ŞİİR NİYE YAZILIR?
Başlıktaki soru kipini tüm zamanların tüm şairleri yerine; bütün özgül ağırlığı ile bir güle tevil yoluyla yöneltelim mi?
Ey gül sen ne için açıyorsun diyerek!
- Güzel kokunla rayiha vermek için mi?
- Rengârenk dokunla daha güzel görünmek için mi?
- Yapraklarından gül suyu yapılarak endüstriyel değer taşıyarak seni dikenin yüzünü güldürmek için mi?
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Yazı baştan sona harika. Zaten Gül ve Şiir benzetmesinde Şairimiz Ilhami Bulut hocamız açıklık getirerek yazmış. Bizler tekrara düşmemize gerek yok. Şurasını vurgulamadan geçemiyeceğim. Şairlikte öbeklenmeler gördüğümüz zmanlar olabiliyor. Adam Şiirin nasıl niye yazıldığına kalitesine bakmıyor. Kimin yazdığına bakıyor. Niye kendi idolojisinden bir şiir olduğunu tahmin ediyor. Okmuyor bile basıyor beğeniyi. Basıyor yorum.''''''Sultanüşşuara tacı her ne kadar Nedim’e rağmen Padişah tarafından Şair Osmanzâde Taib’e giydirilmişse de, bu gün bu şairin ismini, sanını bilen var mı! Ama Nedim öyle mi?
Dönsek mi bu aşkın şafağından
Gitsek mi ekaalim-i leyâle ?
Bizden daha evvel erişenler
Ağlar bu gün evvelki hayale….'''Şiirin babasınının, Ahmet Haşim ve Ahmet kabaklı'dan verdiği örnekler tekrarara düşmeden edemiyeceğim.'''Ahmet Haşim’in dediği gibi şiir bir özleyiştir. Özleyiş bitince, kadın da, ülkü de, ümit de tükenir gider.
Ne aşksız şiir ne de şiirsiz bir aşk olur.
Demişiz bir mısrada ve şiir bir duyu ve duygunun mumyalanmasıdır diye de tanımlamışız kendimizce.
Şiir, aşk hazinesine giden yolun trafik levhaları gibidir, bu yolda karşımıza az çıkmayan bir tabela vardır. YAVAŞ…
Ahmet Kabaklı şiir için şu mülahazada bulunur.
“Şairlik ne ilham ne aşk ile ne ilim ve bilgi iledir. Fakat bunların “kemali” iledir.
Belki de şair dediğimiz ruh sözcüsüdür.
Gülün açış, güneşin dönüş gaye kökünden çekilen bir fiil midir, nedir! Şiir. Ben başlığa yanıt bulamadım siz ne dersiniz bilemem.
İlhami Bulut.'''Şiir'in babasına teşekürler. Bizleri bilgilendirdiği için var olun hocam .Saygı ve selamlarımla....DUYGULARIN ŞAİRİ ÖMER TURAL..
Yüreğinize emeğinize sağlık üstadım. Bizleri okumaya araştırmaya teşvik eden değerli çalışmalar için kutluyorum. Gül ve şiire dair yazmış olduğunuz satırlar ve sorunuzun cevabı oldukça geniş bir yelpazeye yayılmış ve cevabın sonsuz olduğunu düşünmekteyim. Naçizane güle ve şiire dair bir kaç söz de ben söylemek isterim.
"Gül zamanı" ile baharı müjdeleyerek şairlere ilham kaynağı olurken; sevgiliye benzetilirken ömür denilen mevfuma mesaj gönderir. Kokusuyla başını döndürürken aşığının (bülbül); dikeniyle aşığa rakip olanları temsil eder. ( Bülbülün gül'ün dikenine takılarak kanının akması ve bu kanın rengiyle açması.)
Bütün bunları hissedebilmek gerçek aşkın içimizde olduğuyla ilişkilidir diyebilirim. Herkes okur yazar olabilir ama herkes sırlarını ifşa edemez. Gerçek şair bana göre ne kadar zırh giyerse giysin aslında çırılçıplaktır.
Güzel çalışmalarınızın devamı dileğiyle. Selamlar saygılar esenlikler diliyorum efendim.
Murat Çalman...
Değişik şairlerin ,şiire malzeme olan gül ve bülbül sembolleri belli dönemlerde çok etkendi şiir yazarken .. Buna Romantizmin hakimiyeti diyebiliriz.Günümüzde herşey gibi şiir anlayışı da değişti. İnsan etkilendiği olayları en kestirme yoldan ifade ediyor.
Cemal Süreyya ın şiirleri örneğin çok beğenilir sade diliyle.
Şiirde sanat icrası tabii ki önemlidir. Bunu belli bir dönem şairleri özellikle Divan şairleri; Fuzuli ve Nedim gazel ve kasidelerinde gül sembolünü sevgiliye atfen bol bol kullanmışlar ve kabul görmüşler. Günümüzde şiir zevki de değişti herşey gibi.
Güzel bir analizin emeği , güzel bir sunum olmuş. Bize de teşekkür düştü. Sağlıcakla.
Özden Ece
Şiirin ham maddesi hayallerin,düşüncelerin, fikirlerin uyandırdığı duygulardır.
Şiir için Sayın Fethi Bolayır " İnsan sevgisinin, duygusunun, sezişinin ve hayal edişinin müzikal ifadesidir" der.
Cahil Sıtkı Tarancı " Şiir, kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatıdır " diyor.
Bence şiir; insan ruhunun deşarjıdır . İnsan ruhunu herhangi bir vakitte, herhangi bir alanda enginlere, sonsuzluğa salmasıdır ,topladığı incileri ışık ,renk ile birleştirerek derin bir mana ile özdeşleştirerek âhenkli, duygusal ,estetikbir yapıya sermesidir .
Şiir ; zaman içerisinde değişen ,gelişen, canlı bir varlıktır, dil gibi ....
Bazı kelimeler zaman içerisinde gerçek anlamını kaybeder, melek gibi, üstadım gibi, bazan da sevgi ve aşk gibi ....Geçmiş zamanların sevgisi, aşkı hep özlenir....neden ...Çünkü içtendi, samimi idi ,yürektendi.... Bu kelimelerin yer aldığı şiirlerin de anlamını etkiledi.
Nedense , "gül " gerçek ve meteforik anlamını ,hatta özelliğini kaybetmedi ..
Yine de Nedim' in ;
" Güllü diba giydin amma korkarım azar eder
Nazeninim saye-i har-ı gül- i diba seni "
Beytindeki kadar ince zarif bir ifadeyi ,mânayı ; şimdi neredeyse her mısraın , kıtanın sonunda kullanılan " Gülüm" kelimesinin hissettirdiği duygularla mukayese edemem .
Şair , hem kendisinin, hem de okurlarının " ruh sözcüsüdür" .
Kişi duygulanır, ama " İlhamın, aşkın, ilim ve bilginin kemale ermemesi sebebiyle duygularını anlatamaz " diyor Ahmet Kabaklı . Çok doğru . Okur , o duyguları anlatanı bulur, belki bir Şiirde , bir kelimede , bir şarkının bütününde .... ve o ifadeye , şairinden daha güçlü bir duygu ile bağlanabilir.
Şiirle ilgili makale özelliğnde güzel bir yazı okudum teşekkür ederim
Saygılarımla
Tülay Yıldırım...
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta