Şiir; başta algılama, adlandırma ve tanımlama çabasıdır. Hergün antenlerimize çarpan dış dünyanın sinyallerini dil yardımıyla algılayıp anlamlandırma. Böylece gerçekliği tanımlamış oluruz. Nesnel dünya zihnimizde açık hale gelir.
Sonra bu, tanımlanan ' verili dünya ' ile bizim dünyamız - tanımlamayı yapan öznenin iç dünyası - arasında çatışma başlar. Bu dünya bizim arzularımızdan, emellerimizden oluşan; görmeyi, yaşamayı istediğimiz dünyadır. Böylece de verili olanı arzu edilenle değiştirme zorunluluğu doğar. Şairlerin ya da tüm sanatçıların sürekli bir tedirginlik, yerinde duramamazlık içinde oluşları; hep bir arayış içinde olmaları da bundandır belki de. Karşılarında duran, ya da içinde yaşadıkları gerçekliği çirkin bulmaları ve güzelleştirme çabaları...Verili olanı arzu edilenle değiştirme zorunluluğu neden doğar, doğmasa olmaz mı, ya da herşey olduğu gibi yerli yerinde dursa ve hep aynı kalsa olmaz mı? - Buna kavramlar ve bütün soyut dünya da dahil- İnsanın içindeki değiştirme dürtüsünün kaynakları nelerdir? Bu konu beni aşar. Ama bilebildiğim dış dünyadan gelen ' ileti ' lerin, uyaranların insanın içinde bir hareketlenme yarattığıdır.
Bu hareketlenmeyle birlikte tanımlanan duyguların, ilişkilerin, renklerin, kokuların, seslerin, biçimlerin...yine dil yardımıyla yaratıcı öznenin olmasını istediği ' dünya ' ya aktarım süreci başlar. Ama yenileriyle değiştirilmiş olarak. Buna yaratma süreci de deniyor. Bu sürecin bütün giz ' leri de henüz tam olarak çözülememiştir. O anda beyinde neler olup - bittiği de henüz araştırılmaktadır. Ama epeyce de yol alındığını biliyoruz. Bu süreçte şiir kurmaya çalışan özne ' nin
elinde, arzu ettiği dünya ' yı kurabilmek için birçok araç vardır. Ama temel araç ' sözcük ' tür. Onların ağırlıkları, yeğnilikleri, boyları - posları, sesleri, renkleri, kokuları, tatları, uçarılıkları vb. yaratıcı özne'nin işine yararlar. Fakat bu dünyanın bir ' dengeler dünyası ' olduğunu da ta başından bilir, şiir özne'si. Anlam, müzikalite/ ahenk, biçim, ileti...yönleriyle dengeli bir dünya olmalıdır bu ' dünya.' Duruma göre bu öğelerden birisi ötekilerin haklarını kullanıp biraz öne çıkabilir, ama yine de aşırıya kaçmamalıdır. Bu ' dünya' yı oluşturan yapıtaşlarının uyum içinde olmaları beklenen bir durumdur ve neredeyse zorunluluktur.
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız