şiir gibi gidip, şiir gibi gelmeye söz vermiştik oysa
diken dikili, bu hayat yolculuğuna çıkmadan önce
ağlıyordu istanbul
sildik gözyaşlarını, sonsuza dek ağlayabilmek uğruna
zenginlik bir yana dursun; gelinlik birkaç parça perde tülü,
damatlık ise ateş külüne boyanmış beyaz kumaştı bize
aşk koru, merhem oldu, yaktı ayırdı bizi kar
dur! yağmurlu yol burası, gelme sakın ey yolcu
anılarla dolu bir hatıra ormanı gibi burası
tepretme elini, dokunursan ağlarım çünki
yine doluyum bugün, hergün olduğu gibi
bir dost çıksa da, anlatabilsem ona derdimi,
okusam bu karlı havada yazdığım günlüklerimi.
“o güldü, ben de yaprağındaki sert tikenler
biri kopardı sanki bizi toprağımızdan
şiir gibi gidip, şiir gibi gelmeye söz vermiştik oysa
ölüme kadar birbirimizden ayrılmamaya sözlenmiştik
günah dolu, bu hayat yolculuğuna çıkmadan önce
ağlıyordu istanbul
sildik gözyaşlarını, sonsuza dek ağlayabilmek uğruna
şairlik bir yana dursun, şiirin ne demek olduğunu,
yazılacaksa eğer, ancak tanrıya yazılabileceğini unutmuştuk biz
öyleydi, la deyince anlamalıydı layı gözlerim
ama olmadı, anlamadı gözler bile ah şu halimizden
müzisyenden ne farkımız kaldı şu veba günlerinde
bir de belgesel gibi yüreğimiz; yaralı ceylan, kanadı kırık bir kuş
gelincik yaprakta, onları avlardı belki kartal
izlerdik de, bu yüreğimize gömerdik karla karışık acımızı
şiir gibi bir hayatımız vardı, bize dar gelen
yoksulluklara karşı ördüğümüz ağ;
ağı giyinirdik de, üşümezdik, (ilâhi) aşk dolu kış günlerinde”
şimdi kış, ama vebadan beter bir hastalık,
suskunluk, bir boşluk var, ayrılık; koronalı,
bu boş sokaklı, dar dünyamızın günlerinde
bir boşluk var ve bir inilti, yüreğimizdeki karadeliğimizde,
ardından cırtlak bir ses, genzimizde
kuru kalabalık lafları düşlüyorum,
ağlayamayan yamyamların, timsah gözyaşlarını
çıkar mı tanrı katına, ettiğimiz ibadetler
bir yanda ney, bir yanda tef sesleri
bardaktan kan boşanırcasına kestiğimiz kurbanlıkların etleri
ikibinden ikibinyirmiye koşan, bir nirvana yolcusu
taş devrinden gelen adamın, iliğine işliyen toprak kokusu
can çekişir mi içimizdeki, eriyen, her gün az az ölen sevda
şiir gibi bir kış geçirdiğimizi bilenler,
bu yaralı halimize faydalı bir şey yapabilirler mi
sarhoş eder mi kana kana içtiğimiz iman badesi bizi
resullullaha olan özlemimiz, şehid eder mi bizi, cennet uğruna
sevincimiz, ırakı yakın eder mi bize
hey dertlerle bunamış İstanbul
bu ne dert başındaki böyle
hangi kasem yoldan geçtin de ağlıyorsun bebekler gibi
hangi devrin konstantiniyyesini yaşıyoruz
ve hangi yamyamlar ülkesini paylaşıyoruz seninle
hani müjdelemişti fethini büyük peygamber
ağlama istanbul
sileyim gözyaşlarını, sonsuza dek ağlayabilmek uğruna
insanlık bir yana dursun, hücrelerimizin hayvanlığını bile,
hakketmeden yaşıyoruz şehit atamızın diyarını, nefesini
şiir gibi gidip, şiir gibi gelmeye söz vermiştik oysa
acı dolu, bu hayat yolculuğuna çıkmadan önce
ağlıyordu istanbul
sildik gözyaşlarını, sonsuza dek ağlayabilmek uğruna
pişman olabilmek ve ağlayarak ölebilmek uğruna
ağlayabilmeyi ancak yakup’tan öğrenebilmiştik
şiir gibi gidip, şiir gibi gelmeye söz vermiştik oysa
özlem dolu, bu hayat yolculuğuna çıkmadan önce
Kayıt Tarihi : 13.4.2020 21:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!