ŞİİR NİYE YAZILIR?
Başlıktaki soru kipini tüm zamanların tüm şairleri yerine; bütün özgül ağırlığı ile bir güle tevil yoluyla yöneltelim mi?
Ey gül sen ne için açıyorsun diyerek!
- Güzel kokunla rayiha vermek için mi?
- Rengârenk dokunla daha güzel görünmek için mi?
- Yapraklarından gül suyu yapılarak endüstriyel değer taşıyarak seni dikenin yüzünü güldürmek için mi?
- İnsanların sevgiliye ifade edemediği duyguyu bir paket halinde sunmak için mi?
- Arı ve diğerlerine gıda olsun diye mi?
- Bir duvar freskinde karşımıza çıkmak için mi?
- Güzellik reçetelerine girmek için mi?
- Davet ve ziyafetlerde başköşede yer kapmak için mi?
- Sensiz banyoya girmeyen İmparatoriçe Josephine’nin mahrem yerlerini görmek için mi?
- Taptuk Emre’nin dediği gibi diken de, senin yüzü suyun hürmetine birkaç damla su içsin diye mi?
- Malmaison Bahçeleri’nde süs olsun diye mi?
- ‘Kimde bu ateş yoğ ise vah ona’ diye bir söz duydun diye mi?
- Yoksa inadına bülbülü çatlatmak için mi?
Tarafımızdan güle yöneltilen bu yorumların hiç biri gülün açılış gayesini izah edemez, zira gülde kalan bir sırdır o.
‘Sır içinde esrar’ kim ne derse desin burada, bir gülün açışında bir sanat var sanat, belki de gerçek şiir işte böyle bir şey olmalı.
Şair; usunu, zevkini, taze hayalini, duygusunu, mantık ve sayısız kaynakları kullanır, fakat bu işin içine bir yaratış katmalıdır, işte o yaratışın nüvesindedir şiir.
Düz yazı, yürüyüş gibi bir adrese varmaya yöneliktir, oysa şiirdeki yürüyüş dans adımı gibi kıvrım kıvrım olmalı ve gül gibi usul usul kanatlanmalıdır.
Acep; gül mü şiir gibi açıyor, yoksa şiir mi gül gibi açmalıdır.
Şiirin hammaddesi hayaldendir, büyüye uğramadan, gerçeği aşıp gelmeyen hiçbir seste şiir tadı bulamazsınız;
Fuzuli der ya;
“Aldanma ki şair sözü elbette yalandır”
Her ne kadar Mehmet Akif;
“Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim.
İnan ki her ne demişsem, görüp de söylemişim.”
Demişse de; bunu Çanakkale Şehitlerine, Bülbül, Leyla ve İstiklal Marşı için söylemiş olamaz, gözünü kapatıp iç dünyasında gördükleridir ancak.
Yoksa Yahya Kemal
“Hülyası kalmayınca hayatın ne zevki var”
Diye seslenir miydi bize.
Şiir insanlık için, kavga, açlık, yergi, Tanrı hayranlığı, beşeri sevda, öfke ve arzu coşkunluğu, üzüntü, şiirin koordinatları sınırsızlıktan geçer, hepsini kapsar ama günlük siyasi kavgada, gündelik ihtiras kurşunu gibi atılırsa işte o şiir alanının dışına düşer.
Şiir namlusundan propaganda sıkılamaz.
Şiirin en adil, objektif ve tarafsız eleştirmeni zamandır.
Sultanüşşuara tacı her ne kadar Nedim’e rağmen Padişah tarafından Şair Osmanzâde Taib’e giydirilmişse de, bu gün bu şairin ismini, sanını bilen var mı! Ama Nedim öyle mi?
Dönsek mi bu aşkın şafağından
Gitsek mi ekaalim-i leyâle ?
Bizden daha evvel erişenler
Ağlar bu gün evvelki hayale…..
Ahmet Haşim’in dediği gibi şiir bir özleyiştir. Özleyiş bitince, kadın da, ülkü de, ümit de tükenir gider.
Ne aşksız şiir ne de şiirsiz bir aşk olur.
Demişiz bir mısrada ve şiir bir duyu ve duygunun mumyalanmasıdır diye de tanımlamışız kendimizce.
Şiir, aşk hazinesine giden yolun trafik levhaları gibidir, bu yolda karşımıza az çıkmayan bir tabela vardır. YAVAŞ…
Ahmet Kabaklı şiir için şu mülahazada bulunur.
“Şairlik ne ilham ne aşk ile ne ilim ve bilgi iledir. Fakat bunların “kemali” iledir.
Belki de şair dediğimiz ruh sözcüsüdür.
Gülün açış, güneşin dönüş gaye kökünden çekilen bir fiil midir, nedir! Şiir. Ben başlığa yanıt bulamadım siz ne dersiniz bilemem.
Kayıt Tarihi : 9.9.2018 23:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Dönsek mi bu aşkın şafağından
Gitsek mi ekaalim-i leyâle ?
Bizden daha evvel erişenler
Ağlar bu gün evvelki hayale….'''Şiirin babasınının, Ahmet Haşim ve Ahmet kabaklı'dan verdiği örnekler tekrarara düşmeden edemiyeceğim.'''Ahmet Haşim’in dediği gibi şiir bir özleyiştir. Özleyiş bitince, kadın da, ülkü de, ümit de tükenir gider.
