Kilidi kırık uykudur burada sabah
Anahtar tomarıyla imza atarım nöbet defterine
İstanbul üşür ayak parmaklarımda
Bu kente sevinç yakışmıyor için...
Hakkari’de el sızlamasıdır burada sabah
Yasak bir şarkının saçlarını tarar kar
Buz tutar zeytinin siyah dokunuşları
Anlamlar tarifsizleşir, sözcükler susar, ekmek utanır
Birbirine teğelli mevsimler not alır sonraki günü
Beklemenin uğultulu çetesiyle seyrini yazar bir şair
Vizite defterinden akan şelaler buz tutar
Öpülmemiş dudakları mor kadındır burada sabah
Parmak uçlarında kuşların uçmayan suskuları
Memelerini sallandırır aç kalabalığın donuk yüzünde
Veresiye çay içmenin kampanasını çalarım ben
Hece kadar küçük ağızlı o kadının yudumlarını anımsarım
Aşkın hüzünlü rengi sarar göğümü, turuncu şaşırır
Yaktığım sigaranın filtresi bile buz tutar
Sararmış bir baba fotoğrafıdır bu sabah
Voltada birikmiş açlık günlerini dürtükler büzüşmelerde
Soba başındaki esas durşları ve dayakları
Son bileziğini annenin, bitimsiz borçları
O saat sabahçı kahvesi dalgınlığı olurum
Gezici kütüphane memuru, otogar çığırtkanı
Nereye gitsem aynı yere dönerim, gerçekliğime
Kaçak içilen kahvenin yarım kalmasıdır burada sabah
Tehdit, ödül ile cezayı sürekli kızıştırır
Palaskanın eli sarsan ritmiyle yanıt arar sorular
Boşluktur, acılı bir film görüntüsüdür her şey
Çanların kimin için çaldığı içten içe tartışılır
Biter umutsuzluğun boro kalemi apansız
Cümleleri yaya yaya konuşur Ankara’lı ağız
Aynanın içine gizlenmiş dağ siliüetidir burada sabah
Çığ, ağaçların belini kırmak için boşanır doruktan
Mahremin sağ yanında kötü huylu kist olurum aynı kadının
Su katıldıkça beyazlaşır buğulanırım varlığımla
Eski dostlarımın yeni yalanları kadar gerçek olurum
Kara duvarlar ararım lila şiirler yazmak için
Uzar koltukaltı kıllarım, binlerce karalanırım
Eskimiş bir gülün çürük tahta kokmasıdır burada sabah
Kirpiklerim her adımda biraz daha ıslanır
Arayanım kalmaz, postacı tez zamanda unutur adımı
Güleç bir şiirdir Kadıköylü sahaftan soğuk armağanı
Cep sobası, dost dokunuşu, tahvil ve kitap kokusu
Bir çınarın kurumuş yaprağıyla dokunurum acılarıma
Birikmiş borcumu öderim her akşam çaycılara
Tutkun bir kemanın kışa küskün aryasıdır burada sabah
Kanadıyla konduğum kuş ne vakit uçacak bilmiyorum
Lanetlenmiş bir ömrün notalarını yazıyorum dize dize
Köhne konakların gıcırdayan kapılarındaki tarihi sırtlanıp
Hâki kazıyıp duruyor Sivas’a meyilli olmayan damarlarımı
Elveda sözcüğü düşüyor aklıma o tığı böğrüme saplıyorum
Yaşama hacze gitmek için gerekçedir burada sabah! ...
(Ocak 2002 Sivas)
Cengiz Hakki ZaricKayıt Tarihi : 23.6.2002 01:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!