Su Gibi_Sizi tanıyoruz ama yinede bizlere kısaca yaşam hikayenizi anlatır mısınız?
Cemal Öztürk_
Doğum yerim Zara (1955) . Dünyaya gelmişim kazara.İstanbul Yeni levent lisesinden 1976 da mezun oldum.Canlı sistemlerine özellikle evrim ve hücrebilimine olan merakımdan dolayı İ.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Lisansı ve Çapa Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalında yüksek lisans programını tamamladım. Bir ilaç firmasında mikrobiyoloji kalite kontrol bölümünde sekiz yıl mesleğimi icra ettim. Sendika üyeliğimden dolayı tenkisat gerekçesiyle işimden ayrıldım. Adapazarı’nda yine bir ilaç firmasında tam iş bulacaktım ki 1999 depremi araya girdi. Gerek yetersiz ücret teklifi gerekse başka bir alternatifin karşıma çıkması nedeniyle mikrobiyolojiyi bırakmaya karar verdim. Şimdi bir şirketin muhasebesinde çalışarak hayatımı kazanıyorum. Şiirsiz bir hayatın,ekonomik kıtlık dönemlerinden beter bir anlayış kıtlığına yol açtığını düşünüyorum. 1998 yılında Tüm zamanlar yayıncılıktan çıkan 'Ağaç Gizli Büyüdü' isimli ilk şiir kitabım yayınlandı. Medeni halim vakit, nakit sıkıntısı ve evliyim.
Su Gibi_Şiir yolculuğunuz nasıl başladı?
Cemal Öztürk_
Şiir yazma karalamalarım orta okuldayken başlamıştı.O zamanlar halk şiirinin dışına çıkamıyordum. Sözlü bir kültür geleneğine dayanan halk ozanların etkisinde kalarak şiire gönül verdiğimi söyleyebilirim. Aşık Veysel, Karacaoğlan, halk türküleri ve halk hikayelerine dek uzanan sözün gücü beni de büyülemiş olmalı ki etkisinden bir daha çıkamadım. Bu gün benim için şiir, hep naif ve muhalif olanın ve ayrıntılarda gizlenmiş gerçeği algılayıp yakalamanın sesi olması gerektiği kanısındayım. Yalana karşı kendi içimizde bir yalınlaşma mücadelesi.
Su Gibi_Etkilendiğiniz şair ve yazarlar oldu mu? varsa kimlerdir?
Cemal Öztürk_
Lisedeyken Orhan Veli ve Nazım Hikmetin şiirlerini severek ve idrak ederek okumaya başlamıştım. Bu dönemde daha kapalı olan Melih Cevdet,Oktay Rıfat gibi şairleri anlamakta güçlük çekiyordum. Ancak üniversite ve daha sonraki yıllarda Atilla İlhan'ın Melih Cevdet Anday'ın, Paplo Neruda'nın,Mayakovski'nin ve dünya şiirini severek izlemeye koyuldum. Türk şiirinde; Yunus Emre'den başlayarak Tevfik Fikret - Mehmet Akif ikilisi, Nazım Hikmet - Necip Fazıl ikilisi, Yahya Kemal, Atilla İlhan, Enver Gökçe, Ahmet Arif, F.H. Dağlarca, İsmet Özel ve Hilmi Yavuz'a kadar bir çok şairin üzerimde hakkı ve emeği vardır.
Su Gibi_Şiir akımları, şiirde biçim, öz konusunda neler söylemek istersiniz?
Cemal Öztürk_
Şiir ve edebiyat akımları dönemin ruhsal zekasına denk düşer. Realizm, sembolizm, romantizm, parnasizm (sanat sanat içindir) , toplumcu gerçekçilik, fütürizm (gelecekcilik) dadaizm (mantıksızlığa varan bir yaklaşım) , sürrealizm (gerçeküstücülük) , garip akımı, ikinci yeni gibi akımlar hep içinde yaşadıkları zamanın ruhuna uygun yansımalardır.Benim içinse şu yada bu sanat akımı belirleyici değildir. Ancak bilgi birikimi olarak bilincimde ne olduklarına ilişkin bir şiirsel ufuk olarak bu akımlara yaklaşıyorum. Benim için şiir; zaten yaşamın,üzerimizdeki belli bir elektrik akımı olduğunu söylemek durumundayım. Cahit Zarifoğlu’nun deyişiyle eğer biz üzerimizdeki o enerjiyi şiirle baraj kanalize etmezsek o korkunç enerji azgın bir su kitlesi gibi bizi boğacaktır. Şairlerin şiirden kaçamayışlarının arkasında yatan en önemli gerekçe bu olsa gerektir. Şiirin biçemi, öz ve biçim konusuna gelince bu da şairin yeteneğine denk düşen bir ustalıktır. Felsefi olarak da biliyoruz ki öz biçimi belirler. Elmanın çekirdeğinden elma,üzümün çekirdeğinden de üzüm şeklinde bir meyve gelişerek ortaya çıkar. Şekil elbisedir, öz ise onun içindeki anlam (can) . Şekil tabiattır, hayattır, kainattır Öz ise Tanrı. Şairin şiirsel ufku ve algısı hem biçimi hem de biçemi kendiliğinden belirlemektedir.
Su Gibi_Niçin şiir yazıyorsunuz?
Cemal Öztürk_
Şiir, şuur kökünden geliyor. Şiir benim için bir çeşit bilinç artışıdır, bir duyarlılık artışıdır. İnsan yeni bir ruhsal fetih veya keşif yapmışsa şiir kendiliğinden bir ilhamla kendisini yazdırıyor. Yazmak bu anlamda ruhsal ve zihinsel olarak özgürleşmektir. Ülkemizde yazı adamlarına hep hapishaneler reva görüldüğünden halkımız ne yazık ki gereğince özgürleşemedi. Fikrin yerini küfrün ağır bastığı toplumlarda çatışmalar topluma öncülük yaparken fikrin küfre yeğlendiği durumlardaysa tartışma ve ortak akıl topluma egemen olmaya başlar. Şiir hayatın ve zamanın mayasıdır. Sadece aynası dersek eksik olurdu. Çünkü derin akıl olmadan nereye varacaksınız ki? Neyi adam gibi sevmeyi başaracaksınız. Yüksek bir etik ve estetik duyarlılık olmadan ancak arabeskleşen ve gecekondularla dolup taşan, betonlaşan, sadece ağlayıp sızlayan çaresiz yığınlarla baş başa kalmaya mahkumsunuz. Yunus'un, Baki'nin Yahya Kemalin, Nazım Hikmetin o yüksek ahlâk ve güzellik duygusu İstanbul'a Ankara'ya damgasını vuramıyorsa hangi ulusal birikimden bahsedeceksiniz. Her sıkıştığımızda ordunun darbe yapmasıyla,olağanüstü hallerle, ne yazık ki kökleşmiş uygar bir toplumu ve iç barışı sağlamak imkansızdır. İç barışın yolu samimiyetten, sanattan ve coşkuyla hayata,topluma,yönetime katılımdan geçer. Bilimde, sanatta, felsefede ALLAH cümlemizi dini hafızlardan ve devrim /milli muhafızlardan korusun. (Gelişmeye engel olmasalar onlar orada nöbetini tutsunlar. Askerliğin bir adam öldürme sanatı, mantıksızlık, acımazsızlık olduğunu kabul ediyorum. Can alıp verme tanrının tekelinden alınmış cihan devletlerinin tekeline verilmiştir.) Bunu benim tek başına değiştirmeye gücüm yetmez. Dünyanın ve yeni bir medeniyetin sorunudur. Şimdilik bunu sorgulayan olmadığından konuyu, çenemi ve parantezi kapatıyorum)
Su Gibi_Türk Şiiri ve edebiyatının geleceğine ilişkin düşünceleriniz nelerdir?
Cemal Öztürk_
EDEBİYAT İNSANLAŞMAK İÇİNDİR. Çünkü İnsan olmak yani insanlaşmak söz ile başlar. İşte kelamın kutsallığı buradan geliyor. Kelamı bir insandan çekip çıkarsaydık eğer insan birden hayvan mertebesine düşerdi? Ve insanlaşma sürecimiz kesintisizdir. Kuşaklar boyu yaşamı deneyimleyen insanların, hayatı okuma biçimidir edebiyat: Yaşanmış ve henüz yaşanmamış hayatı birden fazla üst üste ve iç içe okumaktır. Değil mi ki yaşamın ardından ve önünden söylenecek çok şey var. Bireyler ölür, toplumlar tarihe karışır, önemli anlar veya günler gelip geçer geride sadece anlatılacak bir öyküleri kalır. Bu nedenle hikaye deyip de geçmeyin hemen. Edinilmiş bu anlam zenginliği sayesinde insanlar manevi düzeyde, bir çok konuda,bir çok şeyi paylaşmayı ve dayanışmayı öğrenmiş oluyorlar. Aklını işleten insan tespit ettiği yaşantıları sadece gelecek kuşaklara aktarmakla kalmaz her iletişim sürecinde zamanın ruhuna göre yeniden yorumlanma imkanı da ortaya çıkmaktadır...
*
Edebiyat, edep kökünden geliyor. Etik ve estetik zeka, yaratıcı yazarlığın temel özelliğidir. Olaya buradan girdiğimiz zaman edebiyatın bir çıkış, bir başlangıç noktasını yakalamış oluyoruz. Esasen insan zihninin önünde iki temel disiplin alanı vardır. 1.matematik 2. edebiyat. Sayılar ile (niceli) ölçmeyi ve isimler ile yaşamı ve onun niteliklerini adlandırıp tanımayı murat ederiz. Bu okuma biçimi; hayat ve ölüm, tabiat ile kainat, zaman ve mekan, varlık ile yokluk gibi her olgu ve olayda karşımıza çıkar. Edebiyat ve matematik her şeyin içine girmiştir. Edebiyatı ve muhasebesi olmayan bir insan hayvan mertebesindedir. İlkel insandan mütekamil insana uzanan uzun bir yolun yolcularıyız. Fizikten fizikötesine, zamandan zaman ötesine geçtiğimizde insan aklının karşısına aşkınlık boyutu buradan giderek sonsuzluk boyutu çıkar ki bu da matematiksel olarak kavranılmaz olan mutlak tanrısal bir sıfattır. Sonsuzluk öylesine potansiyel bir kudrettir ki bütün imkan ve ihtimalleri kendi nüvesinde taşıyandır. İçinde yaşadığımız bilgi çağında bir çok olumsuzluğa rağmen insanların bilincinde daha yüksek bir sıçrama olacağı kesindir. Hayatın mantığı kendi içinde gizlidir. Her çağda başka bir biçimde ete ve kemiğe bürünmek üzere su yüzüne çıkar.
Su Gibi_Şiirin yaşam felsefenize kattığı anlamlar nedir
Cemal Öztürk_
Şiir,şairin namusudur. Yarına baki kalan yalın yürek konuşan insanların dostluğudur. Bu yalın yüreklilik halinin içinde şu öğeleri sıralayabilirim
-içtenlik,incelik,özveri
-açık sözlülük ve gözü peklik
-bilgelik,yalınlık ve sevecenlik
-en önemlisi coşkuyla birlikte kendi yaradılış gerçeğimizden bir gerilim enerjisi ortaya çıkar ki ruhumuzun asıl bu yakıta ihtiyacı var. Şiir okumak, müzik dinlemek, tabiatı seyretmek nasıl da heyecan verici bir şeydir. İnsanı mest etmeyen şeyler hiç mesut edebilir mi? Şiirin asıl harcı, duygu, hayal, hasret ve inançtır. Fikir; inancın içindeyse, özümlenmişse, yaşantıya katılmışsa değerlidir. Şairin yaşantısında, yüreğinde yeri olmayan eğreti bir düşünce yüzeysel ve inandırıcı da olamaz. Düşünün peşine düşmeyen düşkünlerden Tanrı korusun bizi. Şiirde devşirme düşüncelerin yapaylığı, iğretiliği ve aldatıcılığı hemen dikkati çeker. Sadece kendini aldatanlar bunun farkına varamazlar. Şimdi yukarıda değindiğim yalın yüreklilik halinin karşısında yer alan duygu ve değerlerin neler içerdiğine bakalım.
-kurnazlık,kabalık,bencillik
-korkaklık,kargaşa,kafa karışıklığı
-bilgisizlik,çarpıklık,sapkınlık
Kurnazlık ikiyüzlülüğün ağabeyidir. Kurnaz düzmeceye,yapaylığa yönelerek göz boyamak ister. İş ahlakı bir işin hakkını vermek demektir. Kurnazlığın ürettiği sahtelik,kendi eğilimi, istidası gereği üzerine şiir sanatına böylece hile şeklinde karışmış oluyor. Ahlaki zekadan yoksun böyle sahte şiirlerde her şey diplomatik olarak birbirine iliştirilmiştir. O yüzden bu şiir sanatı salt diplomaya dayanmaz. Şiirsel olanın yalınlığını ve müziğin evrenselliğini seviyorum. Şark kurnazlığının resmi dili olan laf cambazlığına ve laf kalabalığı insanı ayakta uyutan, aldatan bir göz bağcılığıdır ki kuru sıkı bir kalabağın karanlığından yalnızlığın aydınlığına bir tek şiirle çıkabildiğimi söyleyebilirim.
Su Gibi_Şiirde gerçeklik ve soyutluk hakkında düşünceleriniz nedir?
Cemal Öztürk_
Şiirde; bireye,topluma ve tarihe ait olan gerçekliği bir bütün olarak önemsiyorum. Ben şiirde; ne sadece bireyi,ne insanın toplumsallığını ne de tarihsel boyutunu göz ardı etmeden çok katmanlı gerçeğini yakalamak isterim. Sağlıklı bir insanın sağduyusu,ilhama dayalı bir gerçekçilik anlayışı olmadan salt soyutluğa, fanteziye dayanıyorsa evhama dayalı bireysel saçmalıklar kaçınılmazdır.. Evham, ilhamın yerini almışsa ve yalın gerçek, yalandan bir çok soyutluğun gölgesinde kaybolmuşsa o şiirden ne bana ne başkasına hayır gelmez. Çünkü anlam kaybı,duygu ve duyarlık kaybı sabun köpüğüne benzer. Hacmi büyük olsa da etkisi ve ağırlığı hiçliğe yakındır. Özetle şiir de tıpkı sevinç göz yaşlarımız gibi somuttur. Asla soyutlaştırılamaz. Çünkü acılar ve sevinçler,var olan ile yok olan şeylerin hepsi dahi somuttur. Soyutlama ise sadece mikro ve makro uzaydaki anlatımın (anlamın) hacmini genişletmek içindir. Yoksa soyutlama ile somutluktan kaçmış ve uzaklaşmış olmazsınız. Mesela kuantum fiziğini yüksek matematik eşliğinde ve geometrik tasavurlarla anlamak için her analitik düşünce bir soyma bir soyutlama yöntemidir. Fakat bu bizi gerçeğin somutluğuna daha çok yaklaştırmak içindir. İkinci bir mesela daha, Tanrı soyut bir anlam olduğu kadar hayatın yaratıcısı olması bakımından da bize şah damarımızdan daha yakındır. Tüm moleküler ve genetik bilgimize ilişkin bilginin birliği demektir. Somuttur. Hakikatin kendisi halk bazında somut olduğu kadar halk olmanın sonsuz süreçlerindeyse soyuttur. Sonsuzluk en kamil manada bir soyutluktur. Ama sayısız olanak ve olasılıkları içinde barındırması bakımından da embriyonik bir karaktere sahiptir.
Su Gibi_İnternetin şiirsel gelişime etkisi var mıdır?
Cemal Öztürk_
Şiirsel gelişim aslında kaynağını hayattan alır. Ancak bu gün için bir çok insan hayata internetle bağlandığı kadarıyla da belli bir etkileşim ve alış veriş içine giriyor. İnternet hızlı bir etkileşim ve paylaşım aracıdır. Meraklısı için dünya çapında bir halk kütüphanesi sayılır. Ancak gelişigüzel vaktini ziyan edenler için bir zihinsel kirlenme, bir dezenformasyon da olabilir. Kişinin sağlıklı seçimi belirleyici olacaktır. Nasıl ki mikroplara karşı vücut bağışıklık sistemini geliştirmişse bizim de bilinç düzeyinde bir anti virüs programına da ihtiyacımız var. Uyarılar geliştirmeliyiz. Bunu kamu oyu ile paylaşmalıyız diye düşünüyorum. Bu konuda yeni yeni değerlendirmeler yapmak zorundayız. Zira konu alabildiğine bakir bir alan. İnternetin en kötü tarafı niteliksiz yığınların kendi başına buyruk olmalarıdır. Popülizmde; sayısal (niceliksel) oylamalar belirleyici olduğunda edebi ölçülerin, doğrunun ve iyinin bir anlamı kalmıyor. Bizim gurup oy çoğunluğuyla beni seçtiyse artık havalara bile girme tehlikesi altındayım. Bilimde, sanatta ve felsefede çoğunluktan çok bilginin birliği ve tutarlılığı, duygunun etik ve estetik olarak dile gelişi gibi nitelikler makbul olmalıdır. Salt sayısal bir çoğunlukla popüler olan şiirlerin içindeki şu kötü şiirlerin çokluğuna ne demeliyiz? Pop şair yarışmalarında hep duygusallığın ve yüzeyselliğin birinci çıkacağına kuşkum yoktur. Eleştiri her şeyden önce birikim ve deneyim ister. Öyleyse öncelikle her yazan insanın kendi içinde iyi bir özeleştiri yeteneği kazanması gerek. Bunun için de ulusal ve evrensel düzeydeki yapıtlardan mutlaka nasiplenmesi zorunludur. Başka bir yolu yok bu işin.
Su Gibi_Şiirde kelimelerin gücü hakkında düşünceleriniz?
Cemal Öztürk_
Şiir, kelime ve kelimelerin oluşturduğu cümlelerle yazılır. Şu da var ki şair (yaratıcı yazar her kimse) kurduğu her cümleyle dünyayı yeniden inşa ettiğinin veya yıktığının farkında olmalıdır. Laf kalabalığı, laf ebeliği, lafazanlık şiirin düşmanıdır. Kelimelerin cümle içindeki mimarisi ve mühendisliği olmadan zamana ve depreme dayanıklı şiir yazılamaz.
Su Gibi_Şiirde duygu yoğunluğunu bütününe yansıtmayı nasıl başarabiliriz?
Cemal Öztürk_
Duygu yoğunluğu şiirde olmazsa olmaz olan içimizden süzülerek gelen lirizmin özüdür. Tabii ki şiirin büyük ustaları için söz konusu duyarlığın somut olarak his edilmesi ve ilhamın devam etmesiyle bu iş kendiliğinden çok kolaydır. Aksi halde salt günlük dilin, kavramların donukluğu ve sıkıcılığı bizi çepeçevre kuşatması altına alacaktır. İşin can alıcı kısmı yaratıcı yazarlığın embriyonik bir karakterde olmasıdır. Tıpkı sinir hücresinin sinir sistemini, kas hücrelerinin kasları, yağ hücrelerinin yağ dokusunu oluşturması gibidir.Yani ilk nedenler, her zaman soyaçekim özelliğine sahiptir...
Su Gibi_Şiir kitap satışları neden yazım edebiyatına göre daha düşüktür, sizin yorumunuz nedir?
Cemal Öztürk_
Şiir türü kitap satışları gerçekten düşük müdür? Yoksa insanların okuma,algılama ve birikim düzeyleri mi düşüktür yada bu piyasayı ele geçirmiş medyadaki tekeliyatın ve ticaretin bir oyunu mudur. Tam emin değilim. İstatistikleri, eldeki verileri öncelikle sağlıklı mı doğru mu diye gözden geçirmek lazım. Şairlik bizde zaten kolay bir iş değildir. Muhalif ve naif olan şeyleri basmayı, okumayı, okutmayı kimse göze alamıyor belki de ancak şairler öldükten sonra kitapları başkalarına iyi para kazandırabiliyor. Nitekim, Nazımın, Ahmet Arifin, Pir Sultan Abdalın, Yunus Emre’nin adam gibi şairlerin bu konuda bir numara olduklarını rahatlıkla örnek verebilirim. Siz önce zamanın ruhunu yakalarsanız halk bir daha sizi elinden bırakmaz diye düşünüyorum. Mesele populizm ve sayısal çoğunluk değil tamamen nitelik,tarihsel ve toplumsal gerçeklik meselesidir. Demek ki şiirin zamana kendini kabul ettirmesi daha zor olmaktadır. Bir Yunusu, Pir Sultanı, insanlar yüzyıllar sonra anlayabilmişse, 'vatan haini' bir Nazımı ancak 50 sene sonra okuyabiliyorsa burada toplumsal değişmenin çok yavaş, çok ağır ve çok geç olmasından kaynaklandığını söyleyebilirim. Mesela bazı şanslı ve torpilli yazarların da yüzyıl sonra hiç okunmayacağını size tarihsel deneylerle ispatlamaya hazırım. Bu gün falan takdir komisyonunun takdirini alan yazarlara gelecek kuşaklar eğer onda edebi bir cevher yoksa niçin ona torpil yapsın ki. Nasıl olsa bu gün geçerli olan rüşvetin, şöhretin yarın öbür gün ebediyen bir geçerliliği yoktur. Unutmayın ki insanların zihinleri ve vicdanı gelecekte mutlaka yenilenmeye, temizlenmeye açık kalacaktır. Gerçeklik de güzellikle de çoğu zaman bir bakış açısıdır yada bir görüş uzaklığıdır. Üstelik anlamak upuzun bir yolken çoğu tembel insan yığınları bir yere çakılıp kalırcasına yerinde saymayı bir erdem saymaktadır. Yığınların bağnazlığını, koşulların kalın duvarlarını yıkmadıkça yeni ufuklara açılmak da zor oluyor. O halde şiir ve şiir okurunun yetişmesi daha çok bir iki kuşağın değişmesiyle ilgiliyken magazinel popüler kültür tüketimi sezonunu her yıl yeniden açabilmektedir. Bu tür kitapların çok okunması fırında kekin tarifi gibi elden ele dolaşıma sunulmaktadır. Ha bir de şu gerçeği belirtmezsem günaha girmiş olurum. O da bir çok denemelik ve müsvedde düzeyinde yazılmış şiir kitaplarının da ayrıca okurun vaktini ve naktini ziyan ettiğini bu şekilde de şiire ilişkin kötü bir izlenim oluştuğunun
altını fosforlu kalemle çizerek söyleyebilirim.
Su Gibi_Şiirlerde tematik çalışmaya önem veriyor musunuz?
Yoksa konular kendiliğinden mi oluşuyor ve
tematik baktığınızda çalışmalarınıza seçimlerinizdeki yoğunlaşma hangi konulara?
Cemal Öztürk_
Temesı, konusu, kurgusu, vurgusu, sorgusu olmayan şiir özürlü bir organizmadır. Konu kendiliğinden gelse de temasıyla birlikte gelir. Aşkın, muhabbetin, dikkat ve yoğunlaşmanın, ilginin, çabanın, kendini adamanın ödül olarak karşılığı şiirdir. Şiir, sahibini çok seven bir köpek gibi temel konulardan asla ayrılamaz. İnsanın temel konuları, aşk, ayrılık, ölüm, yoksulluk, varlık, yokluk, insan, toplum, tabiat, Tanrı (vahdet, adalet, ahiret) ve tüm kainattır. Cinsellik, sınıfsallık, ulusallık ve evrensel dünya görüşü (din) insan kimliğinin başlı başına cepheleridir. Bu cephelerden sadece birini öne çıkarmak çok sığ bir ideolojik bir yaklaşımdır. İnsanlar gerçeğin bütününü yakalasalardı zaten içinde yer aldığımız et obur cihan devletler sisteminin en korkuncu olan NATO da kendini fesh ederdi.(Yine mantık zincirinin, (nedensellik prangasının) ta sonuna kadar gitmeden çenemi ve parantezi kapatıyorum)
Su Gibi_Zaman içinde değişime uğrayan dil yapımız için ne düşünüyor sunuz?
Cemal Öztürk_
Dil üretim ilişkileri ve yaşam tarzıyla birlikte değişime ve başkalaşıma uğramak durumundadır. Çünkü dil toplumsal ve ortak bir kurum olarak insanın yaşamı yeniden algılaması,anlaması ve adlandırmasıyla bir insanlaşma serüveni olan uygarlık tarihi boyunca ortaya çıkmış, zenginleşmiş ve yaşam devam ettiği sürece de gelişmesine devam edecektir. Bu tarihsel süreci çok da merkezi olarak planlamak iradi bir olay değildir. Sadece üretim ve yaratım ilişkileri içerisindeki konuşan halk ile bir dili yeniden üreten yazarlar, o dilin kitaplarını oluşturan kütüphanelere benzer. Algıladığımızı ve anladığımızı anlatmak için bu dünyaya dile gelmek için geldik biz.
Su Gibi_Şiirde gelmek istediğiniz yer nedir?
Cemal Öztürk_
Yüzyılın kürsüsünden hayatı okumak ve yaşama doğru tanıklık yapmak. Bunun için 20.yüz yıl ile hesaplaşma temelinde - ahlaki akıl - üzerinde yoğunlaşarak bir deneme yazmak istiyorum. Bu deneme; kozmolojiden biyolojik bilimlere,medeniyetler ve dinler tarihinden modernleşme olgusuna kadar birbiriyle bağlantılı bir çok konuyu içermektedir. Bu deneme kesinlikle yeni bir bilim felsefesi olacak. Buna acilen ihtiyacımız var. Çünkü bir çok bilim dalındaki gelişmelerin birleşik bir alanda yeniden okunması henüz yapılmamıştır. Bundan 1-2 asır önceki paradigma ve kavramlarsa hayat sistemine yeniden entegre olmamıza engel olmaktadır. Bundan başka da birikmiş şiirlerimi 2008 yılında kitap haline getirmek istiyorum.
Su Gibi_Sevdiğiniz bir şiiri bizimle paylaşır mısınız? ....
Cemal Öztürk_
Parantezi (Çenemi) Açıyorum
Baba ne dersin NATO’dan çıksak mı acaba
İkinci cihan harbinden bu yana ne yana dönsek
Hür dünya ve insanlık adına o kadar övündüğün
Senin fikir babaların mafya babası çıktı
Harbiden sinir harbindeyim.
Kulağımın dibindeki
şu vızıltılar
bana vız gelir diyemem
siz diyebilir misiniz?
insan kanı sever sivri sinekler
ısırıp kaçıyorlar,
ısırıp kaçıyorlar
kimse baş edemiyor
sinir savaşının o müthiş uzman çavuş askerleriyle
*
ve terörist başı başkan Bush’un emriyle
Irak’a giren askerler ne iyi ettiniz diye
sivrildikçe sivrilen kıvrak zekalı
ve döner başlıklı süper marka yazarlar alacağını aldı mı
gözüme değil ama üst düzeyde dereceye girdiniz
gerçi yalan söylemek yalın gerçeği görmekten daha kolaydı
kim bilir şimdi kaç evde analar oturmuş ağlayarak saçlarını yolar
artık Nobel’e aday gösterilen usta yazara sormak kimin haddine
yalanla insanları aldatmanın kazancı kaç dolar
olursa olsun
buna karşın kaybınız neydi biliyor musunuz
insanlıktan çıktınız.
Çenemi (parantezi) kapatıyorum
…
devam edecek
Cemal Öztürk
Bahçelievler
16-11-07
not:
Yorum ve eleştiri yapacak tüm okurlara peşinen teşekkür saygı ve sevgilerimle.
Kayıt Tarihi : 24.11.2007 20:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
sanırım önce şiir/edebi yazım üzerine bakmadan insancıl tarafıyla bakınca, hataya dolu bakan, duyunsayan, katılan bir kişilik...sadece verilen bilgilerden değil yazım karakterinin görünmeyen anlamlarından da çıkartabiliyoruz... bütünü gören ve anlayan...
güzel bir söyleşi olmuş Cemal Bey, okumaktan memnun oldum...dolu ifadeler ve verici..
emeğinize sağlık...
selamlarımla...
TÜM YORUMLAR (1)