Gök yerde...
Dudak kıvrımlarımda senden birkaç söz
Karanlıktan aydınlığa düşen bir çift ela göz
Eller semada katran bir gece göğsümde il(ahi) ay
Yeşili soyunmuş yapraklar dolanıyor yürüyüşlerime
Solgun günbatımları
Umudun bittiği yerde bıraktım seni
Baş köşede gözlerin,
Masada ellerin,
Ve ellerimde saçlarınla...
Sensiz ölebilecek kadar güçlüyüm artık...
Aşk’ın feracesi sarı artık
Eylül bulaşığı saçlarımda ebabil kuşları
Rüzgâr buruşur, bir yaprak düşer
Kutsanır hüsün
Dikenlerle bezeli ellerimde gül
Sarı sıcak kurak tenim Eylül
Kefenlenmeyen mezarsız ölüler.
Mevsim’siz ayrılıklar
Ve zaman’sız ihanetler...
Sonbahar’ın gazabından
Her yıl benden hayalini biraz daha almasından korkuyorum
—gözlerine mil çekildi sevdanın
âdi hasret nefes kadar közlenmiş
hazin bir yokluğun ilk sancısında yürek
geçmişin ağıtıyla düşleri kanatma...
Zaman;
Sana güneşim diyorum...
...Sevdan aysız gökte karanlık!
Yalnızlık kol geziyor
Darmadağın zamanda kayıp umutlar
/Mevsim hüzün
Düşler yaralı
Umutlar askıda
Gıcırdıyor hayaller...
Bütün şiirler sen kokan akşamlara yazıldı
Şimdi bana bir aşk daha borçlusun.../
Kelebek kanatlarında taşınıyor yaşamın rengi
Kutsarken benliğimi teninde
Yeni tanrılar düşüyor ilahi tuvalime
Varoluşun kalemine hapsederken ellerim benliğini
Tarifsiz kalıyor dudaklarının karşısında bütün renkler
Tüm kelimeler gereksiz kalıyor şairin dilinde
I.
Eğer ölüm şiir kokmasaydı
İşte o zaman şairler ölmezdi...
...Bu şiir ölüme şair!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!