Ne aşksız şiir ne de şiirsiz bir aşk olur.
Demişiz bir mısrada ve şiir bir duyu ve duygunun mumyalanmasıdır diye de tanımlamışız kendimizce.
Şiir, aşk hazinesine giden yolun trafik levhaları gibidir, bu yolda karşımıza az çıkmayan bir tabela vardır. YAVAŞ…
Ahmet Kabaklı şiir için şu mülahazada bulunur.
“Şairlik ne ilham ne aşk ile ne ilim ve bilgi iledir. Fakat bunların “kemali” iledir.
Belki de şair dediğimiz ruh sözcüsüdür.
Gülün açış, güneşin dönüş gaye kökünden çekilen bir fiil midir, nedir! Şiir. Ben başlığa yanıt bulamadım siz ne dersiniz bilemem.
İlhami Bulut.'''Şiir'in babasına teşekürler. Bizleri bilgilendirdiği için var olun hocam .Saygı ve selamlarımla....DUYGULARIN ŞAİRİ ÖMER TURAL..
"Gül zamanı" ile baharı müjdeleyerek şairlere ilham kaynağı olurken; sevgiliye benzetilirken ömür denilen mevfuma mesaj gönderir. Kokusuyla başını döndürürken aşığının (bülbül); dikeniyle aşığa rakip olanları temsil eder. ( Bülbülün gül'ün dikenine takılarak kanının akması ve bu kanın rengiyle açması.)
Bütün bunları hissedebilmek gerçek aşkın içimizde olduğuyla ilişkilidir diyebilirim. Herkes okur yazar olabilir ama herkes sırlarını ifşa edemez. Gerçek şair bana göre ne kadar zırh giyerse giysin aslında çırılçıplaktır.
Güzel çalışmalarınızın devamı dileğiyle. Selamlar saygılar esenlikler diliyorum efendim.
Murat Çalman...
Değişik şairlerin ,şiire malzeme olan gül ve bülbül sembolleri belli dönemlerde çok etkendi şiir yazarken .. Buna Romantizmin hakimiyeti diyebiliriz.Günümüzde herşey gibi şiir anlayışı da değişti. İnsan etkilendiği olayları en kestirme yoldan ifade ediyor.
Cemal Süreyya ın şiirleri örneğin çok beğenilir sade diliyle.
Şiirde sanat icrası tabii ki önemlidir. Bunu belli bir dönem şairleri özellikle Divan şairleri; Fuzuli ve Nedim gazel ve kasidelerinde gül sembolünü sevgiliye atfen bol bol kullanmışlar ve kabul görmüşler. Günümüzde şiir zevki de değişti herşey gibi.
Güzel bir analizin emeği , güzel bir sunum olmuş. Bize de teşekkür düştü. Sağlıcakla.
Özden Ece
Şiirin ham maddesi hayallerin,düşüncelerin, fikirlerin uyandırdığı duygulardır.
Şiir için Sayın Fethi Bolayır " İnsan sevgisinin, duygusunun, sezişinin ve hayal edişinin müzikal ifadesidir" der.
Cahil Sıtkı Tarancı " Şiir, kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatıdır " diyor.
Bence şiir; insan ruhunun deşarjıdır . İnsan ruhunu herhangi bir vakitte, herhangi bir alanda enginlere, sonsuzluğa salmasıdır ,topladığı incileri ışık ,renk ile birleştirerek derin bir mana ile özdeşleştirerek âhenkli, duygusal ,estetikbir yapıya sermesidir .
Şiir ; zaman içerisinde değişen ,gelişen, canlı bir varlıktır, dil gibi ....
Bazı kelimeler zaman içerisinde gerçek anlamını kaybeder, melek gibi, üstadım gibi, bazan da sevgi ve aşk gibi ....Geçmiş zamanların sevgisi, aşkı hep özlenir....neden ...Çünkü içtendi, samimi idi ,yürektendi.... Bu kelimelerin yer aldığı şiirlerin de anlamını etkiledi.
Nedense , "gül " gerçek ve meteforik anlamını ,hatta özelliğini kaybetmedi ..
Yine de Nedim' in ;
" Güllü diba giydin amma korkarım azar eder
Nazeninim saye-i har-ı gül- i diba seni "
Beytindeki kadar ince zarif bir ifadeyi ,mânayı ; şimdi neredeyse her mısraın , kıtanın sonunda kullanılan " Gülüm" kelimesinin hissettirdiği duygularla mukayese edemem .
Şair , hem kendisinin, hem de okurlarının " ruh sözcüsüdür" .
Kişi duygulanır, ama " İlhamın, aşkın, ilim ve bilginin kemale ermemesi sebebiyle duygularını anlatamaz " diyor Ahmet Kabaklı . Çok doğru . Okur , o duyguları anlatanı bulur, belki bir Şiirde , bir kelimede , bir şarkının bütününde .... ve o ifadeye , şairinden daha güçlü bir duygu ile bağlanabilir.
Şiirle ilgili makale özelliğnde güzel bir yazı okudum teşekkür ederim
Saygılarımla
Tülay Yıldırım...
TÜM YORUMLAR (2)