Ne zaman okşasa ellerin bir çocuğun başını
Şefkat fakiri herkes doyururdu yüreğini
Ve ne zaman görünse dudaklarının arasında inciler
Tuzla su birleşmezdi denizlerde, gözlerde
Kururdu utancından acı akan her pınar.
Gözüm pencerenin ardına düştü
Etrafımda dört dağ, yılan misali
Ciğerimden kuru öksürük sesime yoldaş
Zemheri boyum aştı
Kıyamet çöker üstüme açsam perdeyi
Nefes alan yalnız çaydanlık
İnsan içinde ölür mü her dönüşte
Ölüyor
Ruh çıksada yaşar mı bedenden
Yaşıyor
Karanlıktan korksa da gezinirken
Sessizlik içinde uykuya dalıyor
Her gece gelirim geçtiğin yerden
Sen dönüp köşeyi bakmazsın sola
Ayaz vurur beni, yüreğim üşür
Saçlarını yorgan edip sevdaya
Gözlerini pusulam bilip gelmezsem
Toprak vurur beni, haritam üşür
Inceden bir buğu
Belki de bu acı yüreğin
Belki de bu sancı sesin
Belki de bu kancı yerin
Belki de yürek yakan benim
Ayaklarım ufka kadar sarkarken
Göğe doğru düşüyor ellerim
Üşüyorum
Gözlerim çatı üstlerinde saklambaç arıyor
Gülen büyükleri sevemiyor
Küsüyorum
Bir yerlerde bir yara var kanıyor
Bizim sonumuz siyah ben biliyorum
Hem kırmızıya yakışmaz gülmek
Hem sarının yari değil kavuşmak
Ben damlaysam koca kainat çöldür
Sen umman olsan toz kesilir her damlam
Ne ben artık beni bıraktığın yaştayım
Ne de sen artık canım ilk gün ki kadar masum
Dar sokaklar yol olmuş
Issız köylerse şehir
Zaman geçmiş isteksiz ve değişmiş bedenler.
Sevgili yeşil sarı ve gri
Olmayan kızıllık ve mavi
Bir renklere küsmediğimiz
Bir renklerin küsmediği kalmıştı
Sevgili sevgili ve sevgili
Sen hayatımda gördüğüm en acımasız renktin
Içimde ağlayan sahte sancılar
Belki yalancılar belki kancılar
Akşam saatinde sessiz acılar
Sükutun sesinden çıldıracağım
Sarı yollarında perişan oldu
Beyaz yas tutuyor gittiğin yerden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!