(En yeni, eski sevgiliye)
Yoklukların kavşağından her döndüğümde yeniden bir yoklukla yüz yüze gelmekten yoruldum.
Yorulur insan bilirim, yorgun insanı da bilirim, nerede görsem tanırım dudağının kenarında öylesine beliren o kırık tebessümden süzülen hüzünleri. Ağırbaşlıdır bakışları, okurum ben o bakışların derinindeki manayı, ruhunu görürüm gözlerinden, yorgun insanların..
Kalp gözüm açık değildir, ferasetim ve basiretim kabuk bağlamış, anlayışın ışığı bile sızmaz kavrayışımın özüne; yine de görürüm, aklın ardındaki perdelerle kendini sıkı sıkıya sarmış yorgunları..
Hatıraların zindanlarında, karanlığın kuyularında, uykusuzluğun sersemleten ateşinde çok kalmış, her aşamada başka bir işkenceden geçmişlerdir.
Kimsenin onlara hatırlatmasına gerek yok, “keşkelerin” bedelini kendilerine en ağır şekilde ödetmişlerdir çoktan. İşin kötüsü en kötü işkenceyi, kendileri yapmışlardır kendilerine..
Varlık içinde yokluk, yokluk içinde yokluk çekmişlerdir. Herkes için kırılırlar, kimseyi kırmamak için susarlar, suskunluk onların kendilerini anlatma biçimidir. Feryat eder susan dilleri, ne duyan olur, ne dönüp yüzlerine bakan, ne de onları yadırgamadan, yargısızca anlayan..
Anlarım ama ben onları. Yutkunmazlar uzun süre, nefessiz kalacak kadar beklerler, yutkunduklarında da kırk düğüm bir boğum gibi gırtlaklarından aşağı kayar, gözlerine hücum eden o iki damla yaşı durdurmak için göz kapaklarını usul usul kapatırlar, zannederler ki kimse anlamaz onları oysa ben yutkunmalarından anlarım yürek yangınlarını..
Önyargılarım çoktur, yadırgarım uçanca bağıran kuşu, sert esiyor diye rüzgarı, gülde açan dikene bile gıcığım vardır ama yadırgamadan anlarım ben yorgun insanları..
Bir ben anlarım diyemem elbet ama en iyi ben anlarım onları.
Şifacıyım ben, elimden, bakışımdan, kelimelerimden şifa akar, şifamın kaynağı ruhumdaki ve kalbimdeki acılardır, hakikatimin özünü keşfettim çoktan, o özde/özümde gömülü hüzünlerden akar dış aleme şifalar..
Bir varmış, bir yokmuş hepsi ya şiir ya masalmış; ama benim durumum daha farklı masal değil, şiir hiç değil. Anlatmaya kalksam kelimeler kifayetsiz kalsa iyi, yüklenmek bile istemezler bu kadar ağır manayı.
“Bir yokmuş, bir yokmuş, bir daha yokmuş, zaten hiç yokmuş” diye tariflesem biliyorum ki beni anlamayacak kimseler; hatta sen bile anlamayacaksın beni sevgilim; ey en yeni, eski sevgilim.
Öylece bakarken gözlerine, öylece bakıyorken gözlerime, “gitme” dedin bir kaç kez, “beni bırakma” dedin.
Şaşırdım.
Şaşkınlığımı bağışla!
Nasıl gideyim, nasıl bırakayım?
Sen hiç gelmedin ki, açık kalan şifalı avucuma hiç konmadın ki!
“Ben” dedin, “cedelleşiyorum dünyanın en zor insanıyla.. seninle”
“Seninle cedelleşmem, korkarım” dedim, “korkarım kaşını, kirpiklerini, saçının telini kırmaktan korkarım..”
Sustun..
Bir şey anlamadın ya da her şeyi anladın..
“Artık beklentim yok senden” biliyorsun, oysa beklentisiz olmak en zararsız vazgeçiştir, belki de bunu bilmiyorsun.
Yoklukların kavşağından her döndüğümde yeniden bir yoklukla yüz yüze gelmekten yoruldum. Yokluk kavşağındaki en yeni, eski sevgilim, sen aslında hiç yoktun.
Kendi sabahımda sana veda ettim dün..
“Elveda” en yeni eski sevgilim.
Gitmeliyim..
Yorgunum..
Yorgun insanlar, beni bekler.
Kayıt Tarihi : 6.11.2024 15:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!