Belediye otobüsüne bindiğimde beklemediğim bir şey oldu. “Buyrun yavrum, hoş geldiniz “ dedi, şoför. Gülümsedim sadece. Ne söylemem gerektiğini bilemedim. Ufak tefek görünüp görünmediğimden, ne kadar “yavru” olduğuma kadar uzanan geniş bir yelpazede salınan düşüncelere daldım bile diyebilirim.
Bir sonraki durakta bir bey otobüse bindi ve şöföre bileti ya da akbili olmadığını söyledi. Alışkın olduğumuz öfleyen şoför tavrı yerine bu kez, “ Tamam, sorununu hallederiz” şeklinde bir yanıt geldi. Yolculara soruldu. Ancak hiç kimsede fazla bilet yoktu. Otobüs durağa gelince şoför, “Hadi” dedi.” “Şu markette var. Bi koşu alıp geliver.” Bu tür şeylerin başka otobüslerde yaşandığına tanık olmuşluğumuz yoktu demek diğer şoförlere haksızlık olur aslında ama her gelene “hoş geldin” diyerek gülümseyen bu adam, pek de alışkın olduğumuz tarzda davranmıyordu açıkçası.
Otobüs Erenköy’e yaklaştığında mikrofonik bir anonsa öykünen bir ses duyuldu:
-Sayın yolcularımız; otobüsümüz yoluna devam etmeden önce söylemeliyim ki; Kozyatağı mevkiine gelmiş bulunmaktayız. Taksim, Mecidiyeköy, Şişli istikametine doğru gidecek yolcularımız yoluna başka bir aracımızla devam edeceklerdir.
Bu gülümseyen cümle birden tüm yolculara bulaştı. O sırada bulunduğumuz durakta otobüse binen genç kızda da bilet yoktu. Onlarla başlamış tatlı sohbetin içeriği anlaşılamasa da, körük bölümüne kadar yayılan güzel enerji hepimize ulaşıyordu. Bu arada kız şoförle olan konuşması sürdüğü halde çıkardı cep telefonunu, birisini aradı ve konuşmaya başladı. Bir konuşma hâli hazırda sürmekteyken, başka bir yere açılan telefonun tek açıklaması; acilen bir yakınından bilet istemek olabilir bana göre ve şoförün yerine kıza sinirlendiğimi fark ettim için için. Oysa o, çok sakin bir şekilde “Kapasan iyi olur küçük hanım” diyordu; ama duymuyordu aklı artık telefonda olan küçük hanım. Şoför ise aynı tatlılıkla ona takılmaya devam ediyordu. Yolculardan birisi, asılı tabelâyı gösterdi kıza. “Aaa” dedi kız, “Telefon yasak mı? ” Yasaktı, değildi, sakıncalıydı denilirken sohbetin kahramanı olan telefon kapatıldı. Bu arada artık dikkatimi çeken şey; oluşan güzelliğin otobüste bulunan tüm yolculara yansımış olmasıydı. Genç kıza, tabelâyı gösteren adamın inceliği. Kızın potansiyel suçlu değil, telefonla ilgili konuyu bilemeyen biri olabileceği ihtimâli üzerinden davranımlar. Ve tüm yolcularda kendi içinde başlayan mini tatlı sohbetler. Çok keyifli bir yolculuk oluyordu. Güzellik, kucaklayan bir akım gibi herkesi etkisi altına almıştı. Otobüs Kadıköy’e vardığında bir saate yakın süren yolu nasıl aldığımızı anlayamamıştık bile.
-Sayın yolcular; seferimiz bitmiştir. Hepinize hayırlı, sağlıklı günler dilerim. Yine beklerim.
Yolda yürürken her şey gözüme daha güzel görünmeye başlamıştı. Elimdeki pet su şişesini havaya fırlatıp, taklalar attırarak yeniden tutmaya çalıştım meraklı gözlere aldırmadan. Değil şişeyi atıp tutmak, dans ederek yürüsem sanki doğalmış gibi hissediyordum. O sırada indiğim otobüsten yüzüne aşina olduğum bir hanımı beni gülümseyerek izlerken gördüm. Tatlı bir ses ulaştı kulağıma. Sesli sesli şarkı mırıldanıyordum.
Evet, “Mutluluk” bulaşıcıydı, aynen “mutsuzluk” gibi.
Aynur UluçKayıt Tarihi : 4.7.2007 19:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

şaka bir yana , his yazıya öyle yansımış ki okuyanda aynı tatlı huzuru yaşıyor , oradaymış gibi
Kaç yolcu var şu ülkede, bir güzelliği böyle aniden yakalayan, anlayan, yazan.
Bütün sürücüler böyle olsaydı, bütün yolcular anlasaydı o hallerden, sesli şarkılar mırıldansaydılar.
İnince otobüsten yayılan o enerjiden elindeki su şişesini neşeden havaya fırlatan.
Mutluluk da mutsuzluk da işte böyle bulaşıcıdır diye öyküleştiren.
Ah..
Bu çıkarım belki hepimizin bildiği bir şey..Ama bu öykülemede olduğu gibi hayatın içinden çıkıp gelince ,sanatın telkin diliyle daha bir hissettirici oluyor...
TÜM YORUMLAR (3)