SIĞINAK 6. SAYI/Masal Şiiri - Nermin Alt ...

Nermin Altındağ
123

ŞİİR


23

TAKİPÇİ

SIĞINAK 6. SAYI/Masal

MASAL

Ayla yârenlik ettik bu gece yine... bir masalı gerçek, bir gerçeği masal yaptık yine... çok şekerli açık çay keyfindeydi sözlerimiz... Yine üç yıldız aşırdım gökyüzünden, ben ayın haberi olmadı sanmaya devam ettim, ay ise yine sonsuz bilgeliği ile görmezden geldi gökyüzünden aşırdığım üç yıldızı.

Gökten üç şiir düştü bu gece... biri bahar vurgunlarına, biri yaz sanrılarına, biri sonbahara... kış kapıdaymış... her an vurabilirmiş kapıya, hem de üç kere, tık… tık… tık…

Ay, bu gece bir masal anlattı bana yine... sana da anlatayım mı, dinler misin? Sen dinlemem desen de, ben anlatacağım da desem, bu masal da aldı çoktan yerini tarihin tozlu sayfalarında...

…Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken… aşkların yalan olmadığı, sözlerin ağızdan bir kere çıktığı, kibrin ve riyanın ayak altında, yıldızların hala parlak ve elmaların gerçekten kırmızı, suların ilaçsız olduğu ve şehrin medeniyetle aynı anlama geldiği zamanların birinde,

Gökten düşen elmaları çürümesinler diye toplaması kendisine görev olarak verilen, bir meczup varmış. Her gece inler ve cinler oynadıkları topu kömürlüğün arka tarafına kaldırdıktan ve yorgun ama mutlu, sessiz ama gülerek evlerine çekildikten sonra ortaya çıkar, masal çocuklarının uyurlarken başuçlarına bırakabilmek için elma ararmış sokaklarda.

Bir gece yine sokaklarda dolaşırken çok derinlerden bir tıkırtı gelmiş kulağına... serin bir rüzgar gibi, içli bir aşk şarkısı gibi, kulağını okşayıp geçmiş. Aramış, taramış sesi... sağına bakmış yok... soluna bakmış yok... yere bakmış yok... uzaklara dikmiş gözlerini, açmış kulaklarını iyice. Uzatmış ellerini acaba bir daha değerse kulağına yakalar mıyım diye. Ama nafile. Ne yaptıysa bir tülü yakalayamamış tıkırtıları, ne gözleri ne kulakları ne de elleri ile. Bir tek başını kaldırıp bakmaya cesaret edemediği gökyüzü kalmış. Korkarmış gökyüzünden, ürkermiş. Hele bir de ay vaktiyse, ay en güzel elbisesini yine giymişse üstüne, takıp takıştırmışsa mücevherden, yakuttan, elmastan daha kıymetli halelerini, hiç kaldıramazmış başını yerden, bakamazmış gökyüzüne. Çünkü hep hazırlıksızmış ayın yüzüne bakmaya, o güzelliği görmeye. Hakkını veremem bakarken diye, nazar ederim diye, kendi gözlerinden bile sakınırmış.

Ama o gece, o kadar meraklanmış ki bu tıkırtılara,bu sıcak yaz günlerinde denizden esen meltemden daha serin tıkırtılara, bu en güzel masalların aşk şarkılarından daha güzel tıkırtılara, dayanamamış ve nazar etmek pahasına da olsa kaldırmış ve bakmış gökyüzüne.

Ay, yine üstünde en güzel elbisesi ve mücevherden, yakuttan, elmastan daha kıymetli haleleri ile kendinden geçmiş bir halde, yüzünde meczubun asla bakmaya kıyamadığı güzelliği ile dans ediyormuş, hem de her gece gökyüzünden şiirlerine ışık olsun diye, ya da sevdiklerine hediye etmek için üç yıldız aşıran bir şair/e ile. Yıldızlar da onlara eşlik ediyorlarmış.

Meczup bu tıkırtıları,bu sıcak yaz günlerinde denizden esen meltemden daha serin tıkırtıları, bu en güzel masalların aşk şarkılarından daha güzel tıkırtıları, bulmanın sevinci ve heyecanı içinde, gözlerinde, kulaklarında, ellerinde ve şaşkınlıktan dili tutularak, nefes almayı bile unutarak, bir heykel gibi yerinden kımıldamadan izlemeye başlamış ayın, şair/enin ve yıldızların dansını.

Ay: hoş geldiniz, hoş geldiniz, gönlüme baharları getirdiniz, şimdiye kadar nerelerdeydiniz?

Şair/e: meltem oldum estim, serin sularda gönlümü eyledim, kızgın çöllerde üşümüşlüğümü gizledim, ırmak oldum derin vadilerde gezindim, bulut oldum el salladım buğday tarlalarına, al oldum dokundum gelinciklerin yüzüne. Hep aradım, hep aradım… en güzel şiirlerimi yıldızlarınızın arasında sandım…

Ay: meltem olup estiğiniz, serin sularda gezindiğiniz, kızgın çöllerde gizlendiğiniz, ırmak olduğunuz vakitlerde vadilerde ve bulut olup el salladığınız zamanlarda buğday tarlalarına, gelinciklerin alı iken ben de hep bu dansı bekledim. İyi ki geldiniz, iyi ki geldiniz. Bu dansı bana lütfeder misiniz?

Şair/e: en güzel mücevherlerden, yakutlardan, elmaslardan daha kıymetli halelerinizi bu dans için takınmayı bana siz lütfetmişsiniz. İyi ki geldim, hoş geldim ve hoş buldum. Haydi dans edelim, dans edelim…

Ay, yüzünde ince bir gülümseme ile tutmuş şair/enin ellerinden ve başlamışlar dansa. Şair/enin ayakları yerden kesilmiş. Öylesine hafifmiş ki ayın adımları, bir rüyanın içinde adımlar olmuşlar en güzel zamanları.

Şair/e: şairler en güzel şiirlerini sizi izlerken yazarlarmış ve bestekarlar da en güzel şarkılarını sizi izlerken yaparlarmış. Gelinlik kızlar en güzel oyalarını siz yüzünüzü onlara gösterdiğinizde işlermiş.

Ay: ey gönlü uçsuz bucaksız denizlere ve gökyüzüne denk, yüreği altından daha parlak şair/e. Şimdi en güzel şiirini yazma vakti. Bu dansın sana hediyesi olan şiirine bir bedel vermeye hazır mısın?

Şaire: bedel mi? Ne için?

Ay: benimle dans etmek bir bedel gerektirir. En güzel şiirini yazmayı isterken sen de bütün şair/eler gibi, vermelisin işte bir bedel, ki yazdığın şiire halelerimden dokunsun ve ışıtsın evreni…

Şair/e ayın yüzündeki ince gülümsemenin büyüsünde, ayaklarında kuş kanadından daha hafif bu dans ile, bırakıp gitmeyi istemezken gökteki bu adeta en mutlu düğünden daha güzel düğünü, bir yandan da düşünmeye başlamış bedel olarak ne versem acaba diye.

Şaire: benim şiirlerim var sadece, bir de onları besleyen sonsuz bir aşk...

Ay: peki hangisini bedel vermek istersin?

Şaire: şiirlerim benim aynam... aşk ise hem benim, hem değil...

Ay: eğer aşk senin değilse neden benim diyorsun?

Şaire: aşk benim, ben aşkım, aşk alemin...

Ay gülümsemiş...

'haydi bir bedel ver bana... bu dans uymaz öyle her dansa... öyle bir bedel ki... halelerim daha da parlasın, yıldızlar çoğalsın, şairler en güzel şiirlerini yazmak için, bestekarlar en güzel bestelerini yapmak için ve gelinlik kızlar en güzel oyalarını işleyebilmek için halelerimden bir parça daha alabilsinler. Halelerim aşka kaynak olsun... aşk alemin, alem benim, ben alemim...'

Şair/e düşünmüş... taşınmış... çıkamamış işin içinden... istemiş ki aşkın doğurduğu şiirleri koca bir aleme ışık olsun... en güzel şiirini yazabilsin ve gönlü bir daha dolsun aşk ile. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden koca bir aleme ışık olmak umudu ile en güzel şiirlerini bu dansa bedel asmış elma ağacının dallarına...

bir yangın başlamış sonra gökyüzünde... çığlıklar atan bir şair/e ve bu şair/eye sonsuz bilgeliği ile gülümseyen ay son bir aşkla bitirmişler bu dansı...

Meczup bütün bu olanları ağlayarak seyretmiş... ve dönmüş aya:

Meczup: nöbeti devretme vakti geldi mi ey bilge olan ay? Bitti mi benim de elmalarla olan dansım... ben de artık külleri soğumuş bu yangın yerini terk edebilir miyim? Masal çocuklarının her gece dokunduğum rüyalarını artık rahat bırakabilir miyim? Ben de sonsuz uykuya çekilebilir miyim? '

Ay gülümsemiş:

'ey meczup masal perisi... senin de dansın bitti... ister git ister kal külleri soğumuş bu yangın yerinde... masal çocuklarının her gece dokunulan rüyalarındandır meczupluğun... sen görevini yerine getirdin... sonsuz uykun için sana şair/enin elma ağacının dallarına astığı şiirlerinin yansımaları gönderiyorum”

Şair/e inmiş yeryüzüne. Yüzünde ay ile yaptığı dansın büyüsü ile meczubun elindeki üç elmayı almış ve başlamış masal çocuklarının rüyalarında gezinmeye...

Ay sonsuz bilgeliği ile, toplamış en güzel mücevherlerden, elmaslardan, yakutlardan daha kıymetli halelerini, bu masalda ona verilen görevi yerine getirmenin telaşı içinde,bu şiirlerin otopsisini yapmış... görmüş ki bu akşam bir aşkın daha katili................

Biten her aşkın ardından yaptığı gibi saklanmış yağmur bulutlarının arkasına... bulutlardan yine rahmet yağmaya başlamış ki ay kan bulaşmış ellerini yıkasın...

Şair/e meczup bir şair/eymiş artık...

Meczup, şair/eye biraz hayranlık içinde, biraz buruk, biraz da kendi şiirlerini hatırlayarak yağmurun sakladığı gözyaşları ile bakmış...

Ay, içinde en güzel şiirlerin matemi... yerini güneşe ve mavi gökyüzüne bırakmış...

Gökten üç elma düşmüş... şimdi şair/enin ellerinde, şaire yollarda, yollar sonsuza sessizce akıp gidiyor...

bu gece gökten üç yıldız daha aşırdım...
biri bahara, biri yağmura, biri sana

üç yıldız da ay gönderdi... otopsisini yaptığı her bir şiir için bedel...
biri meczuba
biri şair/eye
biri de bana

*** benim görevim bu masalda katiplikti... okudum şair/enin şiirlerini asılı olan elma ağacından ay onları indirmeden önce ve ay onları en güzel haleleri ile incittikten sonra... gördüm ki koca bir alemin aşk sancını taşırmış içinde şair/ecik... ben de görevimi tamamladım bu masalda... hiç korkmadın mı diye mi soruyorsun? Korkmadım, hem de hiç... aya dansını öğreten de bendim çünkü hüzün kalbimi söküp almadan çok önce... şimdi masallarda aradığım gerçeği, gerçekte yalanların içine saklıyorum... bilirim ki... ben bilge değilim, hele şair… hiç değil...***

Nermin Altındağ
Kayıt Tarihi : 5.10.2005 21:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Nermin Altındağ