Bedenime kazınan bir dövmeydi insanlar. Tenime yosun kokusu hakim olunca, mavi bir dalga yıkadı beni ansızın. Silindi tüm bedenime kazınan figürler. Ne güzel bir dokunuştu öyle sevgilim denizin ıslak elleriyle beni yıkayışları. Ipıslak bir aşkın dalga sesleriydi yürek limanıma ve koylarıma dolan. Dramdan bir şey kalmadı hayatımda o an. Sanki denizin üzerinde kızıl renkli bir buluttum. İçimdeki boşluğu deniz ve yağmur sularıyla doldurmuştum. Birikmişti yüreğimin barajına için için kaynayan serin sular. Sonra koyuverdim ruhumun coşkusunu tirübünlerden. Işık ve aydınlık doldu sinir tellerime. Gözlerim bir avize gibi parladı. Bir metropol gibi tüm sokaklarım neon ışıklarıyla doldu. Bir deniz kenarında ışıl ışıl bir şehir oldum. Tüm intiharları balkonlarımda tuttum. Pencerelerimden sokak taşlarına gözlerimden damla damla mutluluk döktüm. Öyle mutluluk vardı ki bende, sanki gökkuşağı altında bir ayçiçeği tarlasıydım. Çiftçinin alın terinde denizdim. Dalga dalga yayıldım bileğiyle, beyniyle emek sarfeden insanlara. Tüm asalak otları kopardım yüreğimden. Kimi sevdiysem, bir işçi gülüşü oldu aşkım. Sevginin namuslusunu, emeğin namuslusunu, duanın namuslusunu, inancın namuslusunu sevdim tecavüze uğramış hayatımda. Hayatımda şarapnel parçaları oldu insanlar. Hep yalanlarla, hep aldatmalarla, hep yaranmalarla doldu her yanım. Şiirlerimi vurdular, iddiasız bakış açılarıyla. Hep beni öldürmeye çalıştılar, aslında bir işe yaramayan şeytanın doldurduğu tüfeğe benzeyen insanlar. İnsanların asıl işi bir başkasına yama yapıştırmak oldu. Çünkü, kendisinden sağlam ve kaliteli kumaş çıkmayan insanlar, ya başkalarına yamandı ya da başkalarına yama taktı. İş yaşamında ve meslek hayatında kendini insanlığa adayanını rastlamadım. Oysa hep insanlıktan dem vurdular. Sonra bir kazana benzeyen göbeklerini doldurdular. Daima elleri ceplerinde poz verdiler. Ceplerini doldururken insanlar, beyinlerini ve yüreklerini boş verdiler. Bugün bu yüzden insanlardan deniz kenarına kaçtım. Sevgilim denize mahsun mahsun baktım. Denizin iyot ve yosun kokusu yetti bana. Attım kendimi denizin mavi yansımalarına. Deniz kıyısında mutluluktan bir martı gibi mutluluktan az daha uçacaktım. İnsanlar yolarken saçlarımı, deniz okşadı her yanımı. Sevgilim deniz ufkuna aldı beni. Ufuk çizgisiyle yeniden çizdi hayatımı. Bir su damlası kadar değil, kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeden taşırarak sevdi beni sevgilim deniz. Ağaçlara aşık oldum ama; ben en çok denizi sevdim.
Belki de hayatın hep kıyısında bulunduğumdan, ben en çok deniz kenarında bulundum. Bedenim daha soğumamışken, ben deniz kenarında canlı bir ceset oldum. Ruhumu çıkardım beden kalıbımdan. Yıkadım kendimi deniz dalgasıyla. Öyle bir deniz koktum ki, bedenimin deniz dibindeki balçıktan yaratıldığını sandım. Sonra sevgilim deniz bedenime üfledi deniz rüzgarlarını. Ruhum deniz rüzgarı gibi kıpır kıpır oldu.
Ben kumsallara da aşık oldum ama; en çok denizi sevdim. Çünkü ruhumun çöplerini ben kıyıya vurdum. Bu yüzden insanlar bana bir çöplükmüşüm gibi baktı. Bana bir adım atsalardı, aslında deniz olduğumu anlarlardı. Oysa insanlar sığ yaşamayı tercih ettiler. Bu yüzden bendeki derinliği hiç göremediler.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta