Sızmak istiyorum gecenden içeri
Sağ elimde bir parabellum
Aklımda kuşatma günlüğüm
Gözlerinde esir tüm zamanlar
Cebimde tek atımlık fısıltılar
Sol yanım şarapnel sızısı
Sol yanım mavi
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Yahu siz küçük gettonuzdan mı ibaret sayiyorsunuz dunyayı. Beyler edebi değeri olan herşey evrenseldir. Şimdi size bir surpriz daha yapayım. Ben bir de güzel sanatlar bitirdim yaa.Ne umuyordunuz ki anlamadım. Alp bey demis ki Tonyukuk filozoftu. E oyle ise bir filozofun da söylediği evrensel degil midir. Artik meydan savaslar Kosovalar da Dumlupınar lar fa Malazgirtler de ya da Nihal ATSIZ IN 'Bozkurlar' cografyasinda verilmiyor azizim.meydan savaşları günümüzde Uzay denen boslukta, genetik bilminde, nükleer santraller de Cern de ve IMF nin kredi notunda ve dahi san'atla veriliyor. Simdi siz latince olmayan bir hastalikyahut anatomi ile ilgili Türkçe bir ad verebilir misiniz. Oyle ki su an kafir dedigimiz o kuffarin urettigi şeylerle yasamiyor muyuz? Yerli otomobilden sözediliyor soyler misiniz bujisi yerli mi? Tabii ki değil.uzun uzun yazmak mümkün. Simdi milliyetci ve Türkçü duruşunu göster ve bunlari okumak icin kullandigin smartphone u ya da personel computer i çöpe at.Bir de kuffara sayip soven hocaya de ki elindeki microphone u firlat at. Sanat manat neyinize sizin beyler. Gidin asri saadette ya da Yenisey irmaginin kiyisinda bir otağa kurulun. Vakit ilim ve san'at vaktidir. Felsefe okuyalım beyler. Matematik bilelim. Şiir yazalım. Si vis pacem para bellum...
Sayfaya Alp Aldatmazın yorumunu okuyarak geldim.
Ve 'gel de Alp beğe katılma' diyorum.
Hatırlayanlar çıkacaktır. Bir zamanlar 'Kuruç' soyadı taşıyan bir baba, Bozkurt gibi olsun diye oğluna 'Bozkurt' ismini koymuştu. O Bozkurt Kuruç büyümüş tiyatrocu olmuştu. Doğrusu bu ya hiç de bir Bozkurt gibi yaşamadı.
Ne tuhafsin dünya, sairimizin ismine baktim birde yazdigi seylere. Dedim keske bu isimleri vermeseymis büyükleri.
Selçuklu Sultan'i Kutalmis ve ikinci GökTürk Devleti'nin meshur veziri, büyük Türk filozofu ve tarihçisi, savas dahisi Tonyukuk... sonra baris maris, latince matince...
Peeeeeeh ne güzel dünya...
silah savas adini takmislar.. tezat bir sey degil. ama insanin bir birlerini öldürmesini anlamak olasi degil.. savassiz bir dünya siirle gecek sevgiyle
,“Aşk istiyorsan, Savaşa hazırlan”
Mükemmel...
Güzel şiirinize tebrikler. 10 tam puan benden kabul buyurun. Saygılar
akıl dolu guzel insan
Çok hoş..
Kutluyorum...
Bu şiir ile ilgili 8 tane yorum bulunmakta