Tutuşmamış bir sigara
Parmak uçlarımı yakıyor
Acıya tapınıyor sanki yürekler
Bir sevinç dalgası gelecek korkusu sarıyor atardamarlarını aşkın
Kim söyleyecek yanlış olanı
Doğruyu duymaya ürkekler bin yıldır
Haydi kaldır başını bana bak desem
Gözlerin uzaklara kaçıyor
Ardında yalnızlıkları bırakıp
Tutuşmamış bir sigara
Parmak uçlarımı yakıyor
Bir utanma duygusuyla avuç içimde saklıyorum ateşi
Dumanı görünmesin yanmamış tütünün
Yarama bastığım yeri onaracak demiştin
Haberini bile alamayacaksın öldüğümün
Acıya bu denli dost olmak nedendir
Yaşamın hangi şeklidir mutluluk
Hangi toprakta yeşerir solmayan çiçekler
Kim sonsuzluğu bekler ufka dalıp her ölüm üstü
Renkler niye küstü, hep siyahtan gidiyor dokuması hayatın
Gülüşlerimi ağzıma tıkıyor bu kötülükler
Asıp geziyorum ki suratımı
Deli demesinler
Bari çocuklar gülebilseler
Tutuşmamış bir sigara
Parmak uçlarımı yakıyor
Ağlamaya çanak tutuyor gazeteler
Hangi hakkını alacaksın, yaşama hakkın sokaklarda kapkaça düşmüş
Mutluluk yalnızlıkta saklanıyor
Yalnızlık kentin en orta yerinde
Ben senin gözlerinde
Haydi yak sigaramı…….
Oğuzkan BölükbaşıKayıt Tarihi : 17.11.2005 14:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
üzerinde durursak,aslında tüm bileşik duyguların sözü edilen basit duyguların muhtelif dozlarda oluşturduğu kimyalardan ibaret olduğunu görebiliriz..
kadim kitaplarda baz veya basit yapılar; toprak ,su,ateş ve rüzgar olarak tasnif edilmiştir..
sigara..bileşik bir duygudur ve yukarıdaki tasnife göre vurgulayıcı, ana elementi ateştir..
tütün ,topraktan gelir,toprakta iken solur ve suyla beslenir..ama ateşle buluşunca sigara olur..
Oğuzkan bey, son dizeye kadar toprakla,suyla ve rüzgarla şarj ediyor şiiri.
Yaşamın hangi şeklidir mutluluk
Hangi toprakta yeşerir solmayan çiçekler
son dizede ise bir inzal ,sonsuz bir eyleme başlangıç olarak ateşliyor fitili,.gemileri yakarak değişimin içine atlayış..sigara, bir dinamit sanki o beldeye gidecek yolu açacak olan
Bizim kuşak değişimin içine ve hızına doğdu..rönesans ve reform hareketleriyle filizlenen ,fransız ihtilaliyle pik yapan büyük sosyal
değişim rüzgarı tanzimatla topraklarımıza taşınmıştı.
bizim coğrafyamızda ise değişim 50 li yıllarda geniş kitlelerin günlük yaşantılarına dahil oldu..değişimin hızı bu tarihten sonra asıl ivmesini kazandı.
tüm dünyada sosyal değişimin hedeflerini bilim kurgucular,felsefeciler,sanatkarlar belirliyor ve besliyordu.. onlar tarafından oluşturulan muhayyel dünya ile yaşanan toplumsal yapıdaki farkın kapatılması için gönüllü ve bazan ölümüne değişimcilik yeni kuşaklar için bir yaşam biçimi oluyordu..
işte böyle bir sosyal ortama doğan oğuzkan hoca, bilimsel verilerle teçhiz
ama bir o kadar da romantik, ateşli,kahraman portresine adanmış bir şair olarak gözüküyor gözüme.., şiirlerindeki stilistik serüvenciliğe oranla daha bir temkinli olsa da,değişimin yine de ateşli bir savunusu gözleniyor düzyazılarında da..
ikinci yeni şairleri, toplumsal değişim beklentilerinde daha bir belirgin ve somut hatta katı çerçevelere sahiptiler..ne istedikleri konusunu asla bir hayal olarak görmüyorlar, bir gün mutlaka olacak olanı bir an evvel oldurmak için bir katalizör aydın grubu olarak görüyorlardı kendilerini
80 sonrası kuşak ise ilkokul çağından itibaren yaşadıkları hızlı değişimi biraz tedirgin sorgulamaya başladı..çünkü refahla tanışmışlardı ve refah tünelinin en ucunda olup bitenlere gerek ulaşmada ve gerekse haber almada eski kuşaklara göre daha şanslılardı
bu kuşak tarafından yapılan sorgulama hem dünya gidişatına hem de ülke özelini dönüktü
bu perspektife göre şiire dönersek,oğuzkan hocanın yukarıda sözünü ettiğimiz ferdi mizacının günümüz sosyal yapısına ne şekilde geçiştiğini gözlemliyoruz şiirde
Şiirin son bölüme kadar çatışma ve çelişkiler soyut bir dille verilirken son bölümde somut ve aktüel bir dile dönüşüyor..ve bu dil hocanın gençlik yıllarında etkilendiği şiir dokusuna uygun bir şekilde dramatizasyon taşıyan bir dil..
Ağlamaya çanak tutuyor gazeteler
Hangi hakkını alacaksın, yaşama hakkın sokaklarda kapkaça düşmüş
bu dizeleri okuduğumda cumhuriyetin başlangıcındaki ressamların çizdikleri köylü portreleri, yüzündeki yanık ve kıvrışıklarla dolu erkek ve yine çehresinde kırışıklıktan başka kısım gözükmüyen çatma başlı köylükadın resimlari geldi aklıma..yüzlerinde isyan bile yoktu..o kadar habersizdiler olan bitenden..
kapkaç o devrin problemi değildi bu kadar.. istanbul ve ankara milyon insanın yaşadığı şehirler değildi
Oğuzkan hocanın yazılarından sosyal dokuya ilişkin şikayetlerinin bundan ibaret olmadığını biliyorum ..bunlar emsal nitelikte.. bu sorunların kaynağını teşkil eden yönetim yapılanmasına ilişkin hocanın odaklandığı şikayetler
şunun farkındayım..şiirdeki şiiri kaçırdığımın.şiirin pek çok başka yönünü ihmal ederek toplumsala yaptığı göndermeleri öne çıkardığımın farkındayım.
ama antolojide 'felsefi anlamda fert ve topluma ilişkin' arka fonu olan pek az şair var.Ve daha da önemlisi kendisini bir denek gibi kabul edip topluma teşhir yürekliliğinde pek az şair var((besion d'exhibition).Antolojide pek çok şiirde kişisel hüzün ve dertlenmeler çoğunlukta
işte böyle..umarım anlatmak istediklerimi insanlar bir türlü yazamadıklarımdan (beceriksiz anlatımımın arkasından) anlarlar
saygılarımla
sigara sağlığa zararlı..:)))
ı-ıhhh...
diliyle defalarca okunası olmuş.
Tebrikler.
Yalnızlık kentin en orta yerinde
Ben senin gözlerinde ...bense şiirinizde...tebrikler
TÜM YORUMLAR (6)