şiir, yaşam felsefeme, iyi, doğru ve güzelin peşinde ısrarla gitme ilkesi ile birlikte bunu yaparken geniş düşünme, alternatifleri değerlendirme, hedefe varmada sabırlı ve ölçülü olma alışkanlığını katmıştır.
Su Gibi_Şiirde gerçeklik ve soyutluk hakkında düşünceleriniz nedir?
Zekâi Budak_
Şiir, anlaşılmaz imge kalabalığı sunma sanatı değildir. O, bilinen konularda, bilinen kelimelerle, bilinmez ve kolay olmayan terkipler yaratabilme sanatıdır. Şair, yazdıklarını gerçek hayatında birebir yaşamak zorunda değildir. Ama insanoğlunun yaşayabileceği gerçek olaylardan bazı kesitleri, kendi duygu dünyasında hissederek ve harmanlayarak, sanatlı bir biçimde işleyerek, veciz halde sunmalıdır. Saçma sapan diyebileceğimiz soyut kavram ve imgelerin şiirde yer bulamaması gerektiği kanaatindeyim. Aksi durumda yazılan şey bence şiir olmaz. Ancak şunu da belirtmem gerekir ki, şiirde teşbihe ve mübalâğa sanatına karşı değilim.
Su Gibi_İnternetin şiirsel gelişime etkisi var mıdır?
Zekâi Budak_
İnternet, şair ve şiirlere ulaşımı kolaylaştırıp paylaşımı arttırır ama buna mukabil kabiliyeti olmayanlara daha güzel ve sanat değeri olan şiirler yazabilme becerisi bahşetmez.
Su Gibi_Şiirde kelimelerin gücü hakkında düşünceleriniz?
Zekâi Budak_
Şiirde kelimelerin sözlük anlamından çok, beraber kullanıldığı diğer kelimelerle olan sıralanma biçimi güç yaratır. Fazıl Hüsnü Dağlarca, bir röportajında şunu demiştir: “Yan yana yazılmış iki kelimeye bakıldığında, nesirden mi yahut şiirden mi düşmüş olduğu hemen anlaşılır.” Kelimelerin sıralanışı, yani terkip, şiirde çok önemlidir. Şiir yazarken, beylik kelimelerden yararlanmaya kalkmak, beklenen etkiyi yaratacak yerde bazen tersine bir durum da yaratabilir. İçinde “aşk” kelimesi geçmeden aşkı anlatabilmek, “gurbet” kelimesi geçmeden gurbeti anlatabilmek, “anne” kelimesi geçmeden anneyi anlatabilmek,..vb. hem mümkündür, hem de asıl maharet buradadır. Şiirde terkip o kadar önemlidir ki, bir kelimenin yerini değiştirseniz, anlam gücünün birden yok olduğunu görürsünüz. Jean Cocteau ‘nun şu sözü çok doğru ve yerindedir:”BİR ŞİİR HİÇBİR DİLE ÇEVRİLEMEZ, YAZILMIŞ OLDUĞU DİLE BİLE.”
Su Gibi_Şiirde duygu yoğunluğunu bütününe yansıtmayı nasıl başarabiliriz?
Zekâi Budak_
Her mısrayı oya gibi işleyerek. Acele etmeyip, en uygun terkibi (söz dizimini) yakalamaya çalışarak. Gerekirse, günlerce aylarca ve yıllarca aynı şiir üzerinde kafa yorup mesai sarf ederek, çok yazmak yerine az ve öz yani veciz yazmayı ilke edinerek.
Su gibi_Şiir kitap satışları neden yazım edebiyatına göre daha düşüktür, sizin yorumunuz nedir?
Zekâi Budak_
Belki, şiir türünde, gerçekten sanat değeri taşıyan eserlerin azlığından olabilir. Çünkü, o kadar çok şiir heveslisi var ki. Her yazılmış ve kitap olarak basılmış çalışma, şiir olmayı hak ediyor diyemeyiz.
Su Gibi_Şiirlerde tematik çalışmaya önem veriyor musunuz?
Yoksa konular kendiliğinden mi oluşuyor ve tematik baktığınızda çalışmalarınıza seçimlerinizdeki yoğunlaşma hangi konulara?
Zekâi Budak_
Temayı önceden seçmek ve belirlemek söz konusu olamaz. O zaman kendimi peşin peşin sınırlandırmış olurum ve ısmarlama bir çalışmanın içine girmiş olurum. Oysa duygular, serbest çağırışım ile kendiliğinden şekillenir ve kendiliğinden belli bir yöne akar. Her şiirin temelini oluşturan ve ilham diye adlandırabileceğimiz, bir ya da iki mısra gelir önce. Sonra bunun etrafında diğer mısralar örülür ve şiirin tamamı ortaya çıkar. Şiirlerimde en çok kullandığım konular: aşk, hasret, gurbet, ölüm, ayrılık acısı, özlem ve hayata dair her şey.
Su Gibi_Zaman içinde değişime uğrayan dil yapımız için ne düşünüyorsunuz?
Zekâi Budak_
Öztürkçe diye uydurulan ve topluma zorla benimsetilmek istenen kelimeleri doğru bulmuyorum. Eleştiri alsam da, yabancı dillerden dilimize geçmiş, ama anlamları herkesçe bilinen kelimeleri hiç gocunmadan kullanırım. Dil, insanların birbiriyle anlaşabilmesini temin eden ve insan sesiyle oluşturulmuş, harf denen sembollerle yazılması mümkün hale getirilmiş, kuralları olan bir araçtır. Anlaşmayı zorlaştıran uyduruk kelimeler yerine anlaşmayı mümkün kılan yabancı kelimeleri yeğlerim. Öztürkçe adına dilimizi zayıflatmaya ve fakirleştirmeye yönelik aşırı ve maksatlı çalışmaları tasvip etmiyorum. Hele hele, Atatürk’ün veciz deyişlerini ve diğer konuşmalarını ve yazılı eserlerini Öztürkçeleştirme yönündeki her faaliyeti ve gayreti, yüce önderimizin hatırasına saygısızlık addediyorum. Dikkat edilirse, o deyişlerin orijinalinde mevcut olan iç musiki, anlam zenginliği ve lezzet, bu tür yanlış ve belki de kasıtlı gayretlerle, özellikle tahrip ve yok ediliyor. Atatürk, günümüzde yaşamış olsa ya da bir mucizeyle bir anlığına günümüze dönebilse, eminim evvelce söyledikleri ve yazdıklarının değiştirilmesine kesinlikle izin vermez ve ilk haliyle kullanılmasını isterdi. Son olarak şunu düşünelim: “İstiklâl Marşı” mızın sözleri Öztürkçeleştirilmiş olsa acaba ne hale gelirdi?
Su Gibi_Şiirde gelmek istediğiniz yer nedir?
Zekâi Budak_
Şiirlerimin, benim ölümümden sonra da yaşamaya devam etmelerini isterim.
SU GİBİ: Sevdiğiniz bir şiiri bizimle paylaşır mısınız? ....
Zekâi Budak_
Elbette. Ondokuz yaşımda iken yazdığım “AYÇE KIZ” isimli şiirimi sunuyorum. Umarım beğenirsiniz.
AYÇE KIZ
Kayar gibi gökte gün hep batıya koşardı
Gözlerinde bir davet ve kalbinde tereddüt
Bilemezdim içinde nasıl bir his yaşardı
Gölgeler serper iken üstüne selvi söğüt
Kayar gibi gökte gün hep batıya koşardı
Sen sevmekten korkardın ben ise sevilmekten
Öyle bakar dururduk ürkek ama arzulu
Nasılca sevdiğimi diyebilseydim yekten
Senin idi kucağım bir kucak ki aşk dolu
Sen sevmekten korkardın ben ise sevilmekten
Sana, ne varsa arzda, hep te sana vermişler
Meryem'in gözlerini Venüs'ün dudağını
Bâbil bahçelerinde dahi seni görmüşler
Akça bulutlar ile yuğmuşsun ayağını
Sana, ne varsa arzda, hep te sana vermişler
Gün seninle ışırdı su seninle akardı
Senin ile küf ve pas daha da az kekrekti
Sevda sonsuzdu ama ömür kıt vakit dardı
Bir gün hiç acımasız zaman restini çekti
Tabiatta renk sustu gökte yıldız karardı
Üç elma değil idi toprağa düşen gökten
Üç damla kan süsledi ay ışığında karı
Uçtu sessizce göğe o pembe ve ılık ten
Pek narindin Ayçe Kız üşürdün sabahları
Sen sevmekten korkardın ben ise sevilmekten
(Kadıköy / İstanbul - 5 Kasım 1975)
Zekâi BUDAK
Su Gibi Şiir Grubu ŞairleriKayıt Tarihi : 4.12.2007 10:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Su Gibi Şiir Grubu Şairleri](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/12/04/siir-tadinda-soylesi-zekai-budak.jpg)
projemize verdiği destek için de teşekküğrler...
saygılar,
çok neffis bir bakış açısı yakalamışikendisine ve emek vererek bu söyleşiyi bizlere kazandıran sayın özcan a sonsuz teşekkürlerimi arzederim.
TÜM YORUMLAR (2)