Belediye otobüsüne bindiğimde beklemediğim bir şey oldu. “Buyrun yavrum, hoş geldiniz “ dedi, şoför. Gülümsedim sadece. Ne söylemem gerektiğini bilemedim. Ufak tefek görünüp görünmediğimden, ne kadar “yavru” olduğuma kadar uzanan geniş bir yelpazede salınan düşüncelere daldım bile diyebilirim.
Bir sonraki durakta bir bey otobüse bindi ve şöföre bileti ya da akbili olmadığını söyledi. Alışkın olduğumuz öfleyen şoför tavrı yerine bu kez, “ Tamam, sorununu hallederiz” şeklinde bir yanıt geldi. Yolculara soruldu. Ancak hiç kimsede fazla bilet yoktu. Otobüs durağa gelince şoför, “Hadi” dedi.” “Şu markette var. Bi koşu alıp geliver.” Bu tür şeylerin başka otobüslerde yaşandığına tanık olmuşluğumuz yoktu demek diğer şoförlere haksızlık olur aslında ama her gelene “hoş geldin” diyerek gülümseyen bu adam, pek de alışkın olduğumuz tarzda davranmıyordu açıkçası.
Otobüs Erenköy’e yaklaştığında mikrofonik bir anonsa öykünen bir ses duyuldu:
-Sayın yolcularımız; otobüsümüz yoluna devam etmeden önce söylemeliyim ki; Kozyatağı mevkiine gelmiş bulunmaktayız. Taksim, Mecidiyeköy, Şişli istikametine doğru gidecek yolcularımız yoluna başka bir aracımızla devam edeceklerdir.
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız