Bütün mevcudat hal lisanıyla “Bismillah”(1) der. Bunu nasıl dediğini nerden anlayacağız? Diye aklımıza bir soru takılırsa,
Bir örnekle aklımıza yaklaştıralım: Tek bir adam, bir şehre gelse, bütün şehir halkını zorla bir yere sevk etse, zorla işlerde çalıştırsa, Bilirsinki; Bu adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle, hareket etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir padişahın kuvvetine, sırtını dayamıştır. Onun için kendisini güçlü hisseder.
Aynen bunun gibi, Yaratılan bütün her şey, Cenabı Hakkın namına hareket eder. Ufacık tohumlar, çekirdekler, başlarında kocaman ağaçları taşıyorlar. Koca, koca dağ gibi yükleri kaldırıyorlar, bundan da anlaşılıyor ki; her bir ağaç,”Bismillah”der. Rahmet hazinelerinin meyvelerinden, ellerini doldurup biz insanlara takdim edip, sunuyorlar.
Her bir sebze ve meyve bahçeleri ”Bismillah “der. İlahi kudretin mutfak kazanlarında pişirilen çeşitli yiyecekleri biz insanlara taze, teze ikram ediyorlar.
Her bir inek, deve, keçi, koyun gibi mübarek hayvanlar, ”Bismillah” derler. Rahmetin bereketinden bir süt çeşmesi olurlar. Bizlere hakiki rızkı veren Allah c.c namına, bütün yaratılanların rızkını veren. İhtiyaçlarını gideren Allah c.c.En faydalı temiz bir gıda olan sütü insanlara takdim ediyorlar. Burada biraz tefekkür edelim, yani düşünelim. Bir süt fabrikası olan bu hayvanlar, hangi üniversite mezunudur. Diyeceksiniz öyle şey mi olur. Üniversiteler bitiren, kürsüler kuran profesörler, henüz daha yeşil ot verip, süt alınan bir fabrika icat edemediler de ondan dolayı biliyoruz. Bizim inekler, böyle bir tahsil görmediler fakat çok ala, güzel bir besini, otu yiyip bizlere veriyorlar. Mükemmel bir süt fabrikası gibi çalışıyorlar, ayrıca bütün her haliyle kendisinden istifade ediyoruz. Etinden, sütünden, derisinden, tüyünden, boynuzundan ve gübresinden Faydalanıyoruz. Aman Allah’ım ne mükemmel fabrika öyle değimli? Bizim fabrikalar her sene, kendi yerine, bir ilave fabrika veriyorlar mı? hayır,ama bu fabrika her sene bir tane daha fabrikayı yanına getiriyor.Yeşil otta mı marifet,yoksa hayvanda mı,Ot ve hayvanda ise,insan çok akıllı,yapsın bir böyle fabrika,kan,fışkı içinden abı hayat dediğimiz mükemmel sütü alalım..Henüz yapamadılar,yapamayacaklar,yapamazlar.Bu büyük bir mucize.İşte bu mucizeler aklı aciz bırakır.
Allah dedirir.Demek Rabbimiz bizleri çok seviyor,Arıya bal yaptırıyor,İneğe süt,ağaca meyve,saymakla bitmez.İşte böyle bir tefekkürün bir saati,bir yıl nafile ibadetten hayırlıdır.Hadisi şerifini uygulamış olduk(2) .İleride bu hadisin kaynağı belirtilecek.Demek bize bir şey hizmet ediyorsa bunu üç yönü vardır.
1-Bu hayvanlar, bitkiler, ağaçlar yaratılan her şey güneş, deniz vs. Bizleri çok seviyor, bizlere acıyor, bizleri tanıyıp merhamet ediyor. Böyle bir şey olmadığını en akıllı varlığın insan olduğunu bildiğimize göre bunlar bizleri tanımaz ve merhamette edemez. Öyle ise, bunlar bize, bizi bildiklerinden dolayı hizmet etmiyorlar.
..
Selamsız gördüm seni gelip geçerken,
Nefes alsam duyardın oysa eskiden.
Ne o anki sen varsın ne de eski ben...
Bizi kimler düşürdü böyle hallere?
Benzettiler belli ki yaban ellere.
Al yazmalar yeşille türkü söylerdi,
..
Ankara’ya gidiyorum. Macera başladı.
Niyazi çok ısrar etti ama onu yanıma almadım.
Saat gecenin 02:30 unda otobüs Ankara’ya hareket etti. Evden 12.30 da çıktım. Servisti şuydu buydu derken nihayet yola koyulduk. Nasıl da yorgun ve uykusuzum. Bir de beni otobüs çok tutar.
Otobüse binmeden önce tutmasın diye bir hap aldım. Hap, tam uyku hapı.
Otobüse bindim üç numaralı koltuğa oturdum. Oturduğumu hatırlıyorum da otobüs ne zaman hareket etti bilmiyorum.
..
Akşamları açarım bazen televizyonu ama, ya onun suratını duvara çeviririm, ya benim arkam dönüktür kitabımın başında… haa, bir de bilgisayar var ya, o bana kalem kağıt olmayı başardı sanıyor… hoş, haksız da değil hani…bazen de kitap yerine onun başına geçer, otururum…böyle gözlerim okur, kulağım dinlerken aynı zamanda arkadaşlıklar, dünyalar ediniriz kendimize... hoştur o an içim, bir hoş da ben olurum, geçiniriz kaymak gibi birlikte…
Merak dolu içimin çocuğuna ayrımsamıyorum
her şeye doyasıya takıldığını, hevesini de…
doydukça çekilmez oluyorsa da artan seçiciliği;
dağ, taş, dere, tepe…güzel bir şey daha…güzel bir şey…
..
8
‘Gardaşcan, sanma ki kayalar sağır,
Hele var gücünle şu dağa bağır.’
Delikanlı:
- Ben sana dememiş miydim tatlı baharlara çıkacağımızı, Minicik. Dedi. Bak bu tatlı bahar sabahına… Bak bu güzel bahara…
- Borçlu borçlu sabahlar… Borçlu borçlu baharlar…
..
Doğuştan sahip olduğumuz,
Korunması ve yasalarla,
Güvence altına alınması gereken,
Temel insan haklarının,
En önemlisi ve başta geleni,
Dokunulamaz ve devredilemez olan,
Kutsal yaşam hakkıdır.
..
cumartesi istanbul 'undan çıkmak
bu nasıl bir kaçış
nasıl bir yorgunluk tutacak
temmuz istanbul 'u bırakmak
ve
veda etmeyi bilemeden ayrılıklarımıza
ne demeli?
..
Japonlar, galiba Yakuzalar bunlar, ülkelerine gelen her yabancıya Yahudi diyorlar. İster gelenekleriyle, ister acılara göğüs germeye azimleriyle, her gün daha çok seviyorum Asya’mı…
Öyle güzel bir söz ki bu! Ve öyle bir tam tarifi ki Yahudi diye! Ve insanlığı sever olmaya öyle bir yücelik ki! Hayranım!
Yahudi; Üç bin yıldır kovulan, açtığı felaketin ne olduğunu hiç düşünebiliyor muyuz, bir millet niye kovulur diye? Her kabullenilen yerde hangi acılarla karşılaşmış olabilirler ki, kovmaya cüret etmeye mecbur bırakılmayla da acıtıldı daha yürekleri, arkalarından bıraktıkları, bu kovmaya çaresizlikleri hissetmek ne demektir biliyor muyuz? Ve Türkün yüzünü Batı’ya çevirmesi ne anlatır diye şöyle biraz düşündüm: Uşaklık ruhlarıyla ne çabuk olay yaratabiliyor oldukları az bir tehlike mi? Onlara niye dönmeye mecburuz diye anlayabildin mi acaba? Armut şiş ağzıma düş, olsun adı düşünmeye piş… vay vay vay…
Bana ne bundan efendim, diyenlere yazıklar olsun! Öyle diye diye geldik bugüne ve 3. Dünya savaşına dayatmaya vardırdılar işte! Öyle diyebilmeye taban hazırlandı ruhun bile duymadan…Yahudi uşaklık yaptırmayı hep bilecek! Allah’lığı taslanan sapık işte onlar! Allah’ı çarmıha germeye coşan işte onlar! Bu işi yaptırmaya davarları da Avrupa, Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya… uşak ruhlular… İnsanlığı aşılayabilmeli bu sefillere! Anlaşma bulunabilmeli Batı ile! Dünya’yı yörüngesinden fırlattırmak marifet değil…
..
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlar ve ancak Ondan yardım dileriz. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Efendimiz Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ile âline ve ashâbına ise salât ve selâm olsun.
Üstadımız Bediüzzaman Saidi Nursiye Allah Rahmet eylesin.
Bediüzzaman Said-i Nursi Birinci sözün başında, Besmelenin önemini anlatmak için tehlikelerle dolu bir çölde seyahat eden iki adamı temsil gösterir. Bu adamların yapmaları gereken, yabancısı oldukları bu çölde bir kabile reisinin adını alıp himayesine girmektir. Biri Mağrurdur kimsenin adını almak ve himayesine girmek istemez. Bu adamın başına çok belalar gelir. Diğeri mütevazidir, kabile Reisinin adını alır, bir eşkıya yolunu kesse, der ben filan resin adamıyım, kurtulur.
Bir çadıra konuk olsa önemli bir Reisin adamı olduğu için itibar görür, rahat eder ve yolculuğunu huzurlu bir şekilde tamamlar.
İşte, Allah namına iş gören, Allah namına alıp veren insan da tehlikelerle dolu bu dünyada bu dünyanın ve Ahiretin, Reisi, Sahibi olan Allahın (c.c) adını alarak, himayesine girmiş olur ve dünya hayatı denen yolculuğu selametle tamamlar.
..
Şehirlerarası otobüs terminalleri oldum olası içimi acıtmıştır.Ayrılıkların ve kavuşmaların sıkça yaşandığı bu mekanlar, içinde yaşanılan onca duygusallığa inat çok soğuktur ve istisnasız hepsi mimari yapılarından tutun da içinde hizmet veren pesonellerin davranış biçimleri, konuşma şekilleri hatta satılan emtianın çeşitliliğine varıncaya dek birbirinin aynıdır.Tek farkları ölçeklerinin birbirinden değişik oluşudur ya biri biraz daha uzun diğerinden ya da daha yayvan.
Tahammül sınırım yine gideceğim yöne doğru sefer düzenleyen seyahat firmasından hareket saatini öğrenip bilet alana kadardı.
Kendimi acele adımlarla binanın dışına attım. Derin bir nefesi müsrifçe içime çektim. Acaba ben tek miyim? Otogarlardan böylesine nefret eden başkalarıda var mı?
Hafifçe esen rüzgar peronların sütununa siper ettiğim çakmağın alevine fazlaca tesir edemedi. Sigaranın ilk yanışı, ciğerleri dolduran ilk nefes, ilk kaçış ne zaman başladı unuttum.
..
(Bu şiir; 26 Mart 2011 tarihinde,İstanbul-Ümraniye Belediyesinin açmış olduğu “7.GELENEKSEL ŞİİR,HİKÂYE,RESİM,YARIŞMASI”nda; aralarında İskender Pala,Nurullah Genç,Vahap Akbaş gibi şair ve edebiyatçıların da bulunduğu jüri tarafından yaklaşık üç bin şiir içerisinden dördüncü seçilerek mansiyon almıştır.) A.K.
HEM GEZDİM HEM RESMETTİM ÂLEMİ YAZI İLE
1.Rü’yâ ve Işık
Ben ki: “Seyyâh-ı âlem, nedîm-i benî Âdem, Evliyâ-yı bî-riyâyım.”
Benim midir ol rü’yâ bilmezem yoksa ben mi bir zât-ı rü’yâyım…
..
ELEŞTİRİDE EĞİLİMLER
________________________________________________________
Eleştiri, bir sanat eserinin onu profesyonelce bir gözle inceleyen bir kişi için getirdiği izlenimler ise sanat eseri çoğu kez çok karmaşık yapılar sunabileceği için, yapılan değerlendirmeler de o derece değişik bakış açıları ve düşünceler taşıyacaktır. Her eleştirmenin inancı, yetişme biçimi, anlayışı, onun esere yaklaşımındaki farklılığı doğuracaktır. Kimi eleştirmenler bir eserin kendisine çok fazla önem verirlerken, diğerleri başkaları ise bir eseri hazırlayan şartları ve sanatçının anlayışını eleştirmeye çalışırlar. Bu geniş perspektif içinde çok değişik eleştiri yaklaşımları doğar.
Aslında eleştiri çeşitlerini ayırt etmeye çalışmadan önce belki de yapılacak şey, eleştiri altında toplanan ve yazılan edebi nevileri ortaya koymaktır. Bunları sayabiliriz:
A. Eleştiri, B. Polemik,C. Tanıtma, D. Değerlendirme, E. Deneme, F. Edebiyat Tarihi, Felsefesi çalışmaları; G. Anlambilimsel çalışmalar. Bütün bu çalışma alanları birbirinden farklı olmakla birlikte zaman zaman bir birinden ayırt edilmemektedir.
l. Diakronik Yaklaşım (Retrospektif)
Bu yaklaşım içinde eserin sanat tarihi içinde aldığı yer betimlenmeye çalışılır. Aslında retrospektif anlayışta bir eser bir sanatçının sanat yaşamı içinde nerede yer alıyorsa,o yer gösterilmeye çalışılır. Sanatçının önceki ve sonraki eserleri nelerdi ve bu eserler arasında tarihi açıdan etkileşim nasıl olmuştur. Son eseri hazırlayan şartlar nelerdir. Tarihi bakış açısından bütün iç ve dış etkileşim koşullan gösterilmeye çalışılır. Bu konuda T.S. Eliot'un söylediğine kulak verınek gerekir: 'Hiç bir ozanın, hiç bir sanatçının tek başına tam bir anlamı yoktur. Onun anlamı, değerlendirilmesi ölmüş ozan ve sanatçılarla olan bağının değerlendirilmesidir. Ona tek başına değer biçemezsiniz; karşıtlık ve benzerliklerini belirmek için, ölmüşler arasına yerleştirmeniz gerekir'.
..
Ümit Rençber;
Kemiklerimi çıkarıp tenimi üzerine örterim ben..
Üşümezsin,
Yeter ki gel...
Dört duvar nehirlerden oluşur odanda,
Doğayı zaplarsın her istediğinde...
..
BÜYÜK / KÜÇÜK DİLEKLERİM
Büyükler (Ahirete Bakar)
İlk dileğim olarak başta sevgi var,
“Sevgili olmak isterim Yüce Yaratan’a,
O (cc) tüm varlıklara en büyük yar,
..
1) ŞİİR VE DİL
Mustafa CEYLAN
II.Dünya Savaşından önce yapılan bir sayıma göre, yeryüzünde 2796 dil konuşulmaktadır. 2796 adet dili, dil bilimciler gramer yapısı ve sözlük bakımlarından "Dil Grupları (aile) "na ayırmışlardır.
..
Ağrıyan bir mutluluk olmasın
Ağrıyan yanlarımızı ikmal eden tabutlar
Soğukta üşüyen ceset olmasın
Mavi bir tülbent karanlığa.
Başım dik, vazgeçilmez aşk,
Tozlu raflar arasında menzil
..
İçinden çıkamadım
İçine ettiğim dünyanın.
İçi içine girmiş her şey..
Gönül benim içimde,
Ben bunalım içinde.
Hep sorun her biçimde..
Yaşam bunun içinde.
..
Torbalarını boşaltılınılınca
Hepsi para kesesini
Torbasında bulunulundu.
Para keselerini görülünülünce
Hem kendileri
Hem babaları
Korkunuluya kapınılındı.
..
Koyulunulun denilindi.
Yerilin göğün Tanrısı
Tanrı'nın adıyla
Ant içilinmeni istiyorum.
Aralarınılda yaşanıladığım
Oğulunulama kızıln alınılmayacaksın.
Oğulunulum kızılın
..
AKRABANIN DÜŞMANLIĞINI YILAN ZEHİRİNDEN ACIDIR
.
.
.
A= rkamdan çevirdiniz iftirayla gör büyük iş
K=albim içine hiç acımadan vurdunuz kekiç
R=uhumun bağı kopmuş bu yüzden çökmüş
